Shashi Tharoor – Utanç İmparatorluğu (2023)

İngiliz İmparatorluğu’nun “iyiliğin gücü” olduğu tezine acımasız eleştiriler getiren ve bu tezi alaşağı eden bir çalışma.

Shashi Tharoor, İngilizlerin Hindistan’da geçirdikleri iki yüzyılda yaptıkları korkunçlukları gözler önüne seriyor.

On sekizinci yüzyılda tek başına Hindistan’ın dünya ekonomisindeki payı Avrupa’nın tamamı kadar büyüktü.

Fakat iki asırlık İngiliz idaresinin ardından, 1947’ye gelindiğinde bu oran altı kat azaldı.

Sömürgecilik süresince İngiliz İmparatorluğu kendisine baş kaldıran kim varsa acımasızca bastırdı, silahsız protestocuları kurşuna dizdi, ırkçılığı kurumsallaştırdı ve milyonlarca insanın açlıktan ölmesine neden oldu.

İngiliz emperyalizmi kendisini aydın bir despot olarak tanıtıp idaresi altındakileri medenîleştirdiği iddiasında bulunsa da Tharoor, demiryollarından hukukun üstünlüğüne kadar bütün sözde sömürgecilik “hediyelerinin” yalnızca Britanya çıkarları için tasarlandığını ortaya koyarak aydınlanmacı despotizm mitini parçalıyor.

Eser, “İngilizler Hindistan’da Ne Yaptı?” sorusunu merkeze alarak İngilizlerin yükselişi ile Hindistan’ın çöküşü arasındaki paralelliği her veçhesiyle ortaya koyuyor.

30 yıl boyunca Birleşmiş Milletler’de çalışmış ve Genel Sekreter Yardımcılığı da yapmış olan Tharoor, ‘Utanç İmparatorluğu’nda İngiliz sömürgeciliğini cesurca değerlendirip keskin bir dille eleştirerek, Britanya’nın Hindistan mirasının ne denli kirli olduğunu gözler önüne seriyor.

  • Künye: Shashi Tharoor – Utanç İmparatorluğu: İngilizler Hindistan’da Ne Yaptı?, çeviren: Yusuf Selman İnanç, Kronik Kitap, tarih, 304 sayfa, 2023

M. Taner Gören – Sağlığın Ölümü (2023)

Bu kitap, makine mühendisi olacakken tesadüfen doktor olmuş, doktorluğu çok sevmiş, hekimliği severek uygulamış, bildiklerini öğrencilerine severek öğretmeye çalışmış bir hekimin feryadı.

Hekimin muayene için gelen hastası ile yaptığı konuşmaya tıp dilinde “anamnez alma” ve ardından iznini alarak hastayı muayene etmeye başlaması işlemine de “fizik muayene” adı verilir.

Son yıllarda sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi ve hastanın bir müşteri gibi görülmesinin ardından hastalıkların tanımlanmasında bu iki önemli yöntemin yerine ileri teknolojilerin ürünü ve oldukça pahalı laboratuvar tetkiklerinin konulması hekimlerin tanı koymakta zorlanmasına, hastalarla sürekli karşı karşıya gelmesine sebep olmaktadır.

Sanıldığının aksine, bilgisayar teknolojisine dayalı hiçbir ileri teşhis yöntemi anamnez ve fizik muayenenin yerini alabilmiş değildir.

Yazar, hastalarına zaman ayırmanın, anamnez almak ve yeterli fizik muayene yapmanın hekimler açısından bir etik gereklilik olduğunu düşünüyor.

Kitapta yer alan anılar ve gerçek hayat hikâyeleri, sağlık sisteminin geldiği yerin sorgulanması ve hastaların müşteri olarak görülmesinin vahameti üzerine bizi düşünmeye davet ediyor.

  • Künye: M. Taner Gören – Sağlığın Ölümü, Ayrıntı Yayınları, sağlık, 256 sayfa, 2023

Gilles Deleuze – İktidar (2023)

Gilles Deleuze, Vincennes Üniversitesi’nde Foucault üzerine verdiği derslere 1985 yılının sonuna doğru, ona göre Foucault’nun düşüncesinin üç temel ekseninden ilki olan “bilgi”den başlamıştı.

Derslerin 1986 yılının başına denk gelen bu ikinci kısmında ise, Deleuze ikinci eksen olan “iktidar”ın düşünce ve pratikteki süreksizlikler, dolambaçlar, kırılmalar, çarpışmalar, geri dönüşler, sıçrayışlarla kıvrımlanmış olan bir haritasını sunuyor.

  • Künye: Gilles Deleuze – İktidar: Foucault Üzerine Dersler 7 Ocak – 15 Nisan 1986, çeviren: Sinem Özer ve Münevver Çelik, Otonom Yayıncılık, felsefe, 488 sayfa, 2023

Charles White – İstanbul’da Üç Yıl (2023)

Charles White (1793-1861) Eton Koleji’nden 1805’te mezun olduktan sonra orduya katıldı.

