Max Weber – Temel Sosyoloji Kavramları (2025)

Max Weber’in ‘Temel Sosyoloji Kavramları’ (‘Soziologische Grundbegriffe’) adlı eseri, sosyolojinin temel kavramlarını ve metodolojik yaklaşımlarını sistematik bir şekilde ele alan klasik bir çalışma. Weber, bu eserinde, sosyolojik analizin nesnesini “sosyal eylem” olarak tanımlar ve sosyal eylemi, bireylerin öznel anlamlar yükleyerek gerçekleştirdikleri ve diğerlerinin davranışlarını hesaba katarak yönlendirdikleri davranışlar olarak açıklar. Weber, sosyal eylemin farklı türlerini (amaçsal-rasyonel, değer-rasyonel, duygusal ve geleneksel eylem) analiz ederek, sosyolojik araştırmanın bu anlamları anlamaya ve yorumlamaya yönelik olması gerektiğini savunur.

Weber, sosyolojinin temel kavramlarından biri olan “sosyal ilişki”yi, birden fazla bireyin karşılıklı olarak birbirlerinin davranışlarına öznel anlamlar atfettiği ve bu anlamlar çerçevesinde eylemlerini yönlendirdiği bir durum olarak tanımlar. Weber, sosyal ilişkilerin farklı biçimlerini (örneğin, çıkar ilişkileri, otorite ilişkileri, dayanışma ilişkileri) inceler ve bu ilişkilerin toplumsal yapıların oluşumundaki rolünü vurgular. Ayrıca, Weber, “otorite” kavramını da detaylı bir şekilde ele alır ve geleneksel otorite, karizmatik otorite ve rasyonel-yasal otorite olmak üzere üç farklı otorite tipini ayırt eder. Bu otorite tiplerinin, toplumsal düzenin ve siyasi yapıların anlaşılmasındaki önemini açıklar.

Kitap, Weber’in sosyolojik metodolojisine dair temel ilkeleri de içerir. Weber, sosyolojinin ampirik verilere dayanması gerektiğini ancak aynı zamanda bu verilerin “anlayıcı sosyoloji” (verstehende Soziologie) yaklaşımıyla yorumlanması gerektiğini savunur. Ona göre, sosyolojik açıklama hem nedensel ilişkileri ortaya koymalı hem de sosyal eylemlerin öznel anlamlarını anlamaya çalışmalıdır. Bu eseri, Weber’in sosyolojik düşüncesinin temelini oluşturan kavramları ve metodolojik yaklaşımları anlamak için vazgeçilmez bir kaynak.

  • Künye: Max Weber – Temel Sosyoloji Kavramları, çeviren: Mustafa Tüzel, Can Yayınları, sosyoloji, 96 sayfa, 2025

Peter Sloterdijk – 20. Yüzyılda Ne Oldu? (2023)

Çağdaş düşünür Peter Sloterdijk, önceki yüzyılın bizlere miras bıraktığı yükleri, öğretileri ve umutları farklı perspektiflerden irdeliyor.

Okurlarını ters köşeye yatırmayı seven yazar, insanlık tarihine savaş, kıyım ve devrimleriyle damgasını vuran aşırı yüklü bu yüzyılı alışıldık tarihsel ya da ideolojik bakış açılarıyla ele almaz; çünkü kendi deyişiyle olaylara ve ideolojilere odaklanarak 20. yüzyılı anlamak olası değildir.

Sloterdijk’a göre 20. yüzyılın baskın motifi, hakikati burada ve şimdi dolaysızca harekete geçirme iradesi olarak kendini gösteren şeydir.

Geçmiş yüzyılı anlamak için ekonomiden felsefeye tüm alanlarda tümden yeni yaklaşımlara gereksinim olduğunu öne süren Sloterdijk; ‘20. Yüzyılda Ne Oldu?’ ile okurları Antroposen’in anlamı, insanların evcilleştirilmesi, denizin önemi, küreselleşmenin felsefi veçheleri gibi bir dizi ilgili konunun yanı sıra Derrida ve Heidegger’in siyaseti üzerine de yeniden düşünmeye davet ediyor.

  • Künye: Peter Sloterdijk – 20. Yüzyılda Ne Oldu?, çeviren: Mustafa Tüzel, Tellekt Kitap, siyaset, 280 sayfa, 2023

Peter Sloterdijk – Nietzsche’nin Beşinci “İncil”i (2022)

Bugün, 2000 yılında, fiziksel ölümünün yüzüncü yıldönümünde; kendisinden sonra diye tarihlenmeleri gerekeceğini öne sürdüğü bin yılların birincisinin başında, Nietzsche hakkında nasıl konuşmalıyız?

