Bernard Williams – Hakikat ve Hakikatlilik (2006)

  • HAKİKAT VE HAKİKATLİLİK, Bernard Williams, çeviren: Ertürk Demirel, Ayrıntı Yayınları, sosyoloji, 350 sayfa

Bernard Williams’ın ‘Hakikat ve Hakikatlilik’ isimli bu çalışması, düşünsel yaşamda hakikat kavramının merkezi önemiyle, ilgilenen bir kitap. Williams çalışmasını, modernitede hakikate karşı gösterilen iki tutum üzerine inşa ediyor. Bunlardan biri, hakikate duyulan inanç, diğeriyse bu inanca karşı duyulan şüphe. Williams, çağımızda bu ikili yaklaşım arasındaki gerilime dikkat çekerek, gerilimin salt felsefi bir ayrıntı olmadığını, büyük bir öneme haiz siyasî ve etik sonuçlara uzandığını savunuyor. Williams söz konusu gerilimden hareket ederek, hakikate niçin ihtiyaç duyulduğunu, hakikatin soykütüğünü izleyerek irdeliyor.

Norbert Gstrein – Öldürme Sanatı (2006)

  • ÖLDÜRME SANATI, Norbert Gstrein, çeviren: Ogün Duman, Can Yayınları, roman, 268 sayfa

Norbert Gstrein ‘Öldürme Sanatı’nı, 1999 yılında Saraybosna’da öldürülen Stern muhabiri Gabriel Grüner’e ithaf etmiş. Gstrein’ın bu romanı, yakın dönemin çok trajik bir savaşını, Yugoslavya’yı parçalanmaya götüren savaşı hikâye ediyor. Romanın kahramanı olan Alman savaş muhabiri, artık haritalardan silinen Yugoslavya’da varoluş nedenini, ahlaki konumunu sorgular hale gelmiştir. Savaşta gözlemci olmanın nesnel olmakla aynı anlama gelmediği ve  hatta tarafsız kalmanın mümkün bile olamayacağı, romanın omurgasını oluşturan başlıca temalar. Türkiyeli okuyucuların ‘İngiltere Yılları’ isimli romanıyla tanıdığı Avusturyalı yazar Gstrein’dan savaş gerçeğine odaklanan bir eser.

Michel de Montaigne – Denemeler (2006)

  • DENEMELER, Michel de Montaigne, çeviren: Engin Sunar, Say Yayınları, deneme, 493 sayfa

Denemenin babası Michel de Montaigne’in elimizdeki kitabı, onun denemelerinin birinci kitabını oluşturuyor. Montaigne, sadece denemenin babası olması yönüyle değil, Ortaçağ karanlığına ışık tutan, hümanist kültürün evriminde etkili rol oynamış, Avrupa kültürü ve düşüncesinin gelişmesinde en az Sokrates kadar etkili olmuş bir isim. Bunun yanı sıra düşünürün, gerçeklik peşindeki insanın sonsuz serüvenine yer veriyor olması, insan aklının yetersizliğini sergilemeye çalışacak kadar alçakgönüllü ve zeki olması, özgün bir üsluba sahip oluşu, sonu gelmez ayrıntı düşkünlüğü ve yaşama sanatına verdiği değer, kendisini ve metinlerini ilgi çekici kılan başlıca unsurlardan birkaçı.