1830-31 arasında Belçika kralının seçimi konusunda Britanya’yı temsil eden Lord Ponsoby’nin sekreterliğini yaptı.

Lord Ponsoby’nin 1832’de Britanya’nın Osmanlı İmparatorluğu elçiliğine atanması White’ın Osmanlı İmparatorluğu ve İstanbul’a ilgi duymasına neden oldu.

Ponsoby’nin elçiliğinin son yılı olan 1841’de İstanbul’a gelerek 1844’e kadar kentte kaldı.

‘Three Years in Constantinople; or, Domestic Manners of the Turks in 1844 -1845’, ‘İstanbul’da Üç Yıl; veya, Türklerin Örf ve Adetleri’ adlı kitabı bu uzun ikameti sırasında edindiği bilgi ve izlenimlerin ürünüdür.

Charles White üç ciltlik bu dev eserinin ilk cildinde pazarlar ve çarşılar, kayıklar ve kayıkçılar, balıklar, balık avcılığı ve balık pazarları, hastaneler, elçiliklere tanınan himaye hakkı, esnaf birlikleri, loncalar, vakıflar, selatin camileri, cami malları, kurukahveciler, manavlar, bahçeler ve bahçıvanlık, kandiller ve şenlikler gibi konuları işlerken halk arasında dolaşan söylenti ve efsaneleri aktarmayı da ihmal etmiyor.

White böyle bir eseri yazma ihtiyacını neden duyduğunu birçok Batılı seyyahın eserlerinden söz ederek şöyle aktarıyor: “… sözünü ettiğimiz bu yazarların çalışmaları Osmanlı payitahtındaki yaygın örf ve âdetlere pek az ışık tutmaktadır… Öte yandan modern seyahatname yazarlarının aktardıkları bilgilerin nerdeyse tümü ya romantizm sınırına dayanan bir üslupla ya da öylesine abartılı ve göz boyar biçimde anlatılmıştır ki, yabancıları aydınlatmaktan çok onları yanıltır. Dolayısıyla İstanbul’a gelen yabancıların çoğu, yerel âdetlerin nerelerden kaynaklandığı, anlamları ve tam olarak ne oldukları konusunda tam bir cehalet içindedir; kitaplardan ya da onlara yardımcı olanlardan doğru açıklamalar alamadıkları için de geldikleri gibi giderler, ama bir farkla; alelacele yaptıkları gözlemler ve edindikleri yanlış bilgilerden ötürü ve Türk halkının savunulması mümkün olmayan zaaflarıyla iyi nitelikleri arasında hiçbir ayırım yapmadıkları için çoğu kez farklı siyasal çıkarlar ve dini antipatilerin körüklediği geçmişten gelen önyargılara yeni yanlış anlamalar ekleyerek ayrılırlar.”

  • Künye: Charles White – İstanbul’da Üç Yıl, 1.Cilt: Türklerin Örf ve Âdetleri, 1841-1844, çeviren: Zeynep Rona, Kitap Yayınevi, seyahatname, 248 sayfa, 2023

William von Hippel – Toplumsal Sıçrama (2023)

Yalan söylemek, bizi besin zincirinin zirvesine taşımakla kalmadı, aynı zamanda bizi bugün olduğumuz yere de getirdi.

William von Hippel, modern insanın davranışlarının evrimsel kökenleri üzerine usta işi bir eserle karşımızda.

İnsan bir çelişkiler yumağıdır: Hedeflerimize ulaşmak için canla başla çalışırız ama çabalarımız meyvesini verdiğinde mutluluğumuz kısa sürer.

Dostlarımızın hayatta başarılı olmalarını isteriz ama çok başarılı olduklarında onları kıskanırız.

Yalan söylemeyi kötüler, yalancıyı ayıplarız ama ne kendimize ne de başkalarına yalan söylemekten çekiniriz.

Bu tutarsızlıklara bakınca, insanlığın bugünlere gelebilmiş olması bir mucize gibi görünebilir.

Oysa yapılan son bilimsel çalışmalar bu çelişkilerin insanlığın evriminde hayati bir rol oynadığını gösteriyor.

Uzak atalarımız ağaçlardan düzlüklere inmek zorunda kaldıklarında zihinlerinin çalışma şekli de sonsuza dek değişti.

Başkalarının düşüncelerini tahmin etmeyi, yarınları düşünmeyi ve yalan söylemeyi de öğrendiler.

Bu gezegendeki yerimizi sonsuza dek değiştirecek tamamen yeni bir zekâ türü yaratarak, fiziksel beceri yerine ekip çalışmasına ve toplumsallığa öncelik verdiler.

Tanınmış sosyal psikolog William von Hippel, bu kitapta, uzak geçmişte evrimimize yön vermiş olayların bugünkