Hermann Hesse – Ağaçlar (2018)

‘Siddhartha’, ‘Demian’, ‘Bozkırkurdu’, ‘Narziss ve Goldmund’, ‘Doğu Yolculuğu’ ve ‘Boncuk Oyunu’ gibi unutulmaz eserlere imza atmış Hermann Hesse’nin kaleminden, yeryüzünün en görkemli, en muhteşem eserlerinden olan ağaçlara adanmış bir anlatı.

Hesse’nin düzyazı ve şiirlerinden yapılmış bir derlemeye dayanan ve çok güzel desenlerle zenginleşmiş kitap, okurunu ağaçların ve onlara eşlik eden kuşların, çiçeklerin ve insanların dünyasına, bu dünyanın özgün dili ve yaşayışına davet ediyor.

Hesse’nin tefekkürle örülü metinleri, ağaçlara, doğaya ve tabii ki kendimize farklı bir pencereden bakmamıza vesile olacak türden.

Kitaptan birkaç alıntı:

Ağaçları dinlemeyi öğrenen, ağaç olmayı arzulamaz artık. Kendisi dışında başka bir şey olmayı arzulamaz. Yurt budur. Mutluluk budur.

Her şey beklemede, her şey hazırlık içinde, her şey ince ince, şefkatle dürten bir oluş heyecanıyla düş kurmakta, filizlenmekte tohum güneşe, bulut tarlaya, körpe otlar havaya doğru.

Yurdumu ne çok sevdiğimi, kalbimin, esenliğimin bu çatılara ve kulelere, köprülere ve sokaklara, ağaçlara, bahçe ve ormanlara derinden bağlı olduğunu ansızın yepyeni bir tedirginlikle hissettim.

Meydan ve sokak karman çorman üst üste atılmış gövde ve ağaçların enkazıyla kapanmıştı ve çocukluğumun ilk günlerinden beri sadece koyu, kutsal gölgeleriyle, ulu ağaç tapınaklarıyla bildiğim bu yerde yaşanan yıkıma gökyüzü boş boş bakıyordu. Sanki tüm gizli köklerimle birlikte beni de yerimden söküp almışlar, acımasız çiğlikteki günışığına tükürüp atmışlar gibi hissediyordum.

Her gün yanımızdan geçip gidiyor dünyanın bereketi; her gün açıyor çiçekler, parlıyor ışık, gülüyor sevinç. Bazen minnettarlıkla doyasıya içiyoruz bu bereketi, bazen de bıkıp hırçınlaşıyor, adını bile anmak istemiyoruz, oysa etrafımızda her daim bir dolu güzellik var.

Zaten sevincin en güzel tarafı, tesadüfi ve bedava olmasıdır; özgürdür sevinç ve Tanrı’nın armağanıdır herkese, ıhlamur çiçeğinin esip gelen kokusu gibi.

  • Künye: Hermann Hesse – Ağaçlar, çeviren: Zehra Aksu Yılmazer, Kolektif Kitap, deneme, 104 sayfa, 2018

Sadakat Kadri – Dava (2019)

Uluslararası insan hakları davalarıyla tanınan avukat, yazar ve gazeteci Sadakat Kadri, bir hukukçu olarak şimdiye değin Karayipler’de idam cezasıyla yargılanan bazı sanıkların vekâletini üstlendi, Afrikalı bir diktatörü soruşturdu ve Fiji’deki bir askeri diktatörlüğün meşruluğuna meydan okudu.

Sadakat Kadri’nin elimizdeki kitabı ise, tarihin en ünlü ceza davalarını masaya yatırıyor.

Kadri, ceza davalarının tarihini yazarken teorilerden ziyade hikâyelerle anlatısını ileri taşıyor.

Kitap, zengin içeriğiyle hukukçular kadar sıradan okura da hitap ediyor demeliyiz.

❝Yeryüzünde hüküm verme hakkı tam olarak kime tanınmıştır?❞

Kadri bu sorunun yanıtını ararken,

  • Sokrates’in ünlü savunmasını,
  • Ortaçağ’ın acımasız engizisyon mahkemelerini,
  • Cadı avlarını,
  • Hayvanların, cesetlerin ve eşyaların yargılandığı akıl almaz davaları,
  • Nürnberg mahkemelerini,
  • Stalin döneminin düzmece duruşmalarını,
  • Savaş suçlarının yargılanmasını,
  • Ve bunun gibi önemli tarihi davaları, mizahı da ihmal etmeyen güzel bir üslupla irdeliyor.

