Jacopo Galimberti – Sınıf İmgeleri (2025)

Jacopo Galimberti bu kitabında, 1960’lardan 1980’lere kadar İtalyan siyasi hareketleri olan İşçicilik (operaismo) ve Özerklik (autonomia) ile görsel sanatlar arasındaki karmaşık ilişkiyi inceliyor. ‘Sınıf İmgeleri: İşçicilik, Otonomi ve Görsel Sanatlar (1962-1988)’ (‘Images of Class: Operaismo, Autonomia and the Visual Arts (1962-1988)’), bu dönemde ortaya çıkan sanat eserlerinin sadece siyasi hareketlerin bir yansıması olmadığını, aynı zamanda bu hareketlerin teorik ve pratik gelişimine katkıda bulunduğunu savunuyor. Kitap, sanatın siyasi aktivizmle nasıl iç içe geçtiğini ve sınıf mücadelesinin görsel temsillerinin nasıl üretildiğini detaylı bir şekilde ele alıyor.

Galimberti, İşçicilik ve Özerklik hareketlerinin, işçi sınıfının öz-örgütlenmesine ve toplumsal dönüşüme yönelik radikal yaklaşımlarını inceliyor. Bu hareketlerin, geleneksel Marksist sınıf analizine meydan okuyarak, işçi sınıfının sadece üretim araçlarına sahip olmaması nedeniyle değil, aynı zamanda toplumsal yaşamın her alanında aktif bir özne olarak ortaya çıkması gerektiğini savunduğunu belirtiyor. Kitap, bu hareketlerin, sanatın sadece bir propaganda aracı olmadığını, aynı zamanda işçi sınıfının özgürleşme mücadelesinde önemli bir rol oynayabileceğini öne sürdüğünü gösteriyor.

Galimberti, bu dönemde ortaya çıkan sanat eserlerinin, işçi sınıfının deneyimlerini, mücadelelerini ve hayallerini nasıl görselleştirdiğini analiz ediyor. Kitap, sanatçıların, işçi sınıfının öz-örgütlenme pratiklerini, toplumsal isyanlarını ve alternatif yaşam biçimlerini nasıl tasvir ettiğini inceliyor. Galimberti, bu eserlerin, sadece siyasi mesajlar iletmekle kalmadığını, aynı zamanda işçi sınıfının kolektif bilincini ve özgüvenini güçlendirdiğini savunuyor. Kitap, sanatın, işçi sınıfının özgürleşme mücadelesinde nasıl bir katalizör görevi gördüğünü ve toplumsal dönüşümün görsel temsillerinin nasıl üretildiğini detaylı bir şekilde ele alıyor.

Galimberti, kitabında, bu dönemde ortaya çıkan sanat eserlerinin, sadece İtalyan siyasi hareketlerinin bir yansıması olmadığını, aynı zamanda uluslararası bağlamda da yankı uyandırdığını gösteriyor. Kitap, bu eserlerin, 1968 öğrenci hareketleri, feminist hareket ve anti-emperyalist mücadeleler gibi farklı toplumsal hareketlerle nasıl etkileşimde bulunduğunu inceliyor. Galimberti, bu eserlerin, sadece yerel bir bağlamda değil, aynı zamanda küresel bir bağlamda da toplumsal dönüşümün görsel temsillerinin üretimine katkıda bulunduğunu savunuyor.

Kitap, sadece sanat tarihi ve siyaset bilimi alanlarında değil, aynı zamanda toplumsal hareketlerin görsel kültürünü anlamak isteyen herkes için önemli bir kaynak. Kitap, sanatın siyasi aktivizmle nasıl iç içe geçtiğini, sınıf mücadelesinin görsel temsillerinin nasıl üretildiğini ve toplumsal dönüşümün sanatsal pratiklerle nasıl mümkün olabileceğini derinlemesine inceliyor.

  • Künye: Jacopo Galimberti – Sınıf İmgeleri: İşçicilik, Otonomi ve Görsel Sanatlar (1962-1988), çeviren: Eyüp Eser, Münevver Çelik, Otonom Yayıncılık, siyaset, 464 sayfa, 2025

Michael Hardt – Yıkıcı Yetmişler (2024)

Michael Hardt, yetmişlerdeki devrimci hareketleri alışılagelenden bambaşka bir bakış açısıyla yorumluyor.

Ona göre bu hareketler altmışlarda doruk noktasına ulaşan sol hareketin bitişini ve yenilgisini ifade etmez.

Aksine, bir yandan devrimci hareketlere yönelik şiddet ve baskının arttığı, öte yandan merkezcil ve hiyerarşik sol söylemin artık işe yaramadığı bir dönemde, yetmişlerdeki hareketler, ırkçı, sınıfsal, patriyarkal, cinsiyetçi ve doğa tahribatına dayalı çoklu tahakküm yapılarına karşı çıkmakla kalmayıp, alternatif toplumsal ve politik örgütlenmeler yaratma arayışına girmişlerdir.

