Samuel Farber – Stalinizmden Önce (2025)

Samuel Farber bu çalışmasında, Stalin öncesi Sovyet deneyimini merkezine alarak devrimin ilk yıllarında ortaya çıkan Sovyet demokrasisini inceliyor. ‘Stalinizmden Önce: Sovyet Demokrasisinin Yükselişi ve Çöküşü’ (‘Before Stalinism: The Rise and Fall of Soviet Democracy’), devrim sonrasında işçi konseyleri üzerinden şekillenen katılımcı yapının, karar alma süreçlerinde gerçek bir çoğulluk yarattığını ve farklı siyasal eğilimlerin tartışmasına alan açtığını gösteriyor.

Farber, bu dönemde Bolşevik Parti içinde yürütülen yoğun tartışmaların ve taban örgütlenmelerinin varlığını vurguluyor. Ancak iç savaş, ekonomik yıkım ve dış müdahaleler, giderek merkeziyetçi bir yönetim biçimini güçlendiriyor ve bürokratikleşme eğilimi derinleşiyor.

Sovyet demokrasisinin bu erken evresi, Farber’e göre kaçınılmaz bir diktatörlüğün habercisi değil, bastırılan bir potansiyelin göstergesi oluyor. İşçi sınıfının öz yönetim kapasitesi zayıfladıkça parti-devlet yapısı toplumsal tabandan kopuyor ve devrimin ruhu daralıyor.

Yazar, bu süreci romantize etmiyor ve tarihsel koşulların yarattığı zorunlulukları eleştirel bir dikkatle yorumluyor. Sovyet deneyimi üzerinden, sosyalist demokrasinin farklı bir yönelimle gelişebileceğini gösteriyor ve günümüz politik mücadelelerine eleştirel bir perspektif sunuyor.

Farber’in yaklaşımı, Sovyet tarihine tek hatlı bir çöküş anlatısı yerine, açılmamış olanaklar üzerinden bakıyor. Bu bakış, işçi demokrasisi deneyiminin tarihsel önemini görünür kılıyor ve devrimci pratik ile demokratik katılım arasındaki kopuşun nedenlerini daha berrak biçimde çözümlemeye olanak tanıyor.

Bu çözümleme, Sovyetler Birliği’nin erken dönemine dair yerleşik kabulleri sarsıyor. Okur, kaybedilen siyasal ihtimallerin izini sürerken sosyalizmin demokratik bir tahayyülle yeniden düşünülmesi gerektiğini seziyor.

Metin, tarihsel deneyimi dogmatik yargılardan arındırıyor ve özgürleşme olasılığını canlı tutuyor. Böylece sosyalist düşüncenin geleceğine dair eleştirel bir kapı aralıyor ve umut yaratıyor.

  • Künye: Samuel Farber – Stalinizmden Önce: Sovyet Demokrasisinin Yükselişi ve Çöküşü, çeviren: Ahmet Fethi Yıldırım, Edebi Şeyler Yayınları, siyaset, 376 sayfa, 2025

Charles Stephenson – Sovyet-Japon Savaşı (2025)

Charles Stephenson’ın ‘Sovyet-Japon Savaşı: Stalin’in Uzak Doğu Seferi’ (‘Stalin’s War on Japan’) adlı kitabı, II. Dünya Savaşı’nın son aşamalarında Sovyetler Birliği’nin Japonya’ya karşı yürüttüğü askeri operasyonları detaylı bir şekilde inceliyor.

Kitap, Sovyetler Birliği’nin Uzak Doğu’daki stratejik hedeflerini, askeri hazırlıklarını ve Japon Kwantung Ordusu’na karşı gerçekleştirdiği büyük çaplı taarruzu ele alıyor.

Stephenson, Sovyet birliklerinin Mançurya’daki hızlı ilerleyişini, Japon savunma hatlarının çöküşünü ve savaşın sona ermesindeki Sovyet katkısını ayrıntılı bir şekilde anlatıyor.

Kitap, Sovyetler Birliği’nin Japonya’ya karşı savaşa giriş nedenlerini, savaşın seyrini ve sonuçlarını analiz ederek, bu çatışmanın II. Dünya Savaşı’nın genel gidişatındaki ve Soğuk Savaş’ın başlangıcındaki rolünü vurguluyor.

Stephenson, askeri operasyonların yanı sıra, siyasi ve diplomatik gelişmeleri de ele alarak, Sovyetler Birliği’nin Uzak Doğu’daki nüfuzunu artırma çabalarını ve bu durumun bölgedeki güç dengelerini nasıl etkilediğini inceliyor.

