Marcel Gauchet – Yurttaşını Arayan Demokrasi (2025)

 

Marcel Gauchet ‘Yurttaşını Arayan Demokrasi’ (‘La Démocratie contre elle-même’) adlı bu kitabında, modern demokrasinin çelişkilerini derinlemesine analiz ediyor. Ona göre demokrasi, bireyin özerkliğini önceleyerek geleneksel otoriteleri zayıflatıyor. Ancak bu özgürleşme süreci, toplumun kolektif kimliğini ve siyasal bağlarını da aşındırıyor. Demokrasi, kendi başarısıyla kendini zorlayan bir rejime dönüşüyor.

Kitapta Gauchet, özellikle Batı demokrasilerindeki bireycilik artışının, kurumlara olan güveni nasıl erozyona uğrattığını açıklıyor. Bireysel haklar güçlenirken, kamusal sorumluluk duygusu zayıflıyor. Bu da siyasetin temsili doğasını sorgulanır hale getiriyor. İnsanlar artık hem temsil edilmek istiyor hem de temsilcilerin otoritesini tanımıyor.

Gauchet, demokrasinin kendine karşı işleyen doğasını tarihsel bağlamda inceliyor. Fransız Devrimi’nden günümüze uzanan süreçte, özgürlük ve eşitlik ideallerinin kurumsal çerçeveyle nasıl çatıştığını gösteriyor. Toplum, bir yandan devleti denetlemek istiyor, diğer yandan ondan sürekli müdahale bekliyor. Bu da demokrasi içinde paradokslar yaratıyor.

Sonuç olarak kitap, demokrasiyi yıkmak isteyenlerden çok, onu fazla isteyenlerin yarattığı gerilimlere odaklanıyor. Gauchet, demokrasinin kendi içindeki krizlerini anlamadan geleceğine dair sağlıklı bir yön çizilemeyeceğini savunuyor. Eleştirel ama yapıcı bir dille, demokrasiyi yeniden düşünmeye davet ediyor.

  • Künye: Marcel Gauchet – Yurttaşını Arayan Demokrasi, derleyen ve çeviren: Zeynep Savaşçın, İletişim Yayınları, siyaset, 320 sayfa, 2025

David Van Reybrouck – Demokrasi Krizi (2022)

Halk egemenliğinin esas alındığı bir yönetim biçimi olan demokrasi; hukukun üstünlüğü, insan hakları ve eşitlik gibi ilkelerin devamlılığını sağlamakta; 3000 yıllık tarihiyle de en köklü siyasi sistemlerin başında geliyor.

Ne var ki bu asli vasıflarına ve tarihsel hafızasına rağmen demokrasiye duyulan güven, giderek azalıyor.

David Van Reybrouck, seçim sistemine indirgenmiş günümüz demokrasisinin güvenilirliğini artık yitirdiğine ve siyasi nüfuzlarını kaybetmek istemeyen çevrelerin elinde, bir çıkar aracına dönüştüğüne dikkat çekiyor.

Dolayısıyla demokratik bir sistemi gelecek nesillere aktarabilmek adına siyasi ve sosyal alanlarda çeşitli reformlar yapmamız gerektiğini savunuyor.

‘Demokrasi Krizi’, demokrasinin güven bunalımı yaşamasına neden olan başlıca sebepleri sorguluyor ve tarihî bir perspektifi esas alarak, herkes için yeterli bir sistem hâline nasıl dönüştürülebileceği konusunda ilgi çekici fikirler sunuyor.

  • Künye: David Van Reybrouck – Demokrasi Krizi, çeviren: Yusuf Sami Kamadan, Albaraka Yayınları, siyaset, 168 sayfa, 2022

Yascha Mounk – Demokrasinin Halkla İmtihanı (2021)

Liderlerin halkla dalga geçtiği, halkın da buna karşılık yöneticilere öpücük gönderdiği bir dönemde yaşıyoruz.

Bunun literatürdeki havalı adı da, otoriter popülizm.

Peki, o öve öve bitiremediğimiz halk bilgeliği ve “halk iradesi”, nasıl oluyor da otokrat liderlere yöneliyor?

İşte Yascha Mounk bu kitabında, demokrasinin bugün içinde bulunduğu büyük krizi çözümleyerek bu soruyu yanıtlıyor.

Amerika’dan Fransa’ya, Polonya’dan Macaristan’a, Hindistan’dan Filipinler’e, Venezuella’dan Türkiye’ye uzanan Mounk, “seçmen çoğunluğu”nun siyasal tercihleri ile demokrasi arasında bir karşıtlık olup olmadığını sorguluyor.

Mounk bunu yaparken de, “Demokrasi eğer ‘halk iradesi’nin vücut bulması değilse nedir?” gibi, demokrasi üzerine zorlu sorular soruyor.

Mounk yalnızca bu soruları yanıtlamak ve günümüz demokratik sistemlerinin içinde bulunduğu çıkmazı analiz etmekle kalmıyor, aynı zamanda haklar ve özgürlüklerin korunduğu ama aynı zamanda “halk iradesinin kamu politikalarına yansıdığı,” uzun bir demokrasi mücadelesinin sonucu olan demokratik kurumların ve bir bütün olarak özgürlüğün ve insan haklarının korunduğu bir demokrasinin nasıl inşa edilebileceği üzerine kimi önerilerde de bulunuyor.

  • Künye: Yascha Mounk – Demokrasinin Halkla İmtihanı, çeviren: İnanç Özekmekçi, h2O Kitap, siyaset, 344 sayfa, 2021

Stein Ringen – Demokrasi Neye Yarar? (2010)

Stein Ringen, ‘Özgürlük ve Ahlaki Yönetim Üzerine’ alt başlığını taşıyan ‘Demokrasi Neye Yarar?’da, genellikle en sağlam sayılan demokrasilerin içyüzüne bakıyor ve hepsinin eksik olduğunu saptıyor.

İskandinav demokrasileri gibi, karşılaştırmalı bir ölçüyle en iyi olanların bile mutlak bir standart açısından bakıldığında yetersiz olduğunu söyleyen Ringen, demokrasinin nitel olarak, yani bu demokrasilerin performans bakımından zayıf olduğunu iddia ediyor.

“Eğer demokrasi gerileyecek olursa, uğrayacağımız kayıp ölçülemeyecek kadar büyük olur.” diyen Ringen, kitabına, demokrasinin ne olduğuna dair sorulara yanıtlar arayarak başlıyor.

İyi demokrasilerin ne kadar iyi olduğu; ekonomik demokrasiye ulaşılıp ulaşılamayacağı; refah devletlerinde demokrasinin durumu ve yoksulluk ile demokrasi arasındaki ilişki, Ringen’in bu bağlamda odaklandığı konulardan birkaçı.

  • Künye: Stein Ringen – Demokrasi Neye Yarar?, çeviren: Nurettin Elhüseyni, Yapı Kredi Yayınları, siyaset, 425 sayfa

Steven Levitsy ve Daniel Ziblatt – Demokrasiler Nasıl Ölür? (2018)

Harvard profesörleri Steven Levitsky ve Daniel Ziblatt, yirmi yıldan uzun süredir Avrupa ve Latin Amerika’daki demokrasilerin çöküşlerini inceliyor.

İki yazarın bu önemli çalışması da, Trump sonrası Amerika’da ve genel olarak sağın yükselişiyle neredeyse bütün dünyada gündeme gelen “Demokrasi tehlikede mi?” sorusuna yanıt veriyor.

Bu soruya “Evet” yanıtını veren Levitsky ve Ziblatt, demokrasilerin eskiden olduğu gibi askeri darbelerle sekteye uğramadığını, günümüzde demokrasiye yönelik önemli tehditlerin bizzat demokrasinin içinden çıktığını gözler önüne seriyor.