Kimileri gibi başarı ve başarısızlık açısından bakıldığında bu hareketler yenilmiş olabilir.

Fakat mücadelenin içinde geliştirdikleri politik stratejiler ve icat ettikleri otonomi, çokluk, doğrudan demokrasi, özgürlük, özsavunma kavramları, günümüzün politik problematikleri üzerine düşünürken bize muazzam zenginlikte bir alan açar.

Yetmişler bu nedenle bir son değil başlangıçtır.

Ama başlangıç olduğunu görmek, günümüzde özgürlükçü hareketlerin otonom ve çoklu örgütlenme, eklemlenme ve alternatif politik toplumsallıklar inşa etme kudretinin soybilimini yapmayı gerektirir.

Bu kitapta tam da bunu yapan Hardt, bizi yetmişlerdeki hareketlerin icatçı ve özgürlükçü gücünü yeniden keşfetmeye davet ediyor.

Hem de bu hareketleri yüceltmeden ya da mahkûm etmeden, onların ruhunu hissederek, yıkıcılıklarındaki kuruculuğu çekip çıkararak ve attıkları özgürlük çığlıklarını birbirimizde yankılayarak…

  • Künye: Michael Hardt – Yıkıcı Yetmişler, çeviren: Münevver Çelik, Otonom Yayıncılık, siyaset, 352 sayfa, 2024

John Holloway – Umutsuz Zamanlarda Umut (2024)

Holloway’in ‘İktidar Olmadan Dünyayı Değiştirmek’le başlayıp ‘Kapitalizmde Çatlaklar Yaratmak’la devam ettirdiği üçlemesinin sonuncusu olan ‘Umutsuz Zamanlarda Umut’, “durdurun şu treni” diyerek bizi kışkırtıyor.

Tren kapitalizm, sürücüsü ise para.

Dünyayı yok oluşa götürüyor bu tren.

Biz de içindeyiz bu trenin, ama onun karşısında-ötesinde olma, o treni durdurma gücü bizde.

Peki kimiz biz, neyiz?

Kapitalist toplumsallığı zayıflatan, parayı kırılganlaştıran gücüz.

Sermayenin kontrol edememekten korktuğu ayaktakımıyız, onun kriziyiz.

Değerin yabancılaşmış biçimi olan “servet” değil, başka bir dünya yaratan “zenginliğiz”.

Holloway tam da bu zenginliğimize yerleşmiş bir umut fikrinden başlıyor.

Umudu, öylece durup iyi şeyler olmasını bekleyen, şöyle olsa ne güzel olur diyen hüsnükuruntulardan koparıp, şimdi ve burada ortak etkinliğe, itaatsizliğe, var olandan “taşma”ya açıyor.

Özdeşleştiren ve mevcutla sınırlayan örgütlenmelerin, mesela partinin, sendikanın vb. karşısına-ve-ötesine geçip taşan, özdeşlik-karşıtı, komünleştirici örgütlenmeleri, mesela meclisleri, komünleri ve işçi sovyetlerini böyle bir umut fikriyle ilişkilendiriyor.

Üstelik mevcut umutsuzluktan doğan umudun ikili yüzünü, yani bir yandan şimdide farklı bir ortak etkinliğe, yaşama açılan (Meydan İşgalleri, Arap Baharı ve Zapatistalar gibi) yüzünü, öte yandan “özdeşlikçi” fikre sıkı sıkıya tutunup gericileşen (yükselen sağcı hareketler, gittikçe otoriterleşen devletler gibi) yüzünü hiç unutmadan.

  • Künye: John Holloway – Umutsuz Zamanlarda Umut, çeviren: Münevver Çelik, Otonom Yayıncılık, siyaset, 352 sayfa, 2024

Ewa Majewska – Feminist Antifaşizm (2023)

Kürtaj, şiddet ve sömürü karşıtı feminist mücadelenin yeni örgütlenme biçimleri ve stratejileri neler olabilir?

Tüm dünyada önce neoliberalleşme, ardından muhafazakârlaşma ile birlikte yükselişe geçen sağ/faşizan politikalar karşısında, bu soru belki de hiç olmadığı kadar mühim.

Zira hedef tahtasında kadınlar, LGBTQ+ bireyler, göçmenler ve güvencesizler var.

Yaşama ve bedenlere yöneltilen bu şiddet karşısında Ewa Majewska, feminist mücadeleyi faşizme karşı savaşın tam merkezine yerleştiriyor.

Polonya’daki SiyahProtesto, ABD’de başlayıp tüm dünyaya yayılan #MeToo kampanyası, ardından gelen Uluslararası Kadın Grevi, küresel bir feminist cephenin açılması demek ona göre.