Kitap, Sovyet-Japon Savaşı’nın genellikle göz ardı edilen önemini ortaya koyarak, II. Dünya Savaşı tarihine yeni bir perspektif getiriyor.

  • Künye: Charles Stephenson – Sovyet-Japon Savaşı: Stalin’in Uzak Doğu Seferi, çeviren: Selçuk Uygur, Kronik Kitap, tarih, 328 sayfa, 2025

H. Selim Açan – Bilince Dönüşen Zorunluluk (2021)

Sovyetler deneyiminin gurur veren başarıları ile yarattığı hayal kırıklıkları üzerine çok iyi bir çözümleme.

Selim Açan, Sovyetleri ezberlenmiş hatta servis edilen bilgiler ışığında değil, nesnel bir değerlendirmeye tâbi tutuyor.

Bilimsel sosyalizm öğretisinin temellerini atan Karl Marx ve Friedrich Engels, Komünist Manifesto’yu yazdıklarında Avrupa’da bir hayalet dolaşıyordu.

Üretim ilişkilerinin kökten değişimine paralel yaşanan toplumsal dönüşümler ve kabaran tepki dalgasının birleşik bir Avrupa devrimiyle taçlanacağını öngörmüşlerdi.

Ancak tarihin tekerleği beklenildiği gibi dönmedi: Devrim, Ekim 1917’de Rusya’da gerçekleşti ve proletarya, nüfusun ezici çoğunluğunu köylülerin oluşturduğu geri kalmış bir tarım ülkesinde iktidarı ele geçirdi.

Yollarını el yordamıyla açmak zorunda kalan Rus komünistleri, son derece çetin geçen yılların ardından, ufukta bir Avrupa devriminin görünmediğine kanaat getirdikleri 1925 sonrasında, tek ülkede sosyalizmi inşaya yöneldiler.

Bu adım, Marksist harekette yüz yılı aşkın bir süredir devam eden keskin bir saflaşmayı da beraberinde getirdi.

Başlangıçta Bolşevik Parti içinde iktidar savaşımı veren kanatlar arasında yaşanan tartışma, çok geçmeden hem ideolojik mücadele sınırlarını aştı hem de enternasyonal bir nitelik kazanarak düşman kamplar üretti.

1936 ve 1956 gibi kritik dönemeçlerden geçerek 1989’da çöken SSCB deneyimi ve onun değerlendirilmesi, dünde kalan ya da kalması gereken bir olgu değildir; aksine, zihinlerde sosyalizmle özdeşleşen (ve nihayetinde yıkılan) bir tahayyülü temsil etmesi bakımından bugün hâlâ günceldir.

Kapitalizmin insanlığın ve doğanın üzerinden tüm yıkıcılığıyla geçtiği, dahası tarihsel sınırlarına dayandığı bu kesitte dahi sosyalizmin ve sınıfsız bir dünya düşü olarak komünizmin bir alternatif olarak görülmemesi, arkaik, bürokratik ve denetimden ibaret bir sistem anıştırmasının ötesine geçememesi bağlamında da günceldir.

Açan, Sovyet deneyimini kalıplaşmış ve ezberlenmiş hatta servis edilen bilgiler ışığında değil, kuşkusuz tarafgir ancak nesnel bir değerlendirmeye tâbi tutuyor.

Bugün bütün sonuçlarıyla değerlendirme ve eleştirebilme konforuna sahip olduğumuz, gurur veren başarılar kadar utanç tablolarını da içeren bir tarihi, bir gelecek projeksiyonuna dönüştürüyor.

  • Künye: H. Selim Açan – Bilince Dönüşen Zorunluluk, Sel Yayıncılık, siyaset, 159 sayfa, 2021

Gabriel Garcia Marquez – Doğu Avrupa’da Yolculuk (2016)

Bu kitap, ünlü yazar Gabriel Garcia Márquez’in gazeteci kimliğiyle Doğu Avrupa’ya yaptığı seyahatlerin izlenimlerinden oluşuyor.

Kitap, yazarın Doğu Almanya’dan başlayarak Çekoslovakya, Macaristan, Polonya ve Sovyetler Birliği’ne yaptığı, dönemin siyasi ve toplumsal durumuna dair birçok ayrıntı barındıran gezi izlenimlerinden oluşuyor.

  • Künye: Gabriel García Márquez – Doğu Avrupa’da Yolculuk, çeviren: İnci Kut, Can Yayınları

Hans Heinz Holz – Sosyalizmin Yenilgisi ve Geleceği (2010)

Alman Marksist Hans Heinz Holz ‘Sosyalizmin Yenilgisi ve Geleceği’ni, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, Marksizmi savunmak için kaleme aldı.

