Harun Tepe – On Kavramda Wittgenstein (2022)

Modern felsefe denince ilk akla gelen isimlerden olan Ludwig Wittgenstein’ın fikirleri, bunlara aşina olmayan okurlar için oldukça girifttir.

Harun Tepe de; Wittgenstein’ın düşüncesini anlam, etik ve estetik gibi on kavramı merkeze alarak her seviyeden okurun rahatlıkla anlayabileceği şekilde açıklıyor.

Wittgenstein, kendi rızasıyla Birinci Dünya Savaşı’nın en ön cephelerinde görev almıştı, çünkü ölümle burun buruna yaşamanın nasıl bir şey olduğunu tecrübe etmek istiyordu.

Titiz bir mantık işçiliğinin sonucunda, felsefenin, dilin mantığının yanlış anlaşılmasından doğduğu fikrini ortaya atmış ve böylece felsefi sorunların kaynağını bulduğunu ve “nihai çözüme” ulaştığını iddia etmişti.

Bunun sonucundaysa “felsefeyle uğraşmayı” bırakmıştı.

Trinity College’da felsefe dersleri verdiyse de bu dersler öğrencilerin dikkatini pek de çekmemişti; zira hem Wittgenstein’ın yaptığı şey ders anlatmaktan ziyade sesli düşünmekti hem de ele aldığı konular öyle kolayca nüfuz edilebilecek türden değildi.

‘On Kavramda Wittgenstein’ başlıklı çalışmasında Tepe, bu sıra dışı filozofun sarsıcı ve görece girift fikirlerini ana hatlarıyla açıklıyor.

Dil ile dünya arasındaki ilişki, dünyayı oluşturan şeyin neliği, anlam, etik ve estetik gibi Wittgenstein felsefesinin en temel temalarına, filozofun düşünce dünyasını derli toplu bir şekilde haritalandırarak odaklanıyor.

  • Künye: Harun Tepe – On Kavramda Wittgenstein, Runik Kitap, felsefe, 144 sayfa, 2022

Victoria Emma Pagán – Latin Edebiyatında Komplo Teorileri (2022)

Latin edebiyatında komplo teorisinin nasıl kök saldığı hakkında usta işi bir inceleme.

Victoria Emma Pagán, Latin edebiyatından Iuvenlais, Tacitus, Suetonius, Terentius ve Cicero gibi usta yazarların eserlerini bu gözle yorumluyor.

Akademik çalışmalarda komplo teorisi teması özellikle son yirmi yılda popülerleşti.

Bu kitapta, elit Romalıların toplum içindeki hiyerarşi, bölünmeler ve eşitsizlikler içinde mekik dokurken komplo oluşmasına nasıl fırsat verdikleri açıklanıyor.

Romalılar her yerde bir komplo olabilir diye düşünüyor, dolayısıyla köle isyanlarını bastırmaya, rakiplerini ölüm ya da sürgünle cezalandırmaya, kadınları toplumdan uzaklaştırmaya, yabancıları karalamaya ya da imparatorların görüşlerine karşı şüphe duymaya büyük önem veriyorlardı.

Pagán, Latin Edebiyatından Iuvenlais, Tacitus, Suetonius, Terentius ve Cicero gibi usta yazarların eserlerini yorumluyor, kaynaklardaki bilgileri entrika ve gerçeklik süzgecinden geçirerek dikkatli ve çarpıcı bir bakış açısıyla aktarıyor.

Yazarın, Latin Edebiyatındaki yazım türlerinden birçok bilgi toplayarak bir komplonun ve komplo teorisinin nasıl kök saldığına yönelik güçlü bir inceleme sunduğu bu kitapta dedikodu, korku ve sırların geçmiş ve mevcut olayları yorumlamada (ve genellikle saptırmada) nasıl rutin şeyler olduğunu açıklamaya çalışıyor.