Kitap, bu tür ceza davalarını takip edip cezalandırma yöntemlerini sorgularken, aynı zamanda bizi günümüze de damgasını vuran cadı avları, hukuksuz yargılamalar ve haksız kararlar üzerine yeniden düşünmeye sevk etmesiyle önemli.

Kitaptan birkaç alıntı:

❝Kukuletalı giysiler hukukçuların cüppesi haline gelse ve bütün o efsunlu laflar mesleki jargona dönüşse de antik zamanlardan kalan dürtüler hâlâ her duruşma salonunda varlığını hissettirir. Rasyonel kaygılar ve mantıklı tartışmalar her davanın belirgin özelliklerindendir, fakat bir zamanlar cadıların ölüme gönderilmesine neden olan bebek katilliği ve Şeytan’a tapınmanın yarattığı dehşet 1980’ler boyunca satanist cinsel istismar suçlamalarıyla hortlamıştır.❞

❝Acil yetkiler sapkınlık ve cadılık günlerinden beri korkunç suçlara karşı savaşmak için yardıma çağrılmıştır ancak 21. yüzyılın yorumcularının, engizisyoncuların 18. yüzyılda terk ettiği konuma yeniden sahip çıktı.❞

❝Hayvanlar ve cesetler artık mahkemeye çıkarılmıyor fakat akli durumları gözetilmeksizin sanıkları cezalandırmak için duyulan telaş, çocukların ve akıl hastalığından mustarip olanların kovuşturmalarında hâlâ görülüyor.❞

❝Gizlediği çeşitli mühürler ve kaideleriyle ruhban sınıfı yasaların sırlarını her zaman sadece kendilerinin yorumlayabileceğini ileri sürdü, ileride ihtiyaç duyulduğunda da yeni vahiylerle görüşlerini destekledi.❞

❝Göklerden gelen yasaların değişmezliği ve ilahi adaletin şaşmazlığı hususundaki tüm ısrara rağmen bir soru sürekli karışıklığa sebep oldu: Yeryüzünde hüküm verme hakkı tam olarak kime tanınmıştır?❞

  • Künye. Sadakat Kadri – Dava: Sokrates’ten O. J. Simpson’a Yargılamanın Tarihi, çeviren: Gökhan Arıkan, Kolektif Kitap, hukuk, 552 sayfa, 2019

Rick Kempen – Bira (2018)

Bira yalnızca bir içki değil, bir nimettir.

Tamı tamına böyledir, çünkü yüzyıllar boyunca halkların beslenme rejiminde önemli yer tutmuştur.

Profesyonel bir bira uzmanı olan ve bir gazeteye bira üzerine yazılar yazan Rick Kempen da, şaraptan bin yıl daha eski bu kadim içecek üzerine bize önemli bilgiler veriyor.

Bizi biranın tarihinde keyifli ve aydınlatıcı bir yolculuğa çıkaran kitapta,

  • Evde bira yapımı,
  • Biranın tarihteki yeri,
  • Bira türleri,
  • Bira tadımı,
  • Biranın ambalajlanması ve saklanması,
  • Hangi yemeklerle ne tür bira içilebileceği,
  • Biranın sağlıkla ilişkisi,
  • Önde gelen bira üreticisi ülkeler,
  • Dünyadaki en ünlü bira festivalleri,
  • Dünyanın önemli bira tadım merkezleri…

Kempen mizahi bir dille bize bu ve bunun gibi pek çok konuyu anlatıyor ve küçük bira üreticilerinin yenilikçi biraları kadar iyi yapılmış geleneksel bir Pilsen’in kalitesini nasıl anlayabileceğimiz konusunda kimi ipuçları da veriyor.

  • Künye: Rick Kempen – Bira, çeviren: Mustafa Özen, Kolektif Kitap, tarih, 286 sayfa, 2018

Oxana Timofeeva – Hayvanların Tarihi (2018)

John Berger, harika denemesi “Hayvanlara Niçin Bakarız?”da hayvanların son iki yüzyılda yavaş yavaş ortadan kaybolduğunu söylemiş ve şu saptamada bulunmuştu:

“Kamuya açık hayvanat bahçeleri, hayvanların gündelik hayattan kayboluşuna uzanan dönemin başlangıcında hayat bulmuştur.”