Sosyalizmi kurmaya yönelik ilk denemelerin başarısızlığa uğradığını belirten Holz, bunun, Marksizmin başarısızlığı anlamına gelmediğini söylüyor.

Holz’a göre, sosyalizmin yenilgisinin, ekonomik koşulların olgunlaşmamışlığı, bürokrasi sorunu ve teorik hatalar gibi üç nedeni vardır ve Sovyetler’deki sosyalizmin yenilgisi gerçekte, Marksizmden sapmanın sonucudur.

Kitabın sonunda ise, Holz’un yalnız Türkçe çeviri için kaleme aldığı ‘Revizyonist Dönüm Noktası’ başlıklı bir bölüm de bulunuyor.

  • Künye: Hans Heinz Holz – Sosyalizmin Yenilgisi ve Geleceği, çeviren: Yener Orkunoğlu, Yordam Kitap, siyaset, 158 sayfa

Feliks Çuyev – Molotov Anlatıyor (2010)

‘Molotov Anlatıyor’, yaşadığı dönem boyunca Rusya’da, aralarında son çar da olmak üzere Lenin, Stalin, Kruşçev, Brejnev ve Gorbaçov gibi on bir yöneticiyi görmüş Vyaçeslav Mihayloviç Molotov’la yapılmış görüşmelerden oluşuyor.

Ekim 1917 devrimine katılan ve devrimi yöneten beyin takımına yakın olan Molotov, Lenin’in ölümünden sonra Stalin’i desteklemiş; yıllarca Stalin’in sağ kolu ve Sovyetlerin ikinci adamı olarak önemli görevler üstlenmiş.

İşte kitap, Lenin’den sonraki parti içi çekişmelerin ve Nazi-Sovyet Paktı’nın önemli isimlerinden; İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş döneminde Dışişleri Bakanlığı yapmış Molotov’un tanıklığını okurlara sunuyor.

  • Künye: Feliks Çuyev – Molotov Anlatıyor, çeviren: Ayşe Hacıhasanoğlu ve Suna Kabasakal, Yordam Kitap, siyaset, 607 sayfa

Edward Hallett Carr – Komintern ve İspanya İç Savaşı (2010)

Edward Hallett Carr ‘Komintern ve İspanya İç Savaşı’nda, Komintern’in İspanya’daki devrim-karşı devrim sürecine yaklaşımını, oraya gönderdiği Komintern görevlilerini ve burada kullandığı yöntemleri irdeleyerek, bir anlamda, Komintern’in İspanya’daki sicilini ortaya koyuyor.

Carr’ın eseri, Moskova’nın, Komintern aracılığı ile İspanya karşısındaki tutumunda, devrimci hedeflerin yerini, ilerleyen zamanlarda Sovyet devletinin güvenlik hedeflerinin aldığını gözler önüne sermesiyle dikkat çekiyor.

İspanya iç savaşını, Komintern’in izinden giderek inceleyen yazar, Sovyetlerin yaklaşımının İspanya devriminin akıbetini nasıl değiştirdiğini gösteriyor.

  • Künye: Edward Hallett Carr – Komintern ve İspanya İç Savaşı, çeviren: Ali Selman, İletişim Yayınları, tarih, 183 sayfa

Chris Harman – Doğu’da Fırtına Koptu (2019)

1917-18’de üç büyük imparatorluk dört yıllık toptan savaşın yükü altında çöktüğünden bu yana, Elbe nehrinin doğusunda 1989’un son döneminde yaşananlara benzer bir politik kargaşaya tanık olunmadı.

1989 yılı sosyalist hareket için çok ama çok zor bir yıldı.

O yıl sosyalist hareketin ezici çoğunluğunun şaşkınlık dolu bakışları altında on binlerce insan “gerçekleşmiş sosyalizm ülkesi” Doğu Almanya’dan, çürüyen kapitalizmin ülkesi emperyalist Almanya’ya kaçmak için adeta birbirlerini ezerek tel örgüleri ve duvarları aşmaya başladılar.

Nihayet Batı’nın çürümüşlüğünden Doğu’yu koruyan Berlin Duvarı da bando, mızıka ve bayram havası içinde yıkıldı, parçalandı ve kapitalizmin ebedi zaferinin bir sembolü olarak küçük parçalara bölünüp parça parça satıldı.

Polonya, Macaristan, Çekoslovakya, Doğu Almanya, Bulgaristan ve Romanya’yı yaklaşık 45 yıldır yöneten tek partili politik yapılar ekonomik kriz ve halk hareketinin baskısı altında yıkıldı.