Antik Çağ’dan günümüze komplo teorilerinin devam etmesi, insanlığın zaaflarının üstüne gitme konusundaki mekanizması olarak sahip olduğu potansiyeli ortaya koyuyor.

  • Künye: Victoria Emma Pagán – Latin Edebiyatında Komplo Teorileri, çeviren: Bağış Alper Kovan ve Dorukhan Sacit Nur, Runik Kitap, inceleme, 227 sayfa, 2022

Melike Molacı – On Kavramda Stoa (2021)

Stoacılık zengin insan ve dünya tasavvuruyla yüzyıllar sonra bile ilgimizi çekmeye devam ediyor.

Melike Molacı da, Stoacılığa yeni başlayacak okurlar için öz ve aydınlatıcı bir giriş çalışmasına imza atmış.

Felsefe araştırmacılarının gündeminde bugün de en az ilkçağdaki kadar önemli bir yer tutan Stoa, yalnız felsefeciler için değil, mutlu hayata vardıracak alternatif güzergâhlar arayan okurlar için de tarihin her döneminde ilgi odağı oldu.

İnsanlık, bir köle ve bir imparatorun dünyayı aynı gözlerle görebileceğine ilk defa bu düşünce okulunda tanıklık etti.

Eski Hristiyan dünyasının adanmış bir dindarı da modern çağın gelenek karşıtı bir düşünürü de Stoa’da kendi algılarına hitap eden kurtuluş işaretlerini kolaylıkla bulabildi.

Stoa’nın bütün hayat pratiklerini kapsayan zengin insan ve dünya tasavvuru, günümüzde de onu barış ve eşitlik hareketleri için başlıca dayanak noktalarından biri olarak canlı tutuyor.

‘On Kavramda Stoa’ okurunu bu felsefe okulunda bilgilendirici ve keyifli bir kavram yolculuğuna çıkarıyor.

  • Künye: Melike Molacı – On Kavramda Stoa, Runik Kitap, felsefe, 126 sayfa, 2021

Kevin J. Hayes – Herman Melville (2021)

Amerika’dan çıkmış en büyük yazarlardan biri olan Herman Melville’in çarpıcı hayatı ve eserleri hakkında usta işi bir çalışma.

Kevin Hayes imzalı kitabın en özgün katkılarından biri de, Melville’in eserlerinin yaşadığı dönemde nasıl alımlandığını da irdelemesi.

Roman yazarı ve şair Herman Melville, pek çok kişi tarafından Amerika’dan çıkmış en yetkin yazar olarak değerlendirilir.

1819 yılında New York’ta dünyaya gelen Melville, biçime yönelik cüretkâr yenilikçi tavrıyla dünya edebiyatının da en iyi yazarlarından biri olarak anılır.

Nitekim başyapıtı ‘Moby Dick’ de dünyanın dört bir yanından okurları kendine çekmeye devam ediyor.

Hayes bu akıcı çalışmasında, Melville’in başlıca eserlerini değerlendiriyor, iş hayatının ve özel yaşamının ilginç hikâyesini anlatıyor.

Hayes’e göre Melville’in eserlerinin otoriteler ve okurlarca keşfedilmesi, I. Dünya Savaşı’nın bilançolarının görüldüğü ve modernizmin yükselişe geçtiği zamanlara denk gelir.

Romanları, hikâyeleri ve hayatının son kırk yılında yazdığı şiirleri de dâhil olmak üzere Melville’in bütün eserlerinin yapılarını inceleyen Hayes, bununla yetinmeyerek bu eserlerin yazıldıkları dönemde nasıl alımlandıkları meselesine de eğiliyor.

Melville’in hayatına ve içerisinde yaşadığı döneme dair bol bol yeni bilgi içeren bu biyografide, dünyaca tanınan ve fakat çoğu zaman yanlış anlaşılan yazarın en az kendi eserleri kadar merak uyandıran hikâyesini bulacaksınız.