Tüm yaşamı boyunca ait olduğu ve oradan yazarlık ününün sonsuzluğuna atladığı yüzyılın kendisi gibi, acılarıyla ve büyüklüğüyle karşımızda durduğunu mu söylemeliyiz?

Kendisinin bir insan değil, bir dinamit olduğuna ilişkin kendi yargısını mı paylaşmalıyız?

“Etki-tarihi”nin dikkat çekiciliğini; henüz hiçbir yazarın seçkinciliği böylesine vurgulamadığını ve bayağılığı üzerine çekmediğini bir kez daha mı öne çıkarmalıyız?

Nietzsche’yle birlikte narsisizm döneminin başladığı ve bu dönemin kendini önce “kitlelerin ayaklanması” ve daha sonra kolektivist “büyük politika” ve nihayetinde global pazarın diktatörlüğü olarak gösterdiği tanısını mı koymalıyız?

Nietzsche’yle birlikte akademik felsefe tarihinin sona erdiğini ve düşünmenin sanat tarihinin başladığını mı kabul etmeliyiz?

Yoksa yorum yapmaktan kaçınıp Nietzsche’yi okumalı ve hep yeniden okumalı mıyız?

Nietzsche, 13 Şubat 1883’te, Rapallo’dan, Chemnitz’deki yayıncısı Ernst Schmeitzner’e yazdığı bir mektupta ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt’ kitabını, “bu bir ‘edebi eser’ ya da beşinci bir ‘İncil’ ya da henüz bir adı bulunmayan bir şey: Uzun süredir verdiğim ürünlerin en ciddisi hem de en neşelisi ve herkese hitap ediyor” sözleriyle bildiriyordu.

Peter Sloterdijk’ın Nietzsche’nin yüzüncü ölüm yıldönümünde yaptığı bir konuşmasını barındıran bu kitap, Nietzsche felsefesinin temelindeki çelişkilere odaklanıyor.

Öte yandan ‘Nietzsche’nin Beşinci “İncil”i’, Nietzsche’nin yıllar içinde nasıl markalaştırıldığına ve Nietzsche’nin kendisini bir markaya nasıl dönüştürdüğüne bakıyor.

‘Böyle Buyurdu Zerdüşt’ aracılığıyla duyurulan bir marka.

Sloterdijk, kendini övmenin ve kendini onaylamanın kısa bir tarihini, övünmenin evrimini ve bir felsefi marka olarak Nietzsche’ye özgün bir yaklaşım sunuyor.

  • Künye: Peter Sloterdijk – Nietzsche’nin Beşinci “İncil”i: İyi Haberin Düzeltilmesi Üzerine, çeviren: Mustafa Tüzel, Ayrıntı Yayınları, felsefe, 80 sayfa, 2022

Jürgen Osterhammel – Dönüşen Dünya (2022)

Harika haber:

Jürgen Osterhammel’in tam 1564 sayfalık klasikleşmiş yapıtı ‘Dönüşen Dünya’, Mustafa Tüzel’in usta işi çevirisiyle şimdi Türkçede.

Kitap, 19. yüzyılda dünyayı kökten dönüştüren ve etkileri günümüze dek uzanan dinamikleri kapsamlı şekilde irdeliyor.

Kitap, tarihçiler kadar, tarihe ve siyasete ilgi duyan okurlar için de vazgeçilmez bir kaynak olmaya aday.

Alışılmış Batı-merkezci ve kronolojik bakışları çok aşan, okuyucuyu hem zaman ve uzam içinde, hem de farklı temalar arasında küresel bir yolculuğa, sözcüğün tam anlamıyla “devriâlem”e çıkaran çalışmasında Osterhammel, “Uzun 19. Yüzyıl” boyunca dünyanın şeklini değiştiren ve etkileri günümüze dek uzanan dinamikleri, iç içe geçen karmaşık süreçleri ele alırken, 19. yüzyılın ulus-devlet kavramıyla neredeyse özdeşleştirilmesi türünden pek çok ezberi de bozuyor.

Latin Amerika’dan Çin’e, “Vahşi Batı”dan Osmanlı İmparatorluğu’na, Avrupa’dan Ortadoğu’ya uçsuz bucaksız bir coğrafyada “küresel” bir bakışla dolaşan Osterhammel; insanın doğayla ilişkisinde yaşanan değişim, devrimler, endüstri devriminin dünyayı dönüştürmesi, modern şehirlerin yükselişi, yaşam standartlarındaki değişim, devlet, emek dünyası, göçler, kölecilik ve kaldırılması gibi pek çok tema etrafında dünya çapındaki yakınsamaları ve farklılaşmaları, kesişme noktalarını ve yol ayrımlarını zengin bir karşılaştırmalı perspektiften gözlerimizin önüne seriyor.