Yazarlara göre, basın ve yargı gibi kritik öneme sahip kurumların yozlaşması veya zayıflaması, ayrıca siyasi değerlerin erozyona uğraması, bugün demokrasinin ölümüne neden olan başlıca etkenlerdir.

Yazarlar bunu yaparken de, 1930’lu yıllarda Avrupa’da demokrasinin gelişiminden Türkiye ve Macaristan gibi ülkelerde bu değerlerin tam tersi şekilde otoriterliğin yükselişine, dünyanın pek çok bölgesinden aydınlatıcı örneklerle çalışmalarını zenginleştiriyor.

Şunu da özellikle belirtelim ki, Levitsky ve Ziblatt tümüyle karamsar bir tablo çizmek yerine, demokrasiye nasıl koruyacağımızı da ayrıntılı bir bakışla irdeliyor.

  • Künye: Steven Levitsy ve Daniel Ziblatt – Demokrasiler Nasıl Ölür?, çeviren: Derya Dinç, Salon Yayınları, siyaset, 352 sayfa, 2018

Vedat Türkali – Özgürlük İçin Kürt Yazıları 1 (2018)

Türkiye’de gerçek anlamda aydın olabilmenin ölçütü, kendini aydın olarak tanımlayan kişinin öncelikle Kürt sorunu başta olmak üzere ülkenin demokratikleşme alanındaki sorunları üzerine kafa yorması, bu konuda bir-iki kelam edebilmesidir.

29 Ağustos 2016’da aramızdan ayrılan Vedat Türkali de, ülkenin farklı sorunları hakkında sözünü sakınmamış gerçek aydınlarımızdandır ve bunun en iyi örneği de, yazarın Kürt sorunuyla ilgili iki cilde yayılan bu oylumlu yazılarıdır.

Türkali burada, Kürt sorununu kendi başına bir olgu olarak değil, bilakis bu ülkenin bütün vatandaşlarını birebir etkileyecek güçte, ülkenin demokrasi macerasıyla iç içe geçmiş bir sorun olarak irdeliyor.

Kitaptan iki alıntı:

“İktidarı elinde tutanlarca devlet, baskı aracı niteliğiyle, bireylere karşı suç işlemeye yönelik bir kuruma kolayca dönüştürülebilmektedir. Halkların kendi haklarını savunma bilincinde olmaları bu yüzden zorunludur. Bu çatışmada ülke aydınlarının devletin baskıcı tutumuna karşı halklarının yanında yer almaları aydın olmanın ölçütü sayılmıştır.”

“Biz Türkler de başka bir ulusu baskı altında tutan ulus olarak demokrasiye, özgürlüğe hep özlemle bakakalmışızdır. Denebilir ki Kürt sorunu çözümlenmediği için ülkemizde demokrasi sorunu çözümlenememiştir. Demokrasi sorunu çözümlenmeden de Kürt sorunu çözümlenemez.”

  • Künye: Vedat Türkali – Özgürlük İçin Kürt Yazıları 1, Ayrıntı Yayınları, siyaset, 144 sayfa, 2018

Haldun Gülalp – Laiklik, Vatandaşlık, Demokrasi (2018)

Türkiye’de özellikle son yıllarda laiklik, vatandaşlık ve demokrasi konuları her açıdan büyük tahribat almış durumda.

Haldun Gülalp da tarihsel bir perspektifle Türkiye’nin siyasal kültüründeki süreklilikleri ve kopuşları inceliyor.

Gülalp, “yeni” dönemin beraberinde getirdiği büyük yıkımın ufak tefek düzenlemelerle aşılamayacağını, bunun için baştan aşağı bir yenilenmenin elzem olduğunu belirtiyor.

Kitapta,

  • Avrupa modernleşmesi ve Osmanlı,
  • Türkiye’de laiklik ve sol,
  • Laikliğin anlamı ve önemi,
  • Demokratik kültür ve kamusal yaşam,
  • Demokratik vatandaşlık kavramının dönüşümü,
  • Toplumsal kimlikler ve iktidar,
  • Anayasalarımızda vatandaşlığın tanımlanışı,
  • Siyasal kültürümüzde vatandaşlık ve demokrasi,
  • Ve Gezi direnişinin ortaya koyduğu alternatif siyaset ve toplum perspektifi, gibi ilgi çekici konular tartışılıyor.

Karl Marx, Max Weber, Anthony Giddens ve Perry Anderson gibi pek çok düşünürün yaklaşımları bağlamında, siyasal kültürümüzün dünü ve bugününün nitelikli bir fotoğrafını çeken ve günümüzde var olan sıkıntıyı nasıl aşabileceğimizi tartışan Gülalp şöyle diyor:

“Artık kapitalizm kendi sınırlarına varmıştır. Rosa Luxemburg’un bundan yaklaşık yüz yıl önce literatüre soktuğu ‘ya barbarlık ya sosyalizm’ öngörüsüne bugün gerçekten ulaştık diye düşünüyorum. Kapitalizmin her gün gözümüze sokarak yaptığı yıkım artık bu noktadan sonra ya doğal çevreyle birlikte insanlığın da sonunu getirecek ya da kapitalizmin aşılıp, eşitlik, özgürlük ve dayanışmanın egemen olduğu yeni bir düzenin kurulmasıyla son bulacaktır.”

  • Künye: Haldun Gülalp – Laiklik, Vatandaşlık, Demokrasi: Türkiye’nin Siyasal Kültürü Üzerine Çalışmalar, Metis Yayınları, siyaset, 264 sayfa, 2018

Emilio Gentile – “Demokraside Halk Her Zaman Egemendir” (Yalan!) (2017)

İtalyan faşizminin ideolojisi ve kültürü, totalitarizm ve siyasal din konularında birçok çalışması bulunan Emilio Gentile, doğrudan, temsili, müzakereci, katılımcı ve özgürlükçü demokrasinin ve halkın egemenliğinin zayıfladığı ve demokratik faaliyetin hepten “sahne demokrasisi”ne dönüştüğü günümüzü ve bunun barındırabileceği muazzam tehlikeleri tartışıyor.

Gentile temsili demokrasinin, egemen halka sadece seçimlerde figüran olma rolü düştüğü “sahne demokrasisi”ne dönüştüğünü, bu nedenle günümüz demokrasilerinin ağır bir rahatsızlıktan mustarip olduğunu belirtiyor.

Demokraside halkın her zaman egemen olduğu beyanını hangi anlamda yanlış addettiğini ayrıntılı bir şekilde ele alan Gentile bunu yaparken de, 21. yüzyılın başından, dünyada demokrasinin düşmanlarını yenip muzaffer olmasından itibaren, zaman içinde geriye, köklerine doğru halk egemenliğinin zaferi için yürütülen uzun mücadelenin başlangıcı olan 18. yüzyılın demokratik devrimlerine uzanıyor.

Yazar, demokrasinin zafer kazanmasıyla beraber, gerçek demokrasilerde bir rahatsızlık belirtisi görüldüğünü, bütün bu rahatsızlıkların arasında temel ve en uyarıcı olanının da egemen halkta iktidarlara, demokratik kurumlara ve partilere karşı kendisinin artık egemen olmadığına dair giderek derinleşen kanaatle beliren hayal kırıklığı, hoşnutsuzluk ve güvensizlik olduğunu söylüyor.

Demokrasinin güncel tehlikelerine dair sağlam tezler barındıran bu ilginç kitaptan bir alıntı:

“Bugün demokrasiye, iktidarlara ve egemen halkın kendisine atfedilen bütün kusurlar arasında bence en feci olanları, ikiyüzlülük, yalan, kandırma ve sembolik olarak Put sözcüğünde özetlenebilecek, gerçeğin olduğu gibi kabul ve algılanması yerine, yanlış veya yanılsatıcı algılanması ve kavranmasına dair her şey.”

  • Künye: Emilio Gentile – “Demokraside Halk Her Zaman Egemendir” (Yalan!), çeviren: Volkan Çandar, İletişim Yayınları, siyaset, 134 sayfa