Dilek Tunalı – Batıdan Doğuya, Hollywood’dan Yeşilçam’a Melodram (2006)

  • BATIDAN DOĞUYA, HOLLYWOOD’DAN YEŞİLÇAM’A MELODRAM, Dilek Tunalı, Aşina Kitaplar, tiyatro, 319 sayfa

Dilek Tunalı’nın ‘Batıdan Doğuya, Hollywood’dan Yeşilçam’a Melodram’ isimli elimizdeki kitabı, temel olarak, Türkiye tarihinin en çok film çekilmiş bir dönemine, Yeşilçam’ın 1960’lı yıllarına odaklanıyor. Dilek bu dönemdeki belli başlı filmleri merkeze alarak; ayrıca kültürel antropoloji, tarih, kimlik, zihniyet ve yaratıcılık gibi kavramları da yedeğine alarak melodrama bakıyor. Batı’nın zihinsel, kültürel ve toplumsal gelişimiyle yakından ilgili olan melodram, Hollywood sineması ve üçüncü dünya ülkelerinin sinemalarını derinden etkilemiş bir tarz. Dilek’in kitabı, melodram kültürüne ve antropolojisine ilgi duyanlara önerilir.

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski – Netoçka Nezvanova (2006)

  • NETOÇKA NEZVANOVA, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, çeviren: Ergin Altay, İletişim Yayınları, roman, 217 sayfa

‘Netoçka Nezvanova’, Dostoyevski’nin ilk roman denemesiydi. Fakat yazar, 1849’da Sibirya’ya sürgün edilince roman yarıda kalmış, yazar sürgünden döndükten sonra da hiçbir zaman bu romanını tamamlayamamıştı. Romanın baş kahramanı Netoçka’nın, çilekeş annesi ile deliliğin sınırında, başarısız bir müzisyen olan babası arasında başlayan acılı hayat hikâyesi, Dostoyevski’nin sürgün sonrası yazacağı büyük romanlarının habercisi olarak öne çıkıyor. Zira derin insani acı, aşağılanma, çılgınlık, günah ve kefaret gibi buradaki temalar, Dostoyevski tarzının başat unsurlarını oluşturur. ‘Netoçka Nezvanova’, Dostoyevski düşünüldüğünde, tamamlanmamış bir roman değildir. Çünkü gerçekte eksik değildir. Kitabın sonsözünün de, en ünlü Dostoyevski uzmanlarından biri olan Konstantin Mochulsky tarafından kaleme alındığını da belirtelim.

Ömer Naci Soykan – Wittgenstein: Yaşamı-Felsefesi-Yapıtları (2006)

  • WITTGENSTEIN: YAŞAMI-FELSEFESİ-YAPITLARI, Ömer Naci Soykan, MVT Yayıncılık, felsefe, 507 sayfa

Ömer Naci Soykan’ın ‘Wittgenstein’ı, yirminci yüzyılın en önemli felsefi aktörlerinden Ludwig Wittgenstein’a odaklanan çok yönlü bir çalışma. Soykan, Wittgenstein felsefesinin temel kavram ve sorunlarına değindikten sonra, filozofun yaşamını özetliyor; ayrıca ölümünden sonraki etkilere, hakkında dile getirilmiş yorumlara ve bir Wittgenstein bibliyografyasına yer veriyor. Çalışmanın son bölümü, kitabın belkemiğini oluşturan Wittgenstein’dan seçme çeviri metinlere yer veriyor. Bu çeviri metinler, filozofun felsefesine kavramaya yardımcı olmalarıyla dikkate değer. Wittgenstein hakkında temel ve yardımcı okuma metinleri arayanlara önerilir.

Metin Altıok – Bir Acıya Kiracı (2006)

  • BİR ACIYA KİRACI, Metin Altıok, Kırmızı Yayınları, şiir, 447 sayfa

 

 

‘Bir Acıya Kiracı’, “Kendi göğünü arayan” bir şair olan ve Madımak’ta hayatını kaybeden Metin Altıok’un bütün şiirlerinden oluşuyor. Ölümünün ardından Altıok’tan geriye onlarca kitap, yüzlerce şiir kaldı. Elimizdeki kitap bu yönüyle, şairden geriye kalanların bir kısmını bir araya getirmesiyle, kuşkusuz değerli bir yadigar. Altıok’un ‘Yalnızlığın Buzdan Ayı’ isimli şiiri şöyle: “Islanmış taşlığında suskun bir bekleyişin / Yutar yalnızlığın buzdan ayını, / Akşam sefaları içinde karanlık gözlerin. / Döker çiçeğini sararan rengiyle, / Yaralı bir aşkla seğiren derin. / Ve aklın seni sürgüne gönderir / Yüzüne iğreti gelen isminle, / En yalnız köşesine donmuş yüreğinin.”