Bu öyle şiddetliydi ki, bu ülkelerin dev komşusu SSCB de bu yıkıcı dalgadan kurtulamadı.

Ünlü İngiliz Marksist Chris Harman’ın, bu süreçten bir süre önce yayımladığı bu makalesi ise, hem Stalinist rejimleri derinlemesine bir sorgulamaya tabi tutmuştu hem de bu rejimlerin aşağıdan mücadele ile devrilip küresel kapitalizme entegre olacaklarını öngörmüştü.

Bu devletlerin çöküşü hakkında o dönem yazılmış en iyi analizlerden biri olan kitap, Berlin Duvarı’nın yıkılışına giden sürecin harika bir analizini sunuyor ve bunu yanı sıra, Gorbaçov’un o zaman pek bilinmeyen ve pek yüzeye çıkmamış hesaplarını da gözler önüne sermişti.

‘Doğu’da Fırtına Koptu’ uzun zamandır temin edilemiyordu.

Kitap şimdi, yeni baskısıyla raflardaki yerini aldı.

  • Künye: Chris Harman – Doğu’da Fırtına Koptu: Doğu Avrupa’da Stalinizmin Çöküşü, çeviren: Betül Dilan Genç, Z Yayınları, siyaset, 128 sayfa, 2019

Hélène Carrère D’encausse – Dünyayı Değiştiren Altı Yıl (2018)

Sovyetler Birliği çökeli çok oldu.

Fakat bu konudaki tartışmalar hiç bitmedi, bilakis azalmak yerine daha da arttı.

Görünen o ki, çok yönlü sürdürülen bu tartışmalar uzun bir süre daha devam edecek.

Rus tarihi ve kültürü alanında uzman akademisyenlerden olan Hélène Carrère D’encausse de bu çalışmasında, kimi zaman ağır ağır ilerleyen, kimi zaman akıl almaz şekilde hızlanan, toplamda altı yılı bulmuş Sovyetler Birliği’nin çöküş sürecini başından sonuna izliyor.

D’encausse yalnızca Sovyetler’in çöküşüyle değil, bu sürecin başlı başına dünyayı kökten bir biçimde nasıl dönüştürdüğünü de irdeliyor.

Kitapta, Yuriy Andropov, Leonid Brejnev, Mihail Gorbaçov, Boris Yeltsin ve Vladimir Putin gibi, bu dönemde önemli ve kritik roller üstlenmiş isimlerle, Çernobil patlaması, ekonomik krizler, perestroyka ve bağımsızlık hareketleri gibi o dönemin gündemini oluşturan konularla karşılaşıyoruz.

  • Künye: Hélène Carrère D’encausse – Dünyayı Değiştiren Altı Yıl: 1985-1991 Sovyet İmparatorluğu’nun Yıkılışı, çeviren: Şehsuvar Aktaş, Yapı Kredi Yayınları, tarih, 256 sayfa, 2018

Metin Çulhaoğlu – Sovyet Deneyinden Siyaset Dersleri (2018)

Metin Çulhaoğlu’nun bu kitabı ilkin 1989 yılında, Sovyetler Birliği’nin çöküşüne iki yıl kala kaleme alınmakla birlikte, güncelliğini bugün de koruyan eserlerden.

Yazar burada, beş ayrı bölümde, glasnost ve perestroyka politikalarının hayata geçirilmesiyle birlikte sosyalizmin ve Sovyetler Birliği’nin gidişatını sorguluyor ve bundan ne gibi dersler çıkarabileceğimiz üzerine derinlemesine düşünüyor.

Çulhaoğlu ilk bölümde, 1917’den günümüze uzanan sürece nasıl bir “tarih anlayışı” açısından bakıldığını anlatıyor.

İkinci ve üçüncü bölümler, sanayileşme ve kolektivizasyon süreçleri başta olmak üzere, Sovyet deneyinin günümüzde en çok polemik konusu yapılan evrelerini irdeliyor.

Kitabın son iki bölümü de, doğrudan doğruya beş yıllık glasnost ve perestroyka süreçleri ile ve bu süreçlerin önemli bir aşaması olarak Gorbaçov dönemindeki “çözülüşe” doğru yön alan gelişmelerle ilgili.

Çulhaoğlu’nun çalışması, döneme dair iyi bir fotoğraf çekmesiyle dikkat çekiyor.

  • Künye: Metin Çulhaoğlu – Sovyet Deneyinden Siyaset Dersleri, Yordam Kitap, inceleme, 256 sayfa, 2018