Oysa hayvanlar, tarihsel olmayan bir tabiata emanet edilseler de, aslında onların bir tarihi vardır.

Bu kitabın yazarı Oxana Timofeeva, “Hayvanların Tarihi” kavramını Aristo’dan ödünç alarak felsefe tarihini bir hayvanlar tarihi olarak okumaya girişiyor.

Zira Timofeeva, en azından bir emek gücü olarak, hayvanların da kendi tarihsel maddiliğinin olduğunu belirtiyor.

Hayvanlarla insan arasında konmuş tüm ayrımlar üzerine yeni baştan düşünen Timofeeva, bunu yaparken Aristoteles, Hegel, Adorno, Deleuze, Bataille, Kafka ve Platonov gibi pek çok önemli filozof ve yazarın hayvanlarla ilgili metinlerini kat ediyor.

Böylece felsefe tarihini hayvanların tarihi olarak okuyan Timofeeva, felsefenin hayvan hakkında neler söylediği ve neler söyleyebileceği üzerine derinlemesine düşünüyor.

Kitabın, felsefi bir hayvanlar/yaratıklar ansiklopedisi olmaktan ziyade, hayvan sembolizmi mevzusuna hiç girmeyip, metafizik gelenek üzerine doğrudan veya semptomatik bir okuma olduğunu söylemeliyiz.

Kitaptan birkaç alıntı:

“İnsanların umurunda olmak, hayvanların umurunda değildir aslında: Onları kurban ederiz, mezbahalara göndeririz, afiyetle yeriz, sömürürüz, eğitiriz, sanat süreçlerine dâhil ederiz, onlara haklar ve belgeler veririz; oysa hayvanlar bunlara aldırış etmez.”

“İnsanların hayvanlara yönelik ahlaki tavrını duygulanımsal köküne, her etik kaygının veya pragmatik tasanın altında yatan arzu düzeyine kadar götürmek işten bile değildir.”

“Kartezyen hükmün ortaya çıkışından uzun zaman sonra hayvanlık felsefesi, kendi üzerine düşünmediği farz edilen hayvan varoluşunu nasıl düşünmek gerektiği sorusuna dönmeye başlamıştır. Son dönemde bizatihi hayvanlığı değil, olsa olsa insanın hayvanlık inşasını ele almanın mümkün olduğu hususunda fikir birliği oluşmuştur.”

  • Künye: Oxana Timofeeva – Hayvanların Tarihi: Felsefi Bir Deneme, çeviren: Barış Engin Aksoy, Kolektif Kitap, felsefe, 230 sayfa, 2018

Richard Charles Lewontin – İdeoloji Olarak Biyoloji (2015)

Modern bilim ideolojisinin bizi yönelttiği hatalara karşı uyanık olalım!

Önde gelen genetikçilerden, popülasyon ve deneysel genetik alanındaki çalışmasıyla dünya çapında ün sahibi R. C. Lewontin imzalı bu kitap, bilim insanlarının hayatı bilim insanları olarak değil toplumsal bir varlık olarak yaşadığı ve doğaya da bu toplumsal deneyimlerinin şekillendirdiği bir mercekten baktığı görüşünü kıyasıya tartışıyor.

‘İdeoloji Olarak Biyoloji’, kökleri sosyal Darwinizme uzanan sosyobiyolojiyi eleştirel bir süzgeçten geçiriyor ve bu yaklaşım örneğinde modern bilim ideolojisinin bizi yönelttiği hatalı yolları bir bir açıklıyor.

Kitap, her şeyden öte bilimin ne olmadığını ve gerçek bilimin ne olması gerektiğini ortaya koymasıyla önemli.

Her seviyeden okurun severek okuyacağı bir çalışma.

  • Künye: R. C. Lewontin – İdeoloji Olarak Biyoloji, çeviren: Cengiz Adanur, Kolektif Kitap

Manuel DeLanda – Yeni Bir Toplum Felsefesi (2018)

Manuel DeLanda ‘Yeni Bir Toplum Felsefesi’nde, toplumsal ontolojiye yeni bir yaklaşım getiriyor.

