Sefa Kaplan (Söyleşi) – “Olaylar ve İnsanlar”ın Peşinde Bir Ömür: Hasan Pulur Kitabı (2006)

  • “OLAYLAR VE İNSANLAR”IN PEŞİNDE BİR ÖMÜR: HASAN PULUR KİTABI, söyleşi: Sefa Kaplan, İş Kültür Yayınları, söyleşi, 412 sayfa

Hasan Pulur, ‘Olaylar ve İnsanlar’ın Peşinde Bir Ömür’de, elli yılı aşan gazetecilik serüveninde yaşadıklarını okurlarıyla paylaşıyor. 27 Mayıs’tan 28 Şubat’a uzanan süreçte, darbeler karşısında basının takındığı tutumdan, Milliyet’in satılma serüvenine kadar, Babıâli’de yaşanan uzun bir tarih var, Pulur’un geçmişinde. Pulur’un elimizdeki uzun soluklu söyleşisinde, Erol Simavi, Aydın Doğan, Ercüment Karacan ve Dinç Bilgin gibi gazete patronlarından, Abdi İpekçi, Nezih Demirkent, Çetin Emeç, Ertuğrul Özkök, Mehmet Y. Yılmaz, Sedat Ergin, Çetin Altan, Mehmet Barlas ve Nazlı Ilıcak gibi, bu dönemin ünlü gazetecilerine dair anı ve değerlendirmeler yer alıyor.

Senih Özay – Anılarım (2006)

  • ANILARIM, Senih Özay, Aşina Kitaplar, anı, 248 sayfa

Senih Özay, uzun yıllar avukatlı yapmış bir isim. ‘Anılarım’ın alt başlığı ‘Ağzımı Hayır’a Açtığım Davalarım…’ Kitaba önsöz yazan A. Rıza Akcan, Özay’ın kitabı için, “Bu kitap azalan kocaman elli ve kocaman beyinli insanlardan birinin hikâyesidir; acıtır belki ama kırmaz; öğretir…” diyor. Senih Özay İnsan Hakları Derneği, Çağdaş Hukukçular Derneği, Savaş Karşıtları Derneği, Sosyal Araştırmalar Vakfı, Kuzey Kafkasya Kültür Derneği, Düşünce Suçu Müzesine Doğru Hareketi gibi kurumların yöneticiliği ve üyeliğini yapmış. Kendisinin anıları da, Ankara barosunda başladığı avukatlık mesleğindeki deneyimlerine, anılarına dayanıyor. Hak/hukuk seyri ağır işleyen bir ülkede, muhalif bir avukatın anıları.

Ahmet Rasim – Şehir Mektupları (2006)

  • ŞEHİR MEKTUPLARI, Ahmet Rasim, hazırlayan: Korkut Tankuter, Say Yayınları, şehir, 139 sayfa

Ahmet Rasim, İstanbul’la özdeşleşen yazarların başında gelir. Onun ‘Şehir Mektupları’ysa, İstanbul’a dair eserlerinin en başta gelenlerinden sayılır. Bu mektuplar, Rasim’in güçlü kalemi ve İstanbul’un nabzını birebir tutan yönleriyle, şehrin sosyal tarihine dair önemli bir doküman olarak hâlâ zenginliğini koruyor. ‘Şehir Mektupları’nın, yayınevinin “100 Temel Eser” dizisinden çıkmış elimizdeki edisyonunda, Doç. Dr. Handan İnci tarafından kaleme alınmış bir önsöz de yer alıyor. İnci, “Edebiyatımızda yaşadığı çevreyi, şehri, gündelik hayatı yazıya dökme alışkanlığı yaygın olmadığı için Ahmet Rasim’in Şehir Mektupları’ndaki tanıklığı daha da değer kazanıyor.” diyor.

Akın Olgun – Adları Saklıdır (2006)

  • ADLARI SAKLIDIR, Akın Olgun, Güncel Yayıncılık, anlatı, 224 sayfa

Akın Olgun ‘Adları Saklıdır’da, on yedi yaşındayken karşılaştığı cezaevlerini, çocukluk serüvenlerini, Aleviliğini ve solculuğunu anlatıyor. Bu anlatımda, ağırlıklı olarak, Olgun’un politik hayatında karşılaştığı cezaevleri ile bu cezaevlerinde yaşadığı işkenceler, katıldığı ölüm oruçları yer alıyor. Olgun 1990 gençliğine dahil olan bir kuşağı temsil ediyor. Dolayısıyla 1999 yılındaki “hayata dönüş” operasyonlarının ve F tipi cezaevlerinin de mağdurlarından biri. Olgun kitabı için “Uğruna bu kitap yazıldığı sırada yüz yedi ölüme ulaşan ve kaçımızın sakat kaldığının dahi belli olmadığı F tipi hikayemizin bir müsveddesi olmalı” diyor. ‘Adları Saklıdır’ da bu acı müsveddelerinin kaydını tutuyor.

