Umberto Eco’nun ‘Gülün Adı’ adlı romanı, yalnızca sürükleyici bir polisiye kurgu sunmuyor; aynı zamanda derin tarihsel arka planı, felsefi göndermeleri ve dinsel tartışmalarıyla çok katmanlı bir yapıyı içinde barındırıyor. Roman, 14. yüzyılın Avrupa’sında bir manastırda geçen esrarengiz cinayetleri konu alıyor gibi görünse de satır aralarında Ortaçağ düşüncesi, Hristiyanlık tarihi ve bilgiyle iktidar arasındaki ilişkiyi sorgulayan güçlü bir entelektüel metin olarak öne çıkıyor.
‘Gülün Adı’, edebiyat çevrelerinin de sıklıkla dile getirdiği gibi, kolay okunur bir roman olmaktan uzak duruyor. Eco’nun metninde yer alan teolojik tartışmalar, skolastik düşünceye göndermeler ve Latince metin parçaları, okurdan belli bir arka plan bilgisi talep ediyor. Eğer Ortaçağ tarihi ya da Hristiyanlık inanç sistemi hakkında temel bir bilgiye sahip değilsek, romanın sunduğu evren çoğu yerde bize kapalı kalıyor. Ancak bu zorluk, romanın entelektüel derinliğini ve edebi değerini daha da artırıyor.
Tarihi roman, polisiye ve postmodern anlatı türlerini aynı çatı altında buluşturan ‘Gülün Adı’, aynı zamanda metinlerarasılık ve anlamın çoğulluğu gibi postmodern edebiyatın temel meselelerine de temas ediyor. Bu yönüyle sadece olayların akışına odaklanan bir okuma, eserin sunduğu zenginliğin büyük kısmını kaçırmamıza neden oluyor.
Yelda Gürlek’in kaleme aldığı bu rehber eser, ‘Gülün Adı’nın çok katmanlı yapısını çözümlüyor. Gürlek, hem İtalyancaya hem de metnin tarihsel ve kültürel bağlamına hâkim bir yaklaşımla, Eco’nun dünyasına girmek isteyen okurlara güvenilir bir yol haritası sunuyor.
- Künye: Yelda Gürlek – Gülün Adı ve Ortaçağ, Kafka Kitap, inceleme, 228 sayfa, 2025