DeLanda bunu yaparken de, 20. yüzyılın son on yıllarında öbekleşmelere ve kendi tarihsel kimliklerini yaratıp istikrarlı kılan süreçlere ilişkin “öbekleştirme” kuramını oluşturan Gilles Deleuze’nin fikirlerinden yola çıkıyor.

Deleuze bu kuramı, heterojen parçalardan inşa edilmiş çok çeşitli bütünlere uygulayıp atomlar ve moleküllerden biyolojik organizmalara, türlerden ekosistemlere dek birçok varlığı öbekleşmeler biçiminde değerlendirdi ve buradan hareketle de onları tarihsel süreçlerin ürünü varlıklar olarak saptadı.

DeLanda ise, “öbekleştirme” kavramından yola çıkarak hem Deleuzecü ontolojinin bütününü çözümleyici bir tarzda yeniden kuruyor ve hem de “öbekleştirme”yi bir adım öteye taşıyor.

Buradan yola çıkarak, gerçekçiliğin kusurlarını bertaraf etmeye imkân tanıyan “yeni bir öbekleşme kuramı”nın temel fikirlerini ve kavramlarını irdeleyen DeLanda, Deleuze’ün yanı sıra, Max Weber, Fernand Braudel, Michel Foucault, Pierre Bourdieu, Erving Goffman gibi düşünürlerin yaklaşımlarını da irdeliyor.

De Landa ayrıca, öbekleşmeleri Hegelci tümlüklerle mukayese ediyor ve inorganik, organik ve toplumsal öznelerin sentezini açıklamada tarihsel süreçlere başvuruyor.

  • Künye: Manuel DeLanda – Yeni Bir Toplum Felsefesi: Öbekleşme Teorisi ve Toplumsal Karmaşıklık, çeviren: Serkan Çalcı, Kolektif Kitap, felsefe, 248 sayfa, 2018

Jonathan Silvertown – Darwin’le Akşam Yemeği (2018)

Tat ve koku alma duyularımızın nasıl evrimleşti?

Peki, evrim, deniz ürünlerinden baharatlara, yeme kültürümüze nasıl yön verdi?

İşte bizi bir akşam yemeği sofrasına konuk eden Jonathan Silverton’ın bu özgün kitabı, evrimin yeme ve içme üzerine etkileri hakkında ufuk açıcı bir çalışma.

Yediğimiz her şeyin evrime dayanan bir geçmişi var.

Süpermarketlerdeki rafların her biri evrimin ürünleriyle dolu, ancak süt ürünlerinin üzerinde yer alan etiket bunu bize Jura Devri’nden kalma son kullanma tarihleriyle hatırlatmaz ya da meyve sebze reyonundaki etiketler, mısırın Kolomb öncesi dönemde Amerikalılar tarafından 6000 yıl boyunca yapay seçilime uğratıldığı gerçeğini açığa vurmaz.

Başka bir deyişle Silvertown’ın burada çok açık bir şekilde ortaya koyduğu gibi, her alışveriş listesi, her yemek tarifi, her menü ve yemek pişirmek için kullandığımız her malzeme, evrimci anlayışın babası Charles Darwin’le akşam yemeğine üstü kapalı bir davettir.

Silverton’ın kitabında yanıt aradığı kimi sorular şöyle:

  • Kabuklu deniz hayvanlarının tüketilmesi de 70 bin yıl önce Afrika kıtasından göç eden küçük insan gruplarının hayatlarını sürdürmelerine nasıl olanak tanıdı?
  • Tarım, günümüz beslenme düzeninin temelini nasıl oluşturdu?
  • Bitkilerin ve diğer besinlerin kimyasal özelliklerine tepki vermemize olanak tanıyan tat ve koku alma duyularımızın nasıl evrimleşti?
  • Yetiştirdiğimiz mahsullerin evrimleşme sürecinde izlediği rotalar nelerdir?
  • Kendimizi tatlılarla şımartmamız şeker ve yağ tüketmeye yönelik ilkel arzularımızı tatmin etmeye mi yönelik?
  • Yiyeceklerimizi paylaşmanın altındaki evrimsel etken nedir?
  • Yiyeceklerin geleceği ne olacak, genetik modifikasyon yiyeceklerin evrimleşmesi konusunda nasıl bir rol oynuyor?

