Süreyya Su ve Arif Aytekin – Kaygan Uzamda Hareketler (2022)

“Gilles Deleuze’ün düşüncesine giriş için bir kapı yoktur; birçok kapılar vardır. Üstelik bu kapılar bir başlangıç yerine açılmazlar. Aslında bir yere açılmazlar çünkü Deleuze’ün düşüncesi bir yok-yerdir, yer olmayandır (non-lieux).”

‘Kaygan Uzamda Hareketler’, çağdaş Fransız düşüncesinin iki kült ismi olan Gilles Deleuze ve Félix Guattari’nin felsefesini çok yönlü irdeleyen bir metin.

Süreyya Su ve Arif Aytekin imzalı çalışma, günümüzde postmodern olarak adlandırılan çağdaş siyasal, toplumsal, kültürel ve sanatsal durumları açıklamak için Deleuze ve Guattari’nin ürettiği fikirlerin neden hayati derecede önemli olduğunu gözler önüne sermesiyle özellikle dikkat çekiyor.

Burada, Deleuze’ün Hegel ve Nietzsche’yle ilişkisi, olay felsefesi, virtüel güçler, psikanalizin anti-ödipal eleştirisi, oluş, psikanaliz, şizoanaliz, arzu ve organsız beden gibi Deleuze’ün temel kavramlarını açıklanıyor, Deleuze’ün sinema felsefesinde Godard imgesinin kendine nasıl yer bulduğu tartışılıyor.

Kitapta ayrıca, Guattari’nin arzu üzerine metinlerine de yer verilmiş.

Düşünür bu metinlerinde arzu ve güç arasındaki ilişki, arzu sineması ve arzunun özgürleşmesi konularını ele alıyor.

‘Kaygan Uzamda Hareketler’, felsefeyle ilgilenen her okurun kitaplığında yer almalı.

  • Künye: Süreyya Su ve Arif Aytekin – Kaygan Uzamda Hareketler: Deleuze ve Guattari Üzerine Çalışmalar, Nobel Yayınları, felsefe, 164 sayfa, 2022

Félix Guattari – Kaozmos (2021)

Félix Guattari’nin aramızdan ayrıldığı 1992 yılında yayımlanan bu son kitabı, gerek filozofun öznellik, semiyotik, şizoanaliz, ekonomi ve politika gibi üstüne çalışma yürüttüğü muhtelif alanlara dair analizinin genel bir toparlanışı niteliğindeki sunumu gerekse güncel politik gidişata ve geleceğe dair öngörülerinin en kuvvetli ifadelerinden biri olması bakımından gerçek bir entelektüel miras niteliği taşıyor.

Bir ömürlük psikoterapi ve militanlık tecrübesinin en rafine ifadesine ulaştığı bu kitapta Guattari, gölge oyununu anıştıran klasik altyapı-üstyapı ayrımını bertaraf eden ve genelleştirilmiş bir tercüme edilebilirlik kıstası temin ederek bileşenlere özgü heterojenliği ezip geçen Varlık, Tin, Mutlak, Gösteren, Sermaye, İyi, Tanrı, Güzel gibi aşkın göndergelerin altını oyan kolektif öznelliğin makinesel heterogenezinin peşinde.

Katı uzam-zamansal sınırlandırmaların hafiflediği o kaozmik geçidin psikotik aurasının gizemlerinde dolaştığı, Evrenin dört ontolojik işlevi olan cisimsiz Evrenleri, makinesel Filumları, Akışları ve Varoluşsal Yeryurdları incelediği eser boyunca Guattari, öznelliğin kapitalist yersizyurtsuzlaşma eşiğinin kendi maksimine ulaştığı zamanımızın ötesine doğru nasıl bir tekilleşme kıvılcımı oluşturabileceğimizi soruşturuyor.

Öznelliğin muhafazakâr bir yeniden-yerliyurtlulaşması için sermaye tarafından seferber edilen arkaizmler, ekolojik krizin göz ardı edilemez vahameti ve Sovyetler sonrası solun akameti gibi çeşitli garabetlerle son kez hesaplaşıyor.

