François Noudelmann – Filozofların Tuşesi (2025)

François Noudelmann’ın ‘Filozofların Tuşesi: Sartre, Nietzsche ve Barthes Piyano Başında’ (‘Le toucher des philosophes: Sartre, Nietzsche et Barthes au piano’) adlı kitabı, üç önemli filozofun müzikle, özellikle de piyanoyla olan ilişkilerini inceliyor. Kitap, bu filozofların düşüncelerinin ve yaşamlarının müzikle nasıl iç içe geçtiğini, müziğin onların felsefi yaklaşımlarını nasıl etkilediğini ve piyanoya dokunuşlarının onların kişiliklerini nasıl yansıttığını ele alır.

Noudelmann, bu filozofların müzikle olan ilişkilerini sadece biyografik bir detay olarak değil, aynı zamanda onların düşünce sistemlerinin bir parçası olarak ele alır. Müzik, bu filozoflar için sadece bir hobi veya dinlenme aracı değil, aynı zamanda bir ifade biçimi, bir düşünce aracı ve bir varoluşsal deneyimdir. Kitapta, Sartre’ın caz müziğine olan tutkusu, Nietzsche’nin bestecilik denemeleri ve Barthes’ın piyano çalarken yaşadığı deneyimler detaylı bir şekilde anlatılır.

Yazar, bu filozofların piyanoya dokunuşlarının onların düşüncelerini ve kişiliklerini yansıttığını savunur. Sartre’ın piyanodaki ritim ve doğaçlama arayışı, onun varoluşçu felsefesiyle paralellik gösterir. Nietzsche’nin piyanodaki tutkulu ve coşkulu yaklaşımı, onun üstinsan kavramıyla ilişkilendirilir. Barthes’ın piyanodaki hassas ve duygusal dokunuşu ise onun metinler arası okuma ve yazma pratiğiyle benzerlikler taşır.

Kitap, felsefe ve müzik arasındaki ilişkiyi farklı bir perspektifle ele alarak, okuyuculara bu iki alan arasındaki derin bağlantıları gösterir. Noudelmann, filozofların müziğe olan tutkusunu ve piyanoya dokunuşlarını onların düşünce dünyalarını anlamak için bir anahtar olarak sunar.

  • Künye: François Noudelmann – Filozofların Tuşesi: Sartre, Nietzsche ve Barthes Piyano Başında, çeviren: Yunus Çetin, Yapı Kredi Yayınları, inceleme, 136 sayfa, 2025

Roland Barthes – Albüm (2024)

Roland Barthes’ın yüzüncü doğum yılını kutlama vesilesiyle hazırlanan ‘Albüm’, genel hatlarıyla kronolojik sıraya göre düzenlenmiş mektuplaşmalardan bir seçkiyle birlikte, Barthes’ın daha önce yayınlanmamış bir dizi metnini barındırıyor.

‘Albüm’de Raymond Queneau, Maurice Blanchot, Jean Genet, Michel Foucault, Claude Lévi-Strauss, Georges Perec, Michel Butor, Julia Kristeva ve Jean Starobinski gibi isimlerden oluşan bir dayanışma ve mektup  arkadaşlığı ağının yarım yüzyıllık düşün tarihine, Barthes’ın dünyayla temasına ışık tuttuğu da görülebilir.

  • Künye: Roland Barthes – Albüm: Yayınlanmamış Yazışmalar ve Metinler, çeviren: Yunus Çetin, İş Kültür Yayınları, mektup, 468 sayfa, 2024

Jacques Le Goff, Jean-Pierre Vernant – Tarih Üzerine Diyalog (2024)

Fransız tarih ekolünün iki dev ismi arasında tarih üzerine ufuk açıcı bir söyleşi.

‘Tarih Üzerine Diyalog’, Fransa’da Fernand Braudel ve Marc Bloch’un kurduğu “Annales” okulunun yetiştirdiği, Fransa tarihinin iki önemli ismi olan Jacques Le Goff ile Jean-Pierre Vernant’ın 2004 yılında Emmanuel Laurentin eşliğinde France Culture radyosu için yaptığı söyleşilerden oluşuyor.

Ortaçağ uzmanı Le Goff ile Eski Yunan uzmanı Vernant yetiştikleri dönemi, hocalarını, tarihe olan bakış açılarını anlatıyorlar.

Kitaptan bir alıntı:

“Söyleşinin hiç kuşkusuz en şaşırtıcı yanı, bu iki tarihçinin içinde yetiştikleri toplumsal bağlama hissettikleri borcu teslim etme tarzları: Jacques Le Goff ortaya gözü pek varsayımlar atmasına imkân tanıyan 60’lı ve 70’li yılların canlı ve verimli kurumlarına şükran duyuyor; Jean-Pierre Vernant ise Yunan kenti üzerine yürüttüğü araştırmaların Komünist Parti’den kopuşuna çok şey borçlu olduğunu kabul ediyor.”

  • Künye: Jacques Le Goff, Jean-Pierre Vernant – Tarih Üzerine Diyalog: Emmanuel Laurentin ile Söyleşiler, çeviren: Yunus Çetin, Yapı Kredi Yayınları, tarih, 56 sayfa, 2024

Ayşe Parla – Kırılgan Umut (2023)

‘Kırılgan Umut’, Bulgaristanlı göçmenlerin beklenti ile belirsizlik, ayrıcalık vehmi ile reddediliş arasında durmadan mekik dokuyuşlarının izini sürüyor.

Kitap bu yönüyle günümüz Türkiyesi’nde göçmenliğin radde ve sınırlarını, aidiyet duygusunun çerçevesini keşfe çıkmasıyla çok önemli.

Türkiye, sonuncusu 1989’daki Büyük Göç olmak üzere, kuruluşundan beri Balkanlar’dan “anayurda” gelmiş yüz binlerce göçmene de, bu göçler üzerine yazılmış kitaplara da aşina.

Ancak zorunlu göçlerin, mübadelelerin aksine, ’90’lardan itibaren Türkiye bireysel “soydaş” göçlerine de sahne olmaya başladı.

Bu yeni “soydaş”lar, öncekilerden çok farklı hukuki ve sosyal koşullarla ülke değiştirdiler; toplu göçün sağladığı imkânlardan faydalanamadılar ve hemen tüm göçmenler gibi, güvencesiz çalışma koşulları ve kayıt dışı ekonominin yarattığı sömürüye maruz kaldılar.

Onların dirayetini artıran bir ayrıcalıkları vardı: Başka ülkelerden gelen, değişik etnik kökenlere sahip göçmenlerin aksine, Türk hukuk sisteminin onlara Türklük üstünden tanıdığı bir hakka, vatandaşlık alma umuduna sahip olmaları.

Bu, günlük hayat içinde tekrar tekrar kanıtlamaları gereken Türk ve Müslüman kimliklerini öne çıkardıkları, pratikte diğer göçmenlerin çektiği birçok sıkıntıyı paylaştıkları ama yine de kendilerini onlardan farklı gördükleri bir süreç yarattı.

Ayşe Parla, ‘Kırılgan Umut’ta tam da bu süreci mercek altına alıyor.

Doğu Bloku’nun çöküşünden sonra, ekonomik sebeplerle Türkiye’ye göç etmeyi seçen Bulgaristanlı göçmenlerin deneyimlerini yansıtan Parla, onların makbullük hiyerarşisi içindeki yerine bakıyor ve devletin bu hiyerarşiyi var eden kriterlerine dikkatimizi çekiyor.

Umudun ve güvencesizliğin ontolojisine eğilirken göçmenlerin kendi sesine, sözüne yer veren ‘Kırılgan Umut’, hem farklı göçmenlik kategorileri hem de aidiyet hissi üstüne düşünmek için yeni bir zemin, incelikli bir bakış açısı sunuyor.

  • Künye: Ayşe Parla – Kırılgan Umut: Türkiye’de Göç ve Aidiyetin Sınırları, çeviren: Yunus Çetin, İletişim Yayınları, inceleme, 312 sayfa, 2023

Massimo Recalcati – Sonsuz Öpüşme (2022)

Aşkın serüveni ve kapitalist sistemde arzunun yırtıcılığı üzerine çarpıcı bir metin.

İtalya’nın en çok okunan psikologlarından Massimo Recalcati’nin televizyonda verdiği derslerden hareketle şekillendirdiği ‘Sonsuz Öpüşme: Aşk Üzerine Kısa Dersler’, şimdiden 4 dile çevrildi ve 150.000’i aşkın okurla buluştu.

Samimi üslubu, edebiyat ve sanat tarihinden verdiği örneklerle, psikanalizi herkesin okuyabileceği ve istifade edebileceği bir şekilde icra ediyor.

Recalcati yaygın psikolojik yaklaşımların bireyci tavrının aksine, ilişkileri içinde insanı önemsiyor, bağlılık, aile ve ‘biz’ üzerinden meseleyi ele alıyor.

Dahası, istisnai olarak, kapitalizmin ve bugünkü neoliberal versiyonunun yarattığı tahribatın insana ve ilişkilerine nasıl aksettiğini tartışarak, toplumsal bir okuma sunuyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Aşk üzerine ders vermek mümkün mü sahiden? Değil tabii ki. Aşkı açıklamak, onu bir kavrama indirgemek asla mümkün değil. Gelgelelim aşk hakkında konuşmak, aşk hakkında konuşmaya devam etmek mümkün ve gerekli. Öyle ki söz konusu aşk olduğunda, aşk hakkında konuşmaktan başka elimizden bir şey gelmediğini söylesek yeri. Tam da ne menem bir şey olduğunu bilmediğimiz için aşk hakkında bu kadar konuşuyoruz.”

  • Künye: Massimo Recalcati – Sonsuz Öpüşme: Aşk Üzerine Kısa Dersler, çeviren: Yunus Çetin, Telemak Kitap, deneme, 96 sayfa, 2022

Maurice Maeterlinck – Gündelik Hayatın Trajedisi (2022)

‘Gündelik Hayatın Trajedisi’, insanın büyük varoluş meseleleri üzerine derinlikli bir çözümleme.

Maurice Maeterlinck, büyük maceraların trajedisinden çok daha gerçek, çok daha derin ve gerçek varlığımıza çok daha uygun bir günlük trajedi olduğunu söylüyor.

1911 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Maeterlinck gerek modernizme yön veren keskin tiyatro oyunları gerekse denemeciliğiyle 20. yüzyılın en önemli yazarlarından biri.

Klasik bir üslupla, çağının ötesindeki bir modern duyuşla ele aldığı büyük varoluş meselelerinde mütevazı ve müdanasız fikri hat tutturdu.

‘Gündelik Hayatın Trajedisi’, yeni bir çeviriyle, Antonin Artaud’nun önsözüyle raflardaki yerini aldı.

Kitaptan bir alıntı:

“Hükümlerini kavrayamadığımız büyük bir yargıcın indireceği elin altında, hiçbir şey söylemeksizin yaşar ruhumuz. Fakat vereceği hesabın mahiyeti nedir? Bunu belirleyecek ahlak yasasını nerede aramalı? Düşüncelerimizin çok ötesindeki diyarlarda hüküm süren gizemli bir ahlak var mıdır? En saklı arzularımız, gözle göremediğimiz merkezi bir yıldızın güçsüz gezegenleri midir? Varlığımızın merkezinde şeffaf bir ağaç mı vardır, bütün eylem ve erdemlerimiz o ağacın kısa ömürlü çiçekleri ve yaprakları mıdır? Aslında ruhumuzun hangi kötülüğü işleyebileceğinden haberdar olmadığımız gibi, daha yüksek bir zihnin veya başka bir ruhun huzurunda ne sebeple yüzümüzün kızaracağını da bilmeyiz; gelgelelim hangimiz saf sayar kendini, hangimiz o gelecek yargıçtan korkmaz? Başka ruhlardan korkmayan bir ruh gösterebilir misiniz?”

  • Künye: Maurice Maeterlinck – Gündelik Hayatın Trajedisi, çeviren: Yunus Çetin, Dergah Yayınları, deneme, 92 sayfa, 2022

Vladimir Jankélévitch – İroni (2020)

Fransız filozof ve müzikolog Vladimir Jankélévitch’in, tıpkı sanat gibi boş zamanın kızı olarak tanımladığı ironi üzerine klasikleşmiş yapıtı, Türkçede.

Kitap, ironinin ne olduğundan Batı felsefesiyle ne gibi bir ilişkisi olduğuna, Sokrates’te ironinin işlevinin ne olduğundan edebiyatta ve sanatta nasıl kullanıldığına pek çok konuyu irdeliyor.

“Hiç kuşku yok ki ironi, sahiden komik olamayacak kadar acımasız olduğu gibi, gerçekten sanatsal olamayacak kadar da ahlakidir.” diyen Jankélévitch, bilincin bilinci ya da farkındalık olarak kavradığı ironiyi müziğe özel göndermelerle de zenginleştirerek bütün yönleriyle ele alıyor.

Kitap, felsefe, edebiyat ve düşünce tarihinin iyi bir karışımı olarak muhakkak okunmayı hak ediyor.

  • Künye: Vladimir Jankélévitch – İroni, çeviren: Yunus Çetin, Metis Yayınları, felsefe, 192 sayfa, 2020

Jacques Rancière – Kurmacanın Kıyıları (2019)

 

Jacques Rancière’in ‘Kurmacanın Kıyıları’, edebiyat, eleştiri ve felsefenin iyi bir bireşimi.

Rancière burada, Honoré de Balzac, Armand de Pontmartin, Edgar A. Poe, Stendhal, Rainer Maria Rilke, Marcel Proust, Flaubert,Joseph Conrad, William Faulkner ve W. G. Sebald gibi yazarların eserleri üzerinden zengin açılımlara varıyor.

Rancière bunu yaparken de, Georg Lukács ve Erich Auerbach gibi önemli isimlerin fikirleriyle bağlantılar kuruyor.

Kitapta,

  • Sosyal bilimlerdeki kuramların polisiye kurmacalarla bir ilişkisinin olup olmadığı,
  • Karl Marx’ın ‘Kapital’deki üslubunun tragedya tarzıyla ilişkisi,
  • Gazete haberlerinde gerçekliğin sunuluş şekli,
  • Ve “gerçekçi” olarak sunulan romanlarda kurmacanın nasıl rol üstlendiği gibi konular tartışılıyor.

Edebiyat, eleştiri ve felsefenin bir araya geldiği sağlam bir analiz isteyenler ‘Kurmacanın Kıyıları’nı sevecektir.

  • Künye: Jacques Rancière – Kurmacanın Kıyıları, çeviren: Yunus Çetin, Metis Yayınları, edebiyat inceleme, 184 sayfa, 2019

George Orwell – Edebiyat Üzerine (2018)

George Orwell’ın edebiyat yazılarını bir araya getiren, dönemin edebiyat dünyasına güçlü bir ışık tutmasıyla önem arz eden güzel bir derleme.

Orwell’ın metinleri, dönemin sanat akımlarıyla önde gelen eserleri, yazarları ve dönemin edebi tartışmalarını ele alıyor.

Fakat metinler bunun yanı sıra, yeni kelimeler yaratmaktan yazmanın bedeline, sosyalist yazından kitapların pahalılığına, basın özgürlüğünden edebiyatta bayağılaşmadan komik olmaya, Tolstoy’dan Joyce’a, pek çok konu ve kişiye doğru yol alıyor.

Orwell burada ayrıca, ‘Hayvan Çiftliği’nin yazım sürecinden kitabın yayıncılar tarafından ilk etapta neden ve nasıl reddedildiğini de okurlarıyla paylaşıyor.

  • Künye: George Orwell – Edebiyat Üzerine, çeviren: Yunus Çetin, Sel Yayıncılık, edebiyat inceleme, 165 sayfa, 2018

Dominic Pettman – Sonsuz Dikkat Dağınıklığı: Gündelik Yaşamda Sosyal Medyaya Odaklanmak (2017)

Kültür, eleştiri ve medya teorisinde uzmanlaşmış bir araştırmacı ve akademisyen olan Dominic Pettman elimizdeki çalışmasında, internet ve sosyal medyanın insan ilişkilerinde yarattığı muazzam dönüşümü kayda alıyor.

İnternet ve sosyal ağlarla teknolojik, kültürel, toplumsal ve politik ilişkilerimizin geldiği yeni boyutu, “dikkat dağılmasının dijitalleşmesi” olarak tanımlayan Pettman, teknolojik vaatlere ve pratiklere kuşkuyla yaklaşmamız ve tetikte olmamız çağrısında bulunuyor.

Dünyanın nasıl işlediğini ne kadar derinden fark edersek, elimizi kolumuzu bağlayan bir öfke, hınç, bunalım, utanç ve acizlik sarmalına kapılmamızın da o kadar kolay olduğunu belirten Pettman’a göre, sosyal medyanın bu kadar bağımlılık yaratmasının başlıca nedenlerinden biri de, kitlelerin yeni afyonu olması.

Bugünün gelip dayandığı yeni sosyallik ve toplumsallaşma biçimleri hakkında aydınlanmak açısından çok iyi bir çalışma.

  • Künye: Dominic Pettman – Sonsuz Dikkat Dağınıklığı: Gündelik Yaşamda Sosyal Medyaya Odaklanmak, çeviren: Yunus Çetin, Sel Yayıncılık, medya çalışmaları, 126 sayfa