Ve bu cephe hem kuşaklar hem de coğrafyalar arasında kurduğu etkileşim ve dayanışma sayesinde her türlü faşist politikanın karşısına dikilen bir mücadele örgütlüyor.

  • Künye: Ewa Majewska – Feminist Antifaşizm: Ortak Olanın Karşı Kamusallıkları, çeviren: Münevver Çelik, Otonom Yayıncılık, feminizm, 232 sayfa, 2023

Antonio Negri – Marx’ın Hareketi (2023)

Mücadelesinin her sıçrama anında Marx’ı kendine yoldaş bilen İtalyan Operaismo (İşçicilik) hareketi üzerine bir düşünme çabası bu kitap.

Bu hareket, hem nesnelci ve erekselci Marksist geleneğin bakış açısından hem de sermayenin diyalektik ilişkisinden kopuşuyla kendi ontolojik farkını yaratır.

İtalyan Operaismo hareketin özgünlüğü ve güncelliği üzerine düşünen bu kitap, neoliberal yeniden yapılanmaya karşı verilen tüm toplumsal mücadeleleri okurken yararlanabileceğimiz kavramsal bir harita sunuyor.

Bugün canlı emeğin figürü haline “çokluk”un, onun üretken ve yaratıcı gücünün, dolayısıyla ontolojik farkının politikleşmesinin imkânlarını araştırıyor.

  • Künye: Antonio Negri – Marx’ın Hareketi: Tarihsel ve Güncel Bağlamıyla Operaismo, çeviren: Eyüp Eser ve Münevver Çelik, Otonom Yayıncılık, siyaset, 232 sayfa, 2023

Gilles Deleuze – İktidar (2023)

Gilles Deleuze, Vincennes Üniversitesi’nde Foucault üzerine verdiği derslere 1985 yılının sonuna doğru, ona göre Foucault’nun düşüncesinin üç temel ekseninden ilki olan “bilgi”den başlamıştı.

Derslerin 1986 yılının başına denk gelen bu ikinci kısmında ise, Deleuze ikinci eksen olan “iktidar”ın düşünce ve pratikteki süreksizlikler, dolambaçlar, kırılmalar, çarpışmalar, geri dönüşler, sıçrayışlarla kıvrımlanmış olan bir haritasını sunuyor.

  • Künye: Gilles Deleuze – İktidar: Foucault Üzerine Dersler 7 Ocak – 15 Nisan 1986, çeviren: Sinem Özer ve Münevver Çelik, Otonom Yayıncılık, felsefe, 488 sayfa, 2023

Franco “Bifo” Berardi – Üçüncü Bilinçdışı (2022)

 

Pandemi, kapitalizmin tükenmişliğini nasıl da yüzeye çıkardı!

Franco “Bifo” Berardi, yaşadığımız sürecin sağlam bir tasvirini yaparak yaşam için yararlı olanı nasıl birlikte yaratabileceğimizi gösteriyor.

Kapitalizmin tarihi, soyut olanın yararlı olan üzerinde bitimsizce genişleyen egemenliğinin tarihiydi, ama soyutlamanın bu dörtnala koşusu bir “biyo-enfo-psiko” virüsün ortaya çıkışıyla birlikte aniden kesildi.

Ekonomik öncelikler sistemi içe çöktükçe gerçek yaşamı kodlamakta artık nasıl da zorlanıyor.

Çünkü gerçek yaşam artık şunlardan ibaret: orman yangınları, eriyen buzullar, hava kirliliği, pandemiler.

Yaşanan viral kasırga uzun süre saklı kalan işte bu kaos, yokoluş ve tükenmişlik ufkunu gözler önüne serdi.

Eylemin, üretimin ve yaşamın anlamında derin bir yara açıldı.

Bu yarayla nasıl yaşıyoruz, yaşayabilir miyiz?

Toplumsal alandaki bütün olay, eylem ve göstergelerin yeniden kodlanmakta olduğu bu eşiğin ötesinde bizi ne bekliyor?

Berardi, bilinçdışının önce Freud, sonra Deleuze ve Guattari’deki analizine geri dönüyor.

Bilinçdışı yalnızca psikanalitik açıdan bakılırsa bireyseldir, o aslında kolektif ve tarihsel bir boyutu olan psikosferden doğan akışlarla beslenir.

Bilinçdışı yalnızca belirlenimcilikle bakılırsa bir tiyatrodur, o aslında durmadan yeni eylem ve imgelem olanakları üreten bir fabrikadır.

Öyleyse virüs mutasyona uğrarken, psikosfer yeniden şekillenirken, kolektif bilinçdışının nasıl mutasyon geçireceğini önceden bilemeyiz.