  • Künye: Félix Guattari – Kaozmos: Etik-Estetik Bir Paradigma, çeviren: M. Çağrı Uluğer ve Gözde Erdoğan, Otonom Yayıncılık, felsefe, 230 sayfa, 2021

Gül Turanlı – Gilles Deleuze’ün Sanatçı-Filozofu (2021)

Felsefe nedir?

Edebiyat nedir?

Gül Turanlı, felsefe ve edebiyat alanında devrimci çözümlemeler yapmış Gilles Deleuze’ün felsefe ve sanat tarihinden seçtiği isimlere dair yorumlarını analiz ederek bu sorulara yanıt arıyor.

Turanlı kitabının ilk bölümünde, Deleuze’ün ‘Felsefe Nedir?’ kitabını merkeze alarak kavram yaratma sanatını Deleuze’ün Spinoza, Bergson ve Nietzsche okumalarıyla çözümlüyor.

İkinci bölümde, Deleuze’ün Platon’dan Descartes’a uzanan geniş bir zaman diliminde, felsefe dünyasına ne gibi eleştiriler getirdiğini çözümlüyor.

Üçüncü bölüm, Deleuze’ün felsefe-edebiyat ilişkisine odaklanarak özellikle edebiyat tarihinden seçtiği metinlerde genelde sanat, özelde edebiyatla karşılaştırma biçimlerini ayrıntılı bir şekilde ortaya koyuyor.

Turanlı çalışmasının dördüncü ve son bölümünde ise, toplum ve kültürün temelindeki dil, yapı, tarih, ekonomik üretim ya da iktidar ilişkileri üzerinde duruyor ve bunu yaparken de Deleuze ve Félix Guattari’nin araştırma alanlarını edebiyat metinleri üzerinden arzuya yöneltme durumlarını ortaya koyuyor.

  • Künye: Gül Turanlı – Gilles Deleuze’ün Sanatçı-Filozofu, Çizgi Kitabevi, felsefe, 304 sayfa, 2021

Gilles Deleuze ve Félix Guattari – Kafka: Minör Bir Edebiyat İçin (2020)

Kafka edebiyatının sıkı bir felsefi analizi için muhakkak okunması gereken bir yapıt.

Gilles Deleuze ve Félix Guattari, çağımızın en büyük yazarlarından olan Kafka’nın yapıtlarından mektuplarına ve günlüklerine neredeyse tüm külliyatını kat ederek, Kafka’yı kullandığı kelimeler, metaforlar, simgeler ve semboller üzerinden politik ve felsefi bir bakış açısıyla yeniden okuyor ve bu büyük yazarın yarattığı müstesna dilin büyük toplumsal makineleri nasıl parçalayıp dağıttığını ortaya koyuyor.

Felsefenin sanat yapıtını kullanma, onu kendine mal etme stratejileri; aşırı yorumun olanakları; dil üzerinde yeni bir alan oluşturma gerekliliği gibi konular üzerine okurunu düşünmeye davet eden çalışma, Kafka’yı başka bir gözle okumak için harika bir fırsat.

Kitaptan bir alıntı:

“Kafka yalnızca yabancılaşmış çalışma koşullarını düşünmekle kalmaz: Dehası, erkeklerin ve kadınların, yan yana sürdürdükleri faaliyetlerinde, aşklarında, protestolarında, öfkelerinde de makinenin parçası olduklarını öne sürmesinden ileri gelmektedir.”

  • Künye: Gilles Deleuze ve Félix Guattari – Kafka: Minör Bir Edebiyat İçin, çeviren: Işık Ergüden, Sel Yayıncılık, felsefe, 144 sayfa, 2020

Serhat Celâl Birdal – Bir Başka Devrim (2020)

 

1960-1980 arası Türkiye sol hareketini, Deleuze ve Guattari’nin genişlettiği Spinozacı arzu kavramının ışığında inceleyen özgün bir çalışma.

Politik bir kavram olarak arzuyu irdeleyerek çalışmasına başlayan Serhat Celâl Birdal, devamında da, Türkiye solunun arzu politikasını ve bir kimlik olarak devrimciliği çok yönlü bir bakışla tartışıyor.

