Tarıq Modood – Çokkültürcülük (2014)

Taraftarı veya aleyhtarı olabileceğimiz çokkültürcülük, bugün ve yakın gelecekte siyasal bir tasarı olarak ne anlama geliyor?

Modood, özellikle 11 Eylül saldırılarından sonra doruğuna ulaşan Doğu-Batı çatışmasını aşabilecek, yirmi birinci yüzyıla ve yurttaşlık adabına uygun bir çokkültürcülük vizyonunun imkânlarını sorguluyor.

  • Künye: Tarıq Modood – Çokkültürcülük, çeviren: İsmail Yılmaz, Phoenix Yayınları

Zeynep Sayın – Ölüm Terbiyesi (2018)

‘İmgenin Pornografisi’ ve ‘Kötülük Cemaatleri’ adlı ufuk açıcı kitaplarıyla bildiğimiz Zeynep Sayın, şimdi de ölümle, cesetle kurduğumuz tarihsel ilişkinin dönüşümünü irdeliyor.

Sayın ‘İmgenin Pornografisi’nde, imgenin nasıl pornografik boyutlar aldığını, teşhircilik kültürünü Bizans ikonalarından ve Anadolu yazı-resimlerine ve 20. yüzyıldan ve günümüze uzanan bir bakışla ve çok zengin örneklerle irdelemişti.

Sayın ‘Ölüm Terbiyesi’nde ise, yine tarihsel ve güncel perspektifle ölümün ve cesedin kültürel inşa sürecine odaklanıyor.

İlk mezarlar, ölü maskeleri, ölü gömme törenlerinin tarihsel gelişimi, eskiçağlardan bugüne ölüme bakışımızdaki dönüşüm, cesedin imgeye dönüşmesi, Romalıların evlerini neden atalarının mezarı üzerine inşa ettikleri, hem tanrının evi hem insanlığın ilk evi kabul edilen Kâbe’nin mezar oluşu ve daha fazlası, burada.

“İnsanlık tarihi, insanlığın ötekisinin, cesedin de tarihidir. İmge üretimi tarihi, insanın iki ayağı üzerine basmasından beri artık ayağa kalkamayan cesede bakmasının tarihidir.” diyen Sayın, ölümün imgeye dönüşümünü tartışıyor.

Hatırlatmadan geçmeyelim:

Zeynep Sayın gibi önemli bir akademisyen, muhbir bir öğrencinin ihbarıyla, üniversitedeki görevinden uzaklaştırılmıştı.

  • Künye: Zeynep Sayın – Ölüm Terbiyesi, Metis Yayınları, kültür, 168 sayfa, 2018

Sibel Özilgen ve Özge Samancı – Kadim Lezzetler 1 (2014)

Gastronominin sadece seçkin, rafine lezzetlerin arandığı bir alanı kapsamadığını, kültürlere göre değişkenlik gösteren tüketim alışkanlıklarına da odaklandığını ortaya koyan bir çalışma.

Kahve, lokum, sahlep, akide şekeri ve çikolata… Kitap, geçmişten günümüze miras kalan bu beş lezzetin keyifli öykülerini sunuyor.

  • Künye: Sibel Özilgen ve Özge Samancı – Kadim Lezzetler 1, Yeditepe Üniversitesi Yayınları

 

Çilem Tercüman – Türk Romanında Moda ve Toplumsal Değişim (1923-1940) (2018)

Moda denince, herkesin aklına öncelikle kıyafet gelir.

Oysa moda, politik doktrinlerden ev dekorasyonuna, sanat akımlarından davranış biçimlerine kadar sosyal hayatın değişikliğe açık olan bütün cephelerinde var olabilen bir olgudur.

Dolayısıyla moda, geleneksel toplumlarda bugünkü anlamında görülmezken modern toplumlarda en yaygın ve etkileyici hâliyle ortaya çıkar; toplumsal değişimle birlikte hızını ve gücünü arttırarak mevcudiyetini devam ettirir.

İşte Çilem Tercüman’ın bu muhteşem çalışması da, modanın yarattığı toplumsal değişimi erken Cumhuriyet dönemi romanları üzerinden inceliyor.

Çalışmanın çerçevesini, 1923-1940 yılları arasında yayınlanmış romanlar oluşturuyor.

Bilindiği gibi, erken Cumhuriyet yılları, Türkçede, yaygın olarak Batılılaşma ile ifade edilmeye başlanan modayla ilgili gündemin hayatın içinde belirginleşerek yaygınlaştığı bir dönem olmasıyla ayrıca dikkat çekicidir.

Tercüman, kadınlar için kürkten ipek çoraba, şapkadan mücevhere ve makyaja; erkekler için de monokldan bastona, yaka çiçeğinden kol saatine yanık deri modasından zayıflık modasına bu dönemin kılık kıyafet ve moda anlayışında öne çıkan eğilimleri bir bir izliyor.

Kitapta ayrıca,

Şark veya eski Türk odası, Amerikan bar, dans salonuyla karşımıza çıkan ev modalarını; Pera Palas, Lebon, Maksim Bar, Serkldoryan (Cercle d’Orient), Büyükada, Yat Kulübü ve Splendid Otel’le eğlence mekânları modalarını ve nihayet müzik, dans, kumar, balo, çay, spor gibi dönemin eğlence modasını da kapsamlı bir şekilde inceliyor.

  • Künye: Çilem Tercüman – Türk Romanında Moda ve Toplumsal Değişim (1923-1940), İletişim Yayınları, edebiyat inceleme, 302 sayfa, 2018

David Sedaris – Ben Çok İyi Bir Gün Konuşacak (2014)

Kitabın başlığının aksine, dili eğip bükmede usta bir yazarın, David Sedaris’in ülkesi Amerika’yı mizahın, taşlamanın penceresinden yorumlayışı.

Alaycı espri anlayışı ve keskin toplumsal eleştirileriyle bilinen Sedaris bu kitaptaki metinlerinde, Amerika’daki kültürel klişeleri ve siyaseten doğruculuğu hedef tahtasına koyuyor.

  • Künye: David Sedaris – Ben Çok İyi Bir Gün Konuşacak, çeviren: Enis Köksaldı, Epsilon Yayınları

Fredric Jameson – Gerçekçiliğin Çelişkileri (2018)

Önde gelen Marksist eleştirmenlerden Fredric Jameson elimizdeki çalışmasında, on dokuzuncu yüzyıl gerçekçi romanının üzerine derinlemesine bir sorgulama gerçekleştiriyor.

Bu sorgulamayı Balzac, Flaubert, Zola, Tolstoy, Pérez Galdós ve George Eliot gibi isimlerin eserleri üzerinden ilerleyerek yapan Jameson, gerçekçiliği ikili karşıtlıklar üzerinden irdeliyor.

Yazar, gerçekçiliği, gerçekçilik ve epik, gerçekçilik ve idealizm, gerçekçilik ve doğalcılık, gerçekçilik ve sosyalist gerçekçilik, gerçekçilik ve modernizm gibi ikili zıtlıklar bağlamında tartışıyor ve bunu yaparken söz konusu eserlerde gerçekçiliğin siyasal ve metafizik boyutları nasıl inşa edildiğini gözler önüne seriyor.

Gerçekçilikle modernizm arasındaki karşıtlığın içinde başından beri bir tarihsel tahkiye olduğunu belirten Jameson, bu eserleri ortaya çıkaran koşulları daha iyi kavramak için, kaçınılmaz olarak edebiyat tarihinin dışına çıkıp o dönemin kültürel tarihine ve üretim tarzlarına, başka bir deyişle söz konusu dönemin özgül kapitalist koşullarına odaklanmamız gerektiğini gösteriyor.

Jameson’a göre, gerçekçilik bir ideolojidir ve bunun da burjuvazi ve burjuva günlük hayatının ortaya çıkışıyla sıkı bir ilişkisi vardır.

Jameson kitabının ikinci bölümündeyse, gerçekçiliğin, ileri teknoloji savaşının sürdüğü bugünkü durumunu ele alıyor.

Kendisine göre bu yeni küresel gerçeklikte, tarih ve zaman algısını dönüştürmeyi dert edinmiş yazarlar, tarihsel veya bilimkurgu türleri aracılığıyla romana ve gerçekçiliğe yeni bir boyut kazandırıyorlar.

  • Künye: Fredric Jameson – Gerçekçiliğin Çelişkileri, çeviren: Orhan Koçak, Metis Yayınları, edebiyat inceleme, 360 sayfa, 2018

Melih Duygulu – Türk Halk Müziği Sözlüğü (2014)

Uzun ve zorlu alan araştırmalarına dayanan, Türkiye’nin yerel müziği terminolojisi için kapsamlı bir rehber.

Halk müziği alanında yürüttüğü önemli çalışmalarla bilinen Melih Duygulu, üç binden fazla maddenin yer aldığı bu nadide sözlüğünde, “Abdal müziği”nden “Acem ağzı”na, “Bozlak ayağı”ndan “Çarpana”ya “Dikine döğme”den “Ehl-i makam”a ve “Hacı ilâhisi”ne pek çok terim, kavram ve deyimi açıklıyor.

  • Künye: Melih Duygulu – Türk Halk Müziği Sözlüğü, Pan Yayıncılık

Deniz Bağrıaçık – Sorsana, Bizi Sevmiş mi? (2017)

Bir arkadaşımızın yanında yabancı bir dostunu görünce merakımız depreşir.

Acaba o yabancı bizi sevmiş midir?

Yeterince sıcakkanlı, yeterince misafirperver miydik?

Yemeklerimiz nasıldı?

Bizim hakkımızda neler düşünüyor?

Deniz Bağrıaçık, çok orijinal bir fikirden yola çıkan çalışmasında, Türkiye’de yaşayan “yerleşik yabancılar”ın ülkemize dair görüş ve değerlendirmelerini ortaya koyuyor.

Şu an bizde yaşamlarını sürdüren Amerika ve Avrupa’nın yanı sıra, Afrika, Japonya, Avusturalya, Yeni Zelanda, Ortadoğu, Latin Amerika gibi pek çok ülke ve farklı meslek gruplarından birçok kişiyle birebir görüşmelerle oluşan kitap, bu şehre sınırsız tutku duyanlar kadar, kaosta savrulanlar, Türk erkeklerinden yakınanlar, Türklerin çalışkanlığına, misafirperverliğine hayran kalanlar, bireylerin kent hayatında bile aile ilişkilerinin bu denli birbirine bağımlı olmasına hayret edenler ve Türk kadının cesaretine saygı duyanlara kadar çok geniş çerçevede ve zengin bir Türkiye portresi sunuyor.

Bu çalışma, öncelikle yabancıların gözünden bir Türkiye analizi okumak isteyen, başkalarının bizim hakkımızda tam olarak ne dediğini merak edenlere hitap ediyorsa da, aynı zamanda, tarafsız gözlem ve değerlendirmeler barındırmasıyla, şu an burada yaşayan yabancıların da Türkiye’yi daha iyi tanımasına vesile olacak.

  • Künye: Deniz Bağrıaçık – Sorsana, Bizi Sevmiş mi?, Yapı Kredi Yayınları, kültür, 224 sayfa, 2017

Esin Acıman – Erkek Doğmak, Adam Olmak (2008)

Esin Acıman ‘Erkek Doğmak, Adam Olmak’ta, bir şekilde tanıştığı veya filmlerden, romanlardan bildiği erkeklerin hikâyelerini anlatıyor.

Kadın gözüyle erkeklerin dünyasına inen Acıman, kurgu kahramanları aracılığıyla bu cinsiyetin karakteristik özelliklerine odaklanıyor ve “erkek” olmakla “adam” olmak arasındaki farkın tam olarak ne anlama geldiğine odaklanıyor.

Acıman’ın metinleri, erkeği sadece güçle simgelenen bir varlık olarak değil zaafları ve kusurlarıyla da vermeyi amaçlıyor.

Zira Acıman’ın kaleminden erkekler, sadece “güçlü” olmalarıyla değil, âşık olmaları, aldatılmaları, iflas edip güçlerini yitirmeleri, orta yaştan korkmaları ve cinsel kimliklerini sorgulamaları gibi yönleriyle de ele alınıyor.

  • Künye: Esin Acıman – Erkek Doğmak, Adam Olmak, Remzi Kitabevi, deneme, 255 sayfa

John Berger – Hayvanlara Niçin Bakarız? (2017)

Yakın zamanda aramızdan ayrılan John Berger’den, insanın hayvana bakışının tarihsel değişimi üzerine sıkı bir sorgulama.

İnsanlar, hayvanlar ve doğa arasındaki ilişki ve iletişim üzerine düşünen Berger, çağlar öncesinde birbirinden ayrılan bu üçlü arasında şimdi nasıl devasa bir uçurumun ortaya çıktığını adım adım gözler önüne seriyor.

Berger burada,

  • Günümüzde insanlarla hayvanlar arasındaki ilişkinin kaybolma nedenlerini,
  • Hayvanat bahçelerinin niçin var olduğunu,
  • İnsanlarla hayvanlar arasında önceki çağlarda kurulmuş ilişkinin niteliğini,
  • Modern kapitalist toplumlarda insan, hayvan ve doğa denkleminin nasıl kurulduğunu,
  • Ve bunun gibi, okurunu bunun üzerine derinlikli düşünmeye sevk edecek pek çok konuyu irdeliyor.

Bu kısa, fakat etkili kitap, hayvanlar üzerine, fakat asıl olarak kendimiz üzerine düşünmemiz için çok iyi bir fırsat.

  • Künye: John Berger – Hayvanlara Niçin Bakarız?, çeviren: Cevat Çapan, Deli Dolu Yayınları, kültür, 136 sayfa, 2017