Künye: Jonathan Silvertown – Darwin’le Akşam Yemeği: Evrim Yeme İçmeyi Nasıl Etkiler?, çeviren: Can Evren Topaktaş, Kolektif Kitap, bilim, 293 sayfa, 2018

Gonca Girgin – 9/8 Roman Dansı (2015)

Çingene-Roman toplulukları, Osmanlı’dan bugüne nasıl bir dönüşüm geçirdi?

Bu konuya doyurucu yanıtlar veren Gonca Girgin, Çingene-Roman topluluklarını ötekileştirme, sermaye-iktidar ilişkileri, yerinden etme ve yeniden inşa gibi kavramlarla ele alıyor.

Kitap bütün bunların yanı sıra, 1990’ların sonlarından beri gittikçe popülerleşen 9/8’lik Roman Dansı’nın ticari bir ürün haline evrilmesini de izliyor.

  • Künye: Gonca Girgin – 9/8 Roman Dansı, Kolektif Kitap

Yuval Noah Harari – 21. Yüzyıl İçin 21 Ders (2018)

Bizde de oldukça sevilen Yuval Noah Harari, çağımızın siyasi, ekonomik, toplumsal, teknolojik ve varoluşsal sorunlarının yarattığı tahribatın nasıl üstesinden gelebileceğimizi tartışıyor.

Harari burada,

  • Dinin yükselişi ne anlama geliyor?
  • Bilgisayar ve robotların insanın geleceğine ne gibi etkileri olacak?
  • Önemli bir sorun haline gelmiş yalan haber furyasıyla nasıl başa çıkabiliriz?
  • Büyük veri hayatımızı bu denli kuşatmış ve bizi bu kadar belirler haldeyken, seçme özgürlüğümüzü nasıl geri kazanabiliriz?
  • Doğruyla yanlışın ve haklıyla haksızın iç içe geçtiği, çürümenin sınır tanımadığı günümüz dünyasında ahlakı nasıl yeniden tanımayabiliriz?
  • Milliyetçilik bütün dertlerimize deva mı?
  • Eşitsizlik ve iklim değişikliğine karşı neler yapabiliriz?

Harari kitabında, 21 bölümde, bu ve bunun gibi önemli sorulara cevap ararken, okurunu da yaşadığı çağ üzerine düşünmeye ve harekete geçmeye davet ediyor.

  • Künye: Yuval Noah Harari – 21. Yüzyıl İçin 21 Ders, çeviren: Selin Siral, Kolektif Kitap, siyaset, 336 sayfa, 2018

Tiffany Watt Smith – Duygular Sözlüğü (2018)

Bazen yaşadığımız duygulara ad koyamayız, belki de bunu asla başaramayacağız.

Bu konuda bize yardımcı olmayı amaçlayan elimizdeki sözlük ise, dünyanın farklı kültürlerinde yaşanan tam 154 duyguyu açıklıyor.

Sözlüğün asıl güzelliği ise, yalnızca bu duyguları açıklaması değil, bu duyguları tarihsel bir perspektifle ele alarak, biz okurlara, kültür tarihinde keyifli ve aydınlatıcı bir yolculuk sunması.

Birkaç örnek:

  • Antik Yunan mahkemelerinde ağlayan jüri,
  • Cesur, sakallı Rönesans kadınları,
  • Duygusal 18. yüzyıl doktorları,
  • Darwin’in Londra Hayvanat Bahçesi’nde kendi üzerinde yaptığı deneyler,
  • Birinci Dünya Savaşı’nda bunalıma giren askerler…

Üzülmek, somurtmak, ürkmek, sevinmek gibi duygular kadar, duygularımızın kendimizi ait hissettiğimiz ahlaki ve siyasi hiyerarşilerle, cinsiyetimizle ve milliyetimizle ne denli iç içe geçtiğini açık seçik görmek isteyenler bu kitabı edinmeli.

  • Künye: Tiffany Watt Smith – Duygular Sözlüğü, çeviren: Hale Şirin, Kolektif Kitap, sözlük, 322 sayfa, 2018