Ertuğrul Mavioğlu – Asılmayıp Beslenenler (2006)

  • ASILMAYIP BESLENENLER, Ertuğrul Mavioğlu, İthaki Yayınları, siyaset, 350 sayfa

‘Asılmayıp Beslenenler’in ismen, hangi söze atıfta bulunduğu ortada. Ertuğrul Mavioğlu’nun bu kitabı, kısa zamanda dördüncü baskıya ulaştı. 1980 darbesinden önce iki kez hapse giren Mavioğlu, darbeden sonra da, 1980-1984 ve 1987-1991 yılları arasında toplam sekiz yıl cezaevinde yattı. Dolayısıyla Mavioğlu, 12 Eylül darbesinin birebir mağduru. Darbenin ertesinde Kenan Evren’in Cumhurbaşkanı sıfatıyla, “Hainleri asmayıp da besleyecek miyiz?” sözünden sonra, idam edilen hükümlülerin sayısı 50’ye yükseldi. Tabi bu arada, hapishanelerdeki on binlerce insan, nam-ı diğer “beslenenler” de vardı. İşte, kendisi de bir “beslenen” olan Mavioğlu, o dönemin cezaevlerine dair tanıklığını okurlarıyla paylaşıyor.

Abdülhak Şinasi Hisar – Geçmiş Zaman Fıkraları (2006)

  • GEÇMİŞ ZAMAN FIKRALARI, Abdülhak Şinasi Hisar, Yapı Kredi Yayınları, mizah, 176 sayfa

Abdülhak Şinasi Hisar, Cumhuriyet dönemi yazarı olmasına rağmen, dil ve üslup bakımından Meşrutiyet kuşağına bağlı kalmasıyla ve bütün yapıtlarının esas olarak “hatıra”ya dayalı olmasıyla bilinir. ‘Geçmiş Zaman Fıkraları’, yine “hatıra”ya dayalı olan ve Türk edebiyatının bu önemli isminin karakteristik üslubuyla bezenmiş bir eser. Bir çeşit sosyal tarih araştırması olarak da düşünülebilecek bu kitap, 3. Selim döneminden Meşrutiyet yıllarına kadar, üç bölüm halinde, tarihte iz bırakmış kişilere ilişkin çok sayıda fıkra ve anekdot içeriyor. Hisar’ın genel olarak mizaha meyilli kalemi, bu kitabın ana çerçevesi olduğundan, kendini daha bir hissettiriyor.

Arif Keskiner – Elbette Çiçek (2006)

  • ELBETTE ÇİÇEK, Arif Keskiner, Doğan Kitapçılık, anı, 348 sayfa

Arif Keskiner en çok, kurduğu Sinema Sevenler Derneği Lokali ile bilinir. Bu lokal, asıl olarak “Çiçek Bar” ya da “Arif’in Yeri” olarak hafızalarda yer edinmiş, sinemacıların ve sanatçıların uğrak yeri olmuştu. Dolayısıyla “Çiçek Bar”ın onu hem kuran ve hem de yirmi iki yıldır işleten Arif Keskiner’le özdeşleşen bir yönü kesinlikle var. Keskiner’in daha önce yayımlanan ‘Çiçek Gibi’ ve ‘Yine mi Çiçek’ isimli kitapları, bu barın kendisinde bıraktığı anılara yer veriyordu. ‘Elbette Çiçek’ kitabı, isminin de iyi anlattığı gibi, “Çiçek Bar”dan kalan anıları aktarmaya, anlatmaya devam ediyor. Bu anılarda, Yılmaz Güney, Kadir İnanır, Ahmet Kaya, Türkan Şoray, Kemal Sunal, Şener Şen, Yaşar Kemal, Duygu Asena, İsmet Ay, Yaman Okay, Mesut Yılmaz, Erkan Mumcu, Ahmet Priştina ve Türkiye’nin daha birçok ünlü ismi yer alıyor.

Jean-François Elberg – Çocuklar Koğuşu (2006)

  • ÇOCUKLAR KOĞUŞU, Jean-François Elberg, çeviren: Cengizhan Yiğitler, Agora Kitaplığı, anı, 166 sayfa

‘Çocuklar Koğuşu’, Nazilerin mağduru Dr. Michel Elberg’in, Jean-François Elberg tarafından hikâyeleştirilen anılarından oluşuyor. Romanya’dan Fransa’ya göç eden ve burada aldığı tıp eğitiminden sonra muayenehanesini açan Elberg, bu dönemde Yahudi düşmanlığının kurbanı olarak Nazilerin Fransa’daki Drancy toplama kampına götürülür. Kampta hekim olduğu için çocuklar koğuşunda görevlendirilir ve burada bulunan Paula’yla birlikte, hem çocukların hayatlarını mümkün olduğunca iyileştirmeye hem de bulaşıcı hastalık bahanesiyle çok sayıda çocuğun kamptan firar etmesini sağlamaya çalışırlar. Elberg’in anıları, “Yahudiliğin yaşı yoktur!” diyerek, henüz on dört yaşındaki çocukları dahi ölüme sürecek kadar zalimleşen Naziler’i ve soykırımı kayıt altına alıyor.