Kitap, ’60’lar ve ’70’lerde büyük kalabalıkları yepyeni bir dünyanın imkânında siyasal mücadeleye sevk eden, çoğu zaman ideolojik konumların ve tarihsel gelişmelerin altında kalan dinamiğinin, Birdal’ın deyimiyle “tarihselliğin altındaki şiirselliğin” izlerini arzu kavramı zemininde takip ediyor.

Çalışma, söz konusu süreçte devrim perspektifine sahip sol siyasetin, salt ideoloji ve bilinç düzeyinde halkın ya da sınıfın çıkarlarının temsil edilmesinden ve gerçekleştirilmesinden ibaret görülemeyeceği kabulünden hareketle, ’60’lar ve ’70’ler boyunca ortaya çıkan toplumsal dönüşüm olanaklarını ve bu olanaklar zemininde tetiklenen siyasallaşma sürecini, bilinçdışı toplumsal arzu yatırımları düzeyinde değerlendiriyor.

Yazar böylece, söz konusu siyasallaşmayı kapitalist üretim ilişkilerinin yerleşmeye başlamasının ardından sınıfsal çelişkilerin keskinleşmesinin “zorunlu” bir sonucu olarak, sömürülen sınıfların ve halk kesimlerinin gerçek çıkarlarının bilincine varması ve mücadeleye atılması olarak tarif eden klasik Marksist anlayışın ötesine geçmeyi amaçlıyor.

  • Künye: Serhat Celâl Birdal – Bir Başka Devrim: Türkiye Sol Hareketinde Arzu, İdeoloji, Politika (1960-1980), İletişim Yayınları, siyaset, 259 sayfa, 2020

Félix Guattari – Moleküler Devrim (2020)

Félix Guattari’nin 1977 yılında yayımladığı ‘Moleküler Devrim’, 68’in açtığı yeni yollar üzerine derinlemesine ve enfes bir sorgulama.

68’in kadınlar, göçmenler, deliler, güvencesizler, çocuklar ve eşcinseller gibi farklı gruplara ne gibi öznellik olanaklarını getirdiğini tartışan Guattari, bunun yanı sıra, aynı dönemde inşa edilen yeni despotik iktidarların 68’in mirasını nasıl tehdit ettiğini de irdeliyor.

Kitaptan birkaç alıntı:

“Ekonomik sömürü ile cinsel sömürü birbirinden ayrı düşünülemez. Burjuvazi ve bürokrasi ancak cinsiyetler, yaş sınıfları ve ırklar arasındaki ayrımcılığa, davranışların kodlanmasına, kastların katmanlaşmasına yaslanarak iktidarlarını sürdürebilirler. Bu aynı ayrımcılıkların ve katmanlaşmaların militanlarca yeniden üretilmesi işçi hareketinin ve devrimci hareketin günümüzdeki kemikleşmesinin asıl temelini oluşturur.”

“Halkın gerçek arzularını dinlemek, en başta kişinin kendisinin ve en yakınındakilerin arzularını dinleyebiliyor olmasını gerektirir. Bu, daha büyük ölçekteki sınıf mücadelelerine ancak arzu mücadelelerinden sonra geçmek gerektiği anlamına asla gelmez. Tersine, bunlar arasındaki her kesişme sınıf mücadelelerine yadsınamaz bir güç katacaktır.”

“Kapitalizmin temellerinden biri olan cinsel yabancılaşma toplumsal bedenin erillik odağında kutuplaşmasını gerektirir, kadın bedeni ise göz dikilen bir nesneye, metaya, ancak suçluluk duygusu içinde ve sistemin bütün çarklarına (evlilik, aile, çalışma vb.) boyun eğerek erişilebilen bir yeryurda dönüşür.”

“Tıpkı emek güçlerinin sömürülmesine rağmen dünyanın gerçekliğiyle gerçek bir ilişki kurmayı başaran emekçiler gibi, kadınlar da, maruz kaldıkları cinsel sömürüye rağmen, arzuyla gerçek bir ilişkiyi sürdürmeyi başarırlar. Ve bu ilişkiyi esasen beden düzeyinde yaşarlar. Nasıl ki burjuvazi ekonomik düzlemde proletarya olmadan bir hiçse, erkekler de böyle bir “dişil-oluşa” erişemezlerse beden düzleminde çok da bir şey olamazlar.”

  • Künye: Félix Guattari – Moleküler Devrim, çeviren: Işık Ergüden, Otonom Yayıncılık, felsefe, 506 sayfa, 2020

Onur Eylül Kara – Yapabileceğimizi Yapmak (2019)

❝‘Minör siyaset’ bizden, gündeliğimizden, olduğumuz halden, akışın kendisinden yükselen bir siyaset ya da yaşam etiği öneriyor.❞

Onur Eylül Kara da, bu noktadan yola çıkıyor ve Spinoza, Nietzsche, Deleuze ve Guattari’nin düşünce hattından yararlanarak Türkiye açısından minör siyasetin imkânlarını tartışıyor.

Siyaset bilimi ya da felsefesi, siyasal ilişkileri çoğunlukla tahakküm ilişkileri içinde tanımlar.

Klasik ve modern dönem siyaset düşüncesinde de hâkim olan bu anlayışı, Foucault ve Deleuze gibi çağdaş düşünürler, disiplin ve kontrol gibi olguların toplum içindeki rolüne dikkat çeken yeni “minör” bakış açılarını geliştirerek ve siyaseti yalnızca “tahakküm” bağlamına yerleştiren anlayışı yapısöküme uğratarak dönüştürdüler.

Kara da, yaşamın farklı alanlarında minör oluşumlar, eylemlilikler ve pratiklerin var olduğunu, bunların yalnızca siyasetle “ilgili” değil, aynı zamanda ve bizzat siyasal olduklarını belirtiyor.

Yazara göre, bu minör siyasal eylemlilik ve pratikler, siyaset biliminde ve felsefesinde ya da “siyasal” olan insanların ve toplulukların gözünde hak ettikleri yeri bulamamışlardır.

  • Künye: Onur Eylül Kara – Yapabileceğimizi Yapmak: Minör Siyaset ve Türkiye Örneği, İletişim Yayınları, siyaset, 295 sayfa, 2019

Peter Sloterdijk – Yeniçağın Kötü Çocukları (2018)

Peter Sloderdijk’ın, insanlığın ilerleme mefhumunun karamsar bir tablosunu çizdiği ‘Yeniçağın Kötü Çocukları’, tarihte iz bırakmış kimi isimlerin yapıp ettikleri üzerinden ilerliyor.

Sloterdijk bunu yaparken, insanlığın ilerleme dürtüsünün kaynağının ne olduğu ve tarihsel sürecin özgürlüğü beraberinde getirip getirmeyeceği gibi önemli soru ve sorunlara yanıt arıyor.

Bu bağlamda, Madame de Pompadour, Napoleon, İsa, Deleuze, Guattari, Çernişevskiy ve Stalin gibi tarihe geçmiş isimlerin izini süren Sloterdijk, modernitede gelenek bağlarının koptuğu ve nesiller arası alışverişin zayıfladığı günümüzde, tarih ve ilerlemenin ne anlama geldiği üzerine derinlemesine düşünüyor.

‘Yeniçağın Kötü Çocukları’ karamsar olduğu kadar gerçekçi ve dolayısıyla hakiki bir sorgulama.

  • Künye: Peter Sloterdijk – Yeniçağın Kötü Çocukları, çeviren: Şeyda Öztürk, Edebi Şeyler Yayınları, siyaset, 408 sayfa, 2018

Douglas Spencer – Neoliberalizmin Mimarlığı (2018)

Kimi mimar ve mimarlık kuramcıları, kendilerini mimarlığa yeni ve özgürleştirici bir yön kazandıran birer öncü gibi göstermek amacıyla Deleuze ve Guattari’ye ait kavramsal sözdağarcığını nasıl suistimal ediyor?