Ama tam da aynı sebeple, politik eylemle, poetik hayal gücümüzle ve terapiyle, yaşam için yararlı olanı birlikte yaratabiliriz.

Birlikte nefes alma kaynaklarımızı tüketen fobik duyarlılıklardan kurtulabilir, üçüncü bilinçdışını kâbuslarından uyandırabiliriz.

Ne de olsa olanaklar, olasılıklardan daima daha güçlüdür.

  • Künye: Franco “Bifo” Berardi – Üçüncü Bilinçdışı: Viral Çağda Psikosfer, çeviren: Münevver Çelik, Otonom Yayıncılık, siyaset, 192 sayfa, 2022

Rosi Braidotti – Kadın-Oluş (2019)

Postyapısalcı felsefeyi feminist teoriyle ilişkilendirdiği özgün çalışmalarıyla da bildiğimiz Rosi Braidotti, şimdi de feminizmi fark felsefesi çerçevesinde tartışıyor.

Braidotti kitabına, ’68 hareketinin kuramsal dünyasında kadın olmanın hallerini irdeleyerek başlıyor.

Düşünür, kitaba adını veren ikinci bölümde ise, kadınlığa dair kuramsal çerçeveyi genişletiyor.

Yazar burada, cinsel fark kuramı, bedenleşme ve içkinlik konularını yeniden yorumluyor.

Bu bağlamda Deleuze ve Irigaray’ın fikirlerini karşılaştırıp yorumlayan Braidotti, kayıp, başarısızlık, melankoli ve ontolojik eksiklik gibi kavramların politik ve kuramsal düzlemdeki egemenliğine karşı oluş, fark, tamlık, neşe, yaratıcılık gibi daha olumlu kavramları öne çıkarıyor.

Braidotti kitabının üçüncü bölümünde ise, farkların kapitalizm tarafından nasıl kuşatıldığını ve etkisizleştirildiğini tartışıyor.

Kapitalizmin, çoğulcu farkları tüketimcilik adına piyasalaştırıp “ötekilerin” yani farklılıkların varoluş, kültür ve söylemlerinin metalaştırılmasını teşvik ettiğini belirten Braidotti, buna karşı nasıl bir mücadele hattı ortaya koyabileceğimizi de tartışıyor.

  • Künye: Rosi Braidotti – Kadın-Oluş: Cinsel Farkı Yeniden Düşünmek, çeviren: Ece Durmuş ve Münevver Çelik, Otonom Yayıncılık, feminizm, 192 sayfa, 2019

Harry Cleaver – Kapital’i Politik Olarak Okumak (2008)

Harry Cleaver, ‘Kapital’i Politik Olarak Okumak’ta, Karl Marx’ın ‘Kapital’ isimli eserinde yer alan “değer analizi”ni yeniden inceleyerek, bunun politik işlevini açığa çıkarmayı amaçlıyor.

Cleaver şu ana kadar, eksik bir biçimde, ‘Kapital’in bir ekonomi politik, bir ekonomi tarihi, bir sosyoloji veya bir felsefe çalışması olarak ele alındığını, bu durumun da eseri politik bir araçtan ziyade, akademik bir çalışmanın konusu haline getirdiğini söylüyor.

‘Kapital’in bu politik yönünün, kapitalizme karşı mücadele eden işçiler için bir silah olduğunu söyleyen Cleaver, eserin politik yönünü tekrar vurgulamaya ve onu güncellemeye çalışıyor.

  • Künye: Harry Cleaver – Kapital’i Politik Olarak Okumak, çeviren: Münevver Çelik, Otonom Yayıncılık, siyaset, 254 sayfa

A. Cengiz Baysoy, Sinem Özer, Münevver Çelik ve Barış Eroğlu – Diyalektik Sınıftır (2012)

  • DİYALEKTİK SINIFTIR, A. Cengiz Baysoy, Sinem Özer, Münevver Çelik ve Barış Eroğlu, Otonom Yayıncılık, siyaset, 414 sayfa

 

‘Diyalektik Sınıftır’, yukarıda ismi geçen yazarların, Otonom dergisinde kaleme aldıkları ve Marksizm’in tarihi ve güncel sorunlarını yeniden tartışmaya açtıkları metinlerden oluşuyor. Yazarlar, Marksizme dair yorumlarını, içkinlik düzleminde felsefeyi politikleştiren Gilles Deleuze ile arkadaşı Felix Guattari ve tartışma yaratan İtalyan Marksist Antonio Negri’nin düşüncelerinden hareketle yapıyor. Kitapta, meta fetişizmi, emeğin finanslaşması, biçimsel ve gerçek tahakküm, soyut emeğin küreselleşmesi, mülksüzleşme, biyo-politika, modern siyasetin diyalektiği ve Hegel’in ontolojisinde devlet gibi konular tartışılıyor.