  • Künye: Kevin J. Hayes – Herman Melville, çeviren: Arlet İncidüzen, Runik Kitap, biyografi, 197 sayfa, 2021

Leonhard Burckhardt – Antik Çağ Askeri Tarihi (2021)

Antik Çağ’da askeri tarihin yapısal ve sosyal tarihi ile stratejik ve politik yanları hakkında iyi bir çalışma arayanları buraya alalım.

Leonhard Burckhardt, Antik Dönem’de askeri donanım ve teknikte yaşanan büyük gelişmeleri ve bunların yansımalarını aydınlatıyor.

Birçok antik ve modern gözlemci için Antik Çağ, savaşın ve ordunun türlü açılardan yüksek belirleyiciliğe sahip olduğu bir dönemdi.

Hatta Antik Çağ tarihçiliği yadsınamaz biçimde ve uzun bir süreç boyunca bir savaş raportörlüğü şeklinde gelişmişti.

Böylece Yunan ve Roma dünyasında kaleme alınan çoğu edebi çalışmada ve sanat eserinde ölüm ve öldürme, mücadele ve savaş ana temalar olarak kendine yer edindi.

Odysseus, Büyük İskender, Hannibal ve Sezar gibi savaş kahramanları ve askeri liderler Antik Dönem’in Yunan ve Roma anlatılarında bugün en çok bilinen figürleridir ve gaddar namlarını savaş alanında kazanmışlardır.

Roma ve Yunan dünyasında barış hali oldukça nadir bir durumken, savaş ve ordu gündelik hayatın olağan unsurlarıdır.

Bununla birlikte, Antik Dönem’de hem karada hem de denizde askeri donanım ve teknikte büyük gelişmeler yaşandığı gibi savaş stratejisi ve yönteminin geliştirilmesi üzerine de büyük bir mesai harcanmıştı.

Leonhard Burckhardt ‘Antik Çağ Askeri Tarihi’ kitabında; Homeros Çağı’ndan Geç Antik Dönem’e kadarki askeri tarihin en önemli yol izleri ve dönüm noktaları üzerine genel bir bakış sunuyor.

Burckhardt; toplumsal zeminde her türlü faktörün birbirini karşılıklı olarak tetikleyebildiği ancak tüm toplumsal değişimlerin askeri tarih ile bağıntılı olduğunun bilincinde hareket ederek askeri tarihin yapısal ve sosyal tarihi ile stratejik ve politik yanlarına da yer verdiği eserinde; özellikle savaşın antik toplumlarda yaygınlığı ve genel tarihsel sürece etkisi sebebiyle askeri tarihin yanında çok fazla ayrıntıya girmeden din, bilim ve hatta tıp tarihi gibi Antik Dönem’in diğer önemli konularına da temas ediyor.

  • Künye: Leonhard Burckhardt – Antik Çağ Askeri Tarihi, çeviren: Hakan Arslanbaba, Runik Kitap, tarih, 133 sayfa, 2021

Andy Merrifield – John Berger (2021)

John Berger’ın geniş alana yayılan çalışmaları ile kendisini etkileyen fikirler ve kişiler hakkında kaçırılmayacak bir çalışma.

Andy Merrifield, bu sıra dışı ismin dünyasını ve mirasını çok yönlü bir bakışla izliyor.

Bağımsız, sıra dışı ve her türden sınıra karşı duruşuyla tanınan İngiliz deneme yazarı, roman yazarı ve sanat eleştirmeni John Berger (1926-2017) hem ana akım hem de alternatif kültürde ilham verici bir etki yarattı.

Çığır açan sanat eleştirisi kitabı ‘Görme Biçimleri’, Batı kültürel estetiğinin ve imgelerinin incelenmesinin yeni ve radikal bir yorumunu sunan dört bölümlük bir BBC televizyon dizisinden kitaplaştırılmıştır.

Aynı yıl Berger, deneysel romanı ‘G.’ ile sınırları zorlamış, ününü genişletmiş ve kurgu dalında Booker Ödülü’ne layık görülmüştü.

Merrifield, Berger’ın Fransız Savoy kırsalındaki çalışmalarını ve yaşam biçimini konu aldığı bu incelemesinde, Berger’ın sanatçı kişiliğine ve gündelik yaşamına ışık tutuyor.

Berger, gerçekliği romantik Rousseau gibi ele alırken aynı zamanda şeylere Spinoza kadar eleştirel ve rasyonel dikkatle yaklaşan titiz bir realisttir de.

Merrifield’ın Berger biyografisi; onun sanatla, edebiyatla ve siyasetle ilişkisini bir potada eriterek, yirminci yüzyılın sanatsal ve kültürel atmosferi üzerine çalışan araştırmacılar ve bu konunun meraklıları için tam bir başvuru eseri ortaya koyuyor.

  • Künye: Andy Merrifield – John Berger, çeviren: Mehmet Gündoğdu, Runik Kitap, biyografi, 215 sayfa, 2021

Richard J. Evans – Hitler Komploları (2021)

Komplolar bugün yeniden revaçta.

Hitler ve Nazilerle ilgili en çok tartışılan beş iddiayı araştıran ‘Hitler Komploları’, komplo teorisyenlerinin düşünme biçimini de aydınlatıyor.

Tarihte hiçbir şeyin tesadüfen gerçekleşmediği, hiçbir şeyin ilk bakışta göründüğü gibi olmadığı, olan her şeyin de perde arkasında bir şeyleri maniple eden kötü niyetli insan gruplarının çevirdiği gizli entrikaların sonucu olduğu fikri tarihin kendisi kadar eskidir.

Fakat pek çok insan komplo teorilerinin yirmi birinci yüzyılda daha da popülerlik ve yaygınlık kazandığına, internetin ve sosyal medyanın yükselişinden güç aldığına, gazete editörleri ve kitap yayıncıları gibi geleneksel kanaat bekçilerinin eski önemlerini kaybetmesiyle bir şeyler öğrenmek isteyen insanlar nezdinde komplo teorisyenlerinin etkinlik kazandıklarına, neyin doğru neyin yanlış olduğu hakkındaki –çarpık “alternatif gerçek” kavramında ifadesini bulan– belirsizlik tarafından teşvik edildiğine inanıyor.

Bu kitap, Hitler ve Nazilerle ilgili çokça tartışılan beş iddiayı ele alıyor:

  • Yahudilerin Siyon Liderlerinin Protokolleri’nde özetlendiği gibi medeniyeti baltalamak için komplo kurmaları,
  • Alman ordusunun 1918’de sosyalistler ve Yahudiler tarafından “arkadan bıçaklanması”,
  • Nazilerin iktidarı ele geçirmek için Reichstag’ı yakması,
  • Rudolf Hess’in 1941’de İngiltere’ye uçuşunun Hitler tarafından onaylanması ve beraberinde barış önerileri taşıması,
  • Ve Hitler’in 1945’te sığınaktan çıkıp Güney Amerika’ya kaçması.

Yakın dönem Alman tarihi üzerine çok sayıda kitabı bulunan Evans, hakikat sonrası (post-truth) çağı için hayati önem taşıyan bu tarih kitabında, Adolf Hitler ve Nazileri çevreleyen komplo teorilerini bütün ayrıntılarıyla ele almasının yanında diğer komplo teorilerinin de bazı şaşırtıcı ortak özelliklerini ve komplo teorisyenlerinin düşünme biçimini de bizimle paylaşıyor.

  • Künye: Richard J. Evans – Hitler Komploları, çeviren: Ali Karatay, Runik Kitap, tarih, 305 sayfa, 2021

Kirk Curnutt – William Faulkner (2021)

Amerikan edebiyatının devlerinden William Faulkner’ın dünyasına inmek için harika bir fırsat.

Kirk Curnutt, bu Güneyli büyük yazarın kişisel hayatından Nobel Edebiyat Ödülü alışına uzanan macerasını adım adım izliyor.

Faulkner, deneysel tarzıyla çağının geleneksel anlatı tekniklerine savaş açan, çağdaş Amerikan edebiyatının en önemli roman yazarlarından ve modernistlerindendir.

Dördüncü ve belki de en ünlü romanı ‘Ses ve Öfke’yi 1929’da yayımlamasının ardından ‘Döşeğimde Ölürken’, ‘Tapınak’, ‘Ağustos Işığı’ ve ‘Abşalom, Abşalom’ gibi şaheserler kaleme alan Faulkner, sıra dışı tarzıyla bazı eleştirmenleri neşelendirirken bazılarının çileden çıkmasına sebep oluyordu.

Memleketi Oxford’u, Mississippi’yi eserlerinde yeniden işliyor; Yoknapawatpha County adıyla kurgusal dünyasına dâhil ettiği ve içerisinde merhamet ile şerefin modern dünyanın şiddetine, hırsına ve doymazlığına karşı savaştığı bir mekân haline getiriyordu.

Nihayetinde Nobel Ödülü’nü kazansa da Faulkner’ın yaşamı ne kolay geçmişti ne de kaygısız.

Daima ekonomik sorunları vardı, desteklemekle yükümlü olduğu geniş bir aile söz konusuydu, evliliği konusunda ikircikliydi ve alkolizmden mustaripti.

“Bu ülkede insanın kendisini gazetecilerden koruyamaması ne fena… İsveç bana bir Nobel, Fransa da Légion d’honneur verdi. Kendi vatanımın benim için yaptığı tek şeyse onca karşı koymama, onca ricama rağmen özel hayatıma saldırmak oldu.”

Yazara göre biyografik arka plan, sanatın en az ilgi çekici olan yönüydü.

Yine iddia ettiği gibi, önemli olan, yaratıcısı değil, işin kendisiydi:

“Bana kalırsa birinin düşünüp ümit ettiği, deneyip başaramadığı şeyler kâfi gelmiyorsa, [yazarın] sanatçı kimliğinin dışında tecrübe ettikleriyle, yaptıklarıyla ya da çektiği dertlerle açıklanıp mazur gösterilmesi icap ediyorsa hem o hem de onu değerlendiren kişi başarısız olmuş demektir.”

Kirk Curnutt, Faulkner’ın uyarılarını göz önünde bulundurarak kaleme aldığı bu incelikli biyografide, Faulkner’ın saydığımız haricî koşulları dengeleme çabasına gerektiği ölçüde yer veriyor ve aynı zamanda edebi kariyerini nasıl büyük bir kararlılıkla sürdürmeye çalıştığını bizzat yazarın eserlerinden ve bu eserlerin kaleme alınış süreçlerinden beslenerek inceliyor.

  • Künye: Kirk Curnutt – William Faulkner, çeviren: Sultan Şahin Erinç, Runik Kitap, biyografi, 219 sayfa, 2021

Christian Geulen – Irkçılığın Tarihi (2021)

Irkçılık nasıl ortaya çıktı ve zaman içinde nasıl dönüştü?

Christian Geulen, antik çağlardan bugüne ırkçı ideolojilerin ve uygulamaların tarihine genel bir bakış sunuyor.

Burada anlatılan ırkçılığın dönüşümüne ilişkin tarih, tamamlanmış olmaktan ne yazık ki çok uzaktır.

Özellikle popülizmin uluslararası yükselişi, bir zamanlar ırk kavramıyla işleyen düşünce biçimlerinin dönüşümünde yeni bir adıma tanıklık ediyor.

Irkçılığın ne olduğunu ve nasıl ayırt edilebileceğini bildiğimizi düşünsek de, ırkçılık olgusuna dair algımızda bir belirsizlik olduğu açıktır.

Irkçılığı, insan eşitsizliğinin sabit oluşu ve özü olarak görüyoruz.

Dünya görüşüne olan etkisini fark etmediğimizden, onun işleyişini çok fazla tanımlamadığımızı gözden kaçırıyoruz.

Ayrıca ırkçılığın, tarihe ve medeniyete en başından beri eşlik ettiğini ve sonsuza kadar yok olmayacağını düşündüğümüzden onu irdeleme gereksinimi hissetmiyoruz.

Irkçılığın yalnızca bilimsel aydınlanma ile çürütülebilecek yalanlara dayandığını kabul ediyoruz.

Fakat onu açıklarken sıklıkla bilime de göndermeler yapıldığını göz ardı ediyoruz. Geulen’in ‘Irkçılığın Tarihi’ adlı bu yapıtı, farklı bakış açıları sunarak bu düşüncelerden uzaklaşmayı amaçlıyor.

Geulen; antik çağlardan bugüne ırkçı ideolojilerin ve uygulamaların tarihine genel bir bakış sunuyor.

Daha antik dönemde ve Orta Çağ’da bile belirli gruplar, içlerinde yaşadıkları toplumlardan soyutlanmış ve dışlanmıştı.

Bununla birlikte ırkçılığın tutarlı bir tarihinin yazılması, “ırk” terimin ortaya çıkışı ve 15. yüzyıl sonlarından itibaren bazı toplumlarda uygulamaya konmasının anlaşılmasıyla mümkün olabilir.

Avrupa’nın bilhassa köle ticareti ve emperyalist genişlemesiyle birlikte 19. ve 20. yüzyıllardaki totaliter yönetim biçimleri bağlamında sürekli gelişen ve yeni veçheler kazanan ırkçılığın tam olarak ortadan kaldırılamayacağını bilsek de onun tarih boyunca geçirdiği dönüşümleri anlamak, ırkçılığa karşı mücadelede önemli bir yer tutuyor.

  • Künye: Christian Geulen – Irkçılığın Tarihi, çeviren: Simin Şahin, Runik Kitap, trih, 120 sayfa, 2021

Klaus Kornwachs – Teknoloji Felsefesine Giriş (2021)

Teknoloji felsefesinin temel akımları üzerine usta işi bir çalışma.

Klaus Kornwachs, antik çağdan günümüze uzanarak teknoloji felsefesi alanında yürütülen tartışmaların sağlam bir özetini sunuyor.

Martin Heidegger, kısa ve öz biçimde, teknolojinin ürkütücülüğünün “çalışmasından” kaynaklandığını ifade etmişti.

Teknolojiyi çoğu zaman bilinçsizce tecrübe ederiz çünkü neredeyse görünmezdir ve durmadığı sürece dikkatimizi çekmez.

Biz onu fen bilimlerinin ve medeniyetin bir kazanımı olarak görürüz ve sorularımızı ancak artık teknolojinin işlemediği veya işlemeyeceği durumlarda sorarız.

Bu süreçte, çoğu zaman teknolojinin nasıl ve neden çalıştığını, kimin onu icat ettiğini, kimin onunla ne gibi bir amaç güttüğünü ve ne gibi çıkarlar gözettiğini bilmediğimizi fark ederiz.

Teknolojiyi takip ederken oluşan şaşkınlığa, karmaşık duygular eşlik eder.

Bu çalışma ise, antik dönemden, yeni çağın ve sanayileşmenin başlangıcından itibaren gelişen iki atılımdan başlayarak Arnold Gehlen, Günther Anders ve Hans Jonas’ın antropolojik ve eleştirel yorumlarına kadar süregelen teknoloji felsefesinin temel akımları ile ilgili bütünlüklü bir bilgi sunuyor.

Ayrıca çağdaş mühendisin ve teknisyenin kim oldukları, otomatikleşme süreci ve teknik çözümlerin sunuluşu da sorgulanan konular arasında yer alıyor.

  • Künye: Klaus Kornwachs – Teknoloji Felsefesine Giriş, çeviren: Sergül Vural Kara, Runik Kitap, felsefe, 132 sayfa, 2021