Kimilerinin haklı olarak “19. yüzyılın Braudel’i” olarak tanımladığı Osterhammel’den vazgeçilmez bir başvuru kaynağı.

  • Künye: Jürgen Osterhammel – Dönüşen Dünya: Küresel 19. Yüzyıl Tarihi, çeviren: Mustafa Tüzel, İş Kültür Yayınları, tarih, 1564 sayfa, 2022

Walter Benjamin – Çocuklar, Gençlik ve Eğitim Üzerine (2021)

Walter Benjamin, gençlik hareketi, burjuva ve proleter çocuk eğitimi, oyun ve oyuncak, pedagoji ve gençlikle deneyim arasındaki zıtlığı sıklıkla irdelemişti.

Bu derleme ise, Benjamin’in bu konularda yazdığı çok değerli makalelerini bir araya getiriyor.

Düşünür burada, çocukların öğrenme becerilerinden çeşitli eğitim yöntemlerinin çocuklar üzerinde yarattığı etkilere, oyuncakla kurdukları ilişkiden oynama biçimlerine dek çocukların gençliğe ulaşırken izlediği yolu adım adım takip ediyor.

Bunun yanı sıra, gençlik hareketlerini, üniversiteleri ve üniversitelilerin hayatlarını, gençliğin deneyimle etkileşimini ve toplumun gençlikte yarattığı yeni yönelimleri de sıklıkla irdeliyor.

Çalışma, yazarın koleksiyonundan seçilmiş fotoğraflarla da zenginleştirilmiş.

  • Künye: Walter Benjamin – Çocuklar, Gençlik ve Eğitim Üzerine, çeviren: Mustafa Tüzel, Alfa Yayınları, eğitim, 152 sayfa, 2021

Elias Canetti – Davalar: Franz Kafka Hakkında (2021)

Büyük yazar Elias Canetti, Kafka’yı kendisine o kadar yakın görüyordu ki, Stockholm’e Nobel ödülünü almaya giderken, aslında “Kafka’ya eşlik ettiğini” belirtmişti.

Bu kitap ise, Canetti’nin Kafka üzerine notlarını, yazılarını ve konuşmalarını bir araya getirmesiyle çok değerli.

Canetti Vakfı’nın görevlendirmesiyle Susanne Lüdemann ve Kristian Wachinger tarafından yayıma hazırlanan çalışma, Canetti’nin “Öteki Dava” denemesinin yanı sıra, denemenin yazılmasından önceki 1946–1966 yıllarında, deneme üzerinde çalıştığı 1967–68 yıllarında ve daha sonraki 1969–1994 yıllarında yazdığı notlar yer alıyor.

Kitapta ayrıca Canetti’nin 1948 yılında Bryanston Summer School’da verdiği “Proust, Kafka Konferansı” ve 10 Mayıs 1980’de, kendisine verilen Johann Peter Hebel Ödülünün töreninde yaptığı “Hebel ve Kafka” başlıklı konuşma da yer alıyor.

Canetti, Kafka ile ilk kez, 1930/31 kışında, tek romanı ‘Körleşme’ üzerinde çalışırken, Viyana’daki Lanyi kitabevinde karşılaştığı ‘Dönüşüm’ ve ‘Açlık Sanatçısı’nı okuyarak tanıştı.

Canetti’nin, ‘Körleşme’nin sonraki akışı üzerinde etkili olduklarını itiraf ettiği bu iki öyküyü okuması, Kafka’yla ömür boyu süren ve izleri bu kitapta toplanan tartışmasının başlangıcına işaret ediyor.

Kitap, Canetti’nin Kafka’ya ilişkin düşüncelerini sunduğu gibi, kendi hayatından ilginç ayrıntılar da barındırıyor.

  • Künye: Elias Canetti – Davalar: Franz Kafka Hakkında, çeviren: Mustafa Tüzel, Ayrıntı Yayınları, inceleme, 384 sayfa, 2021

Hans Belting – Sanat Tarihinin Sonu (2020)

Modernizmin ve tarihin sonunun ilan edilişi, tarihsel kültürümüze yön veren imge olarak sanat tarihini nasıl etkiledi?

Ortaçağ ve Rönesans sanatının yanı sıra, çağdaş sanat ve imge teorisi üzerine yaptığı çalışmalarla bildiğimiz sanat tarihçisi Hans Belting, bu soruya çarpıcı yanıtlar veriyor.

Belting, modernliğin, tarihin ve nihayet insanın sonunun ilan edildiği çağdaş zamanlarda, modernlikten beri sanata yön vermiş olan “sanat tarihi”nin de sona erdiğini savunuyor.