Başka bir deyişle Zaha Hadid, Patrik Schumacher, Rem Koolhaas ve Greg Lynn Spencer gibi bugün mimarlık alanının şöhretli isimlerinin ortaya koydukları, özünde neoliberal düşünceyle nasıl bir ortaklık kurdu?

Şehircilik tarihi ve kuramı ile mimarlık üzerine uzun yıllardır ders vermekte olan Douglas Spencer bu önemli çalışmasında, çağdaş mimarlıktaki egemen düşünce ve uygulamaların neoliberal yönetim teknikleriyle nasıl bir ittifak kurduğunu gözler önüne seriyor.

Spencer, “mimari Deleuze’cülük”ün hem yazılı söylemini yakın bir okumaya tabi tutuyor, hem de inşa edilmiş projelerini analiz ederek aslında bunların, özgürleştirici olmak şöyle dursun, neoliberal özneleştirme gündemine alet olduğunu ortaya koyuyor.

Kitap bunun yanı sıra, mimarlıkta post-eleştirel ve “projeci” görüşün gelişimini ve bunun hayata geçirilmesi için mimarlık kuramına nasıl yeni bir biçim ve amaç kazandırıldığını ele alıyor.

Ayrıca mimarlıkta kendiliğinden organizasyona, karmaşıklığa ve oluşuma ilişkin genel modeller üzerinde, özellikle de bunların neoliberalizme ait “hakikat oyunları”nın inşasında nasıl rol oynadığı üzerinde duruyor.

Spencer, buna ilaveten, son zamanlarda mimarlık söylemine hâkim olan duygulanım kuramlarını eleştirel bir bakışla ele alarak, yapılı çevreyle ilgili dolayımsız ve post-linguistik deneyimlerin olumlanmasını sorguluyor.

Spencer, aynı zamanda, Foucault’nun izinden giderek “öznelliğin üretimi” dediği mesele bağlamında, neoliberalizmin verimli bir iktidar ve denetim modeli ve aracı olarak işleyişini anlamaya ve ortaya sermeye çalışıyor; neoliberalizmi, kapitalizmin hiç değişmeyen asli “doğasının” gem vurulamayan aşırı bir dışavurumu gibi sunmaktansa, bir iktisadi düşünce ekolü olarak kavramaya çalışıyor.

Bu minvalde hem Foucault’nun “Biyopolitikanın Doğuşu” üzerine derslerini, hem de daha yakın zamanlarda bu dersler üzerinden çalışmalarını geliştiren Christian Laval, Pierre Dardot ve Philip Mirowski gibi yazarların yazılarını esas alan Spencer, Zaha Hadid Architects, Foreign Office Architects, Rem Koolhaas/OMA gibi önemli mimari projeleri bu bağlamda analiz ediyor.

  • Künye: Douglas Spencer – Neoliberalizmin Mimarlığı: Çağdaş Mimarlığın Denetim ve İtaat Aracına Dönüşme Süreci, çeviri: Akın Terzi, İletişim Yayınları, mimari, 304 sayfa, 2018

Kolektif – Göçebe Düşünmek (2014)

Gilles Deleuze felsefesinin sınırlarında gezinen, düşünürün belli başlı kavramlarını serimleyen makaleler.

Kitapta, Deleuze’den yola çıkılarak irdelenen kimi konular şöyle:

  • Yaratıcılık ve öznellik,
  • Aşkınlık, aşkınsallık ve içkinlik,
  • Deleuze’un anti-Hegelciliği,
  • Organlı/organsız toplum,
  • Deleuze ve Guattari’de postkolonyalizm,
  • Bilim ve siyasetin yöntemsel birliği,
  • Temsil’den Kaçış’a minör siyaset,
  • Deleuze’un sinema kuramı,
  • Deleuze’un şizo-ensest kavramı,
  • Minör edebiyat…

Kitabın bir diğer artısı ise, tümüyle Türkçe telif bir eser oluşu.

  • Künye: Kolektif – Göçebe Düşünmek, hazırlayan: Ahmet Murat Aykaç ve Mustafa Demirtaş, Metis Yayınları