Hasan Baran – Hidayet Çağı (2006)

  • HİDAYET ÇAĞI, Hasan Baran, Gri Yayın, din, 316 sayfa

Hidayet Çağı ya da diğer adıyla ahir zaman, İslamiyet tarihinde Mehdi’nin vazifeli olduğu dönemin adı. Mehdi, Hz. Muhammed’in kendi ailesinden olup, ahir zamanda geleceğini müjdelediği ‘Mübarek Zat’a Allah’ın verdiği isim. Bu inanışa göre, Mehdi, hidayetin unutulduğu dönemde yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolmuş iken, yeryüzünü yeniden hidayet ve adalet ile dolduracaktır. Devrin imamı olması hasebiyle Araplara ve Arap olmayan herkese hükmedecek, onun devrinde Hz. İsa Deccal’i öldürecektir. Baran çalışmasında, hidayet çağı inanışının ve inanışın baş aktörü Mehdi’nin izini sürüyor; onun Kuran, ayet ve hadisler gibi, İslamiyet’in başlıca kaynaklarındaki anlatımlarının izini sürüyor.

Rinaldo Marmara – İstanbul Latin Cemaati ve Kilisesi (2006)

  • İSTANBUL LATİN CEMAATİ VE KİLİSESİ, Rinaldo Marmara, çeviren: Saadet Özen, Kitap Yayınevi, tarih, 261 sayfa

Rinaldo Marmara’nın ‘İstanbul Latin Cemaati ve Kilisesi’ isimli bu çalışması, adı geçen cemaatin Bizans İmparatorluğu’ndan günümüze kadar olan tarihine odaklanıyor. Bizans döneminde Konstantinopolis’te yaşayan ve büyük çoğunluğu Cenevizli olan Latinler, Galata’nın anahtarını sunarak Fatih’in hakimiyetine boyun eğmişlerdi. Latinler, İmparatorluğun azınlık tebaasından ya da reayadan sayılarak Osmanlı Latin Cemaati’ni oluşturdular. Bunlar, kapitülasyonlara tabi olan yabancı Latinler veya diğer adıyla Levantenlerdi. İstanbul Vatikan Temsilciliği resmi tarihçisi olan Rinaldo Marmara’nın bu çalışması, bir kurum, şehir ve dinler tarihi bireşimi yapmasıyla önemli.

Eugenia Popescu-Judetz – Adakale (2006)

  • ADAKALE, Eugenia Popescu-Judetz, yayına hazırlayan: Bülent Aksoy, çeviren: Aysun Kıran ve Olcay Yıldırım, Pan Yayıncılık, folklor, 143 sayfa

Tuna nehri üzerinde bulunan Adakale, beş yüzyıl boyunca Osmanlı’nın karakolu oldu ve gümrük görevi gördü. Türkler Adakale’ye 15. yüzyılda, Rumeli’nin fethiyle beraber yerleştiler ve 1967 yılına, Çavuşesku ile Tito, Tuna’ya bir baraj yapmak için anlaşıncaya kadar, ada nüfusunun çoğunluğunu oluşturdular. Baraj yapıldı ve korkulan gerçekleşti: Adakale sular altında kaldı. Türk müziğinin kaynakları konusunda yaptığı çalışmalarıyla bilinen Eugenia Popescu-Judetz’in elimizdeki çalışması, 1970 yılında tamamıyla yok olan adanın halk kültürünü araştırıyor. Böylece yok olan Adakale’den geriye kalan kültür, bu çalışmayla belleğe alınmış oldu.