Yazara göre bu, sanatın ya da sanatla ilgilenen bilimin sona ermesi anlamında değil, fakat sanatta ve sanat tarihi söyleminde yerleşmiş bir geleneğin bittiğine işaret ediyor.

Sanat tarihinin kurduğu çerçeveye sığamayan çağdaş sanatın sonunda onu parçaladığını öne süren Belting, günümüzde sanat üzerine düşünmek ve yazmak için yeni bir yaklaşıma ihtiyaç olduğunu savunuyor.

Bilhassa İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa ve Amerika’da modernizm ve avangardın seyrini izleyerek çağdaş sanattaki gelişmelerin kökenlerini ve sonuçlarını irdeleyen Belting, yüksek/düşük kültür ayrımı, sanat eleştirisi karşısında sanat tarihi, modernizmin sanat tarihinde icat edilişi gibi konuları tartışıyor.

  • Künye: Hans Belting – Sanat Tarihinin Sonu: Modernizmden Sonra Sanat Tarihi, çeviren: Mustafa Tüzel, İletişim Yayınları, sanat tarihi, 343 sayfa, 2020

Franz Martin Wimmer – Kültürlerarası Felsefe (2009)

Franz Martin Wimmer, harika çalışması ‘Kültürlerarası Felsefe’de, felsefeye, kültürlerarası perspektiften bir giriş yapıyor.

İlk olarak, “felsefe” kavramını netleştirmeye girişen Wimmer; felsefeyi bilim, sanat ve din gibi öteki zihinsel yaratımlardan ayırıyor.

Wimmer ardından, felsefenin Çin, Hint, Yunan, Batı, Afrika ve Latin Amerika gibi birçok toplumda ve kültürde gelişimini, felsefenin tarihle ilişkisini ve yabancı bir düşünceyle diyaloga girmenin neden elzem olduğunu tartışıyor.

Yazar buradan hareketle, felsefede kültürlerarası bir perspektifin neden haklı, hatta vazgeçilmez olduğu üzerine derinlemesine düşünüyor.

  • Künye: Franz Martin Wimmer – Kültürlerarası Felsefe, çeviren: Mustafa Tüzel, İş Kültür Yayınları, felsefe, 254 sayfa

Friedrich Engels – Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni (2019)

Friedrich Engels’in ‘Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’, ilk kez 1884 yılında basılmıştı.

Kitap hem materyalist tarih yöntemini ustaca kullanması hem de insanlığın soy, aile, kabile ve devlete uzanan macerasını bilimsel yönleriyle irdeleyen ilk bilimsel eserlerden olmasıyla bugün tam bir klasik.

Engels çalışmasında, Amerikalı öncü antropolog Lewis H. Morgan’ın barbarlık ve uygarlık alanında yapmış olduğu araştırmalarından edindiği çığır acıcı veriler ile Karl Marx’ın bu konulardaki fikirlerini rehber ediniyor.

Öte yandan Marx’ın da, Morgan’ın çalışmalarından çıkardığı geniş bir eleştirel özeti de bulunuyor.

Engels, çalışmasında bu notlardan da yararlanarak bir nevi Marx’ın vasiyetini yerine getirmiş oluyor.

  • Künye: Friedrich Engels – Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, çeviren: Mustafa Tüzel, İş Kültür Yayınları, antropoloji, 236 sayfa, 2019

Jürgen Habermas – Sosyal Bilimlerin Mantığı Üzerine (2018)

Jürgen Habermas’ın sosyal bilimlerin felsefesi alanında klasikleşmiş yapıtı ‘Sosyal Bilimlerin Mantığı Üzerine’, yeni baskısıyla raflardaki yerini aldı.

Sosyal bilimlerin doğası ve yöntemleri üzerine derinlemesine düşünen Habermas, pozitivizmden yorumbilgisine, sosyolbilimsel işlevselcilikten bilgi kuramına ve tarih felsefesine pek çok konuyu tartışıyor.

Kitapta,

  • Doğal bilimler ile sosyal bilimler arasındaki geleneksel ayrımın ne olduğu,
  • Sosyal eylemin karakteristikleri,
  • Toplumsal gereklilik açısından dil teorisinin göndermeleri,
  • Yorumbilimin doğası, işlevi ve sınıflamaları,
  • İşlevselcilik ve sistem teorilerinin güçlü ve zayıf yönleri,
  • Karl Popper’ın sosyal bilimler felsefesine bakışı,
  • Ve bunun gibi ilgi çekici konular ele alınıyor.

Habermas’ın çalışması, bu alanda çalışanlar için rehber nitelikte bir eser olmaya devam ediyor.

  • Künye: Jürgen Habermas – Sosyal Bilimlerin Mantığı Üzerine, Alfa Yayınları, felsefe, 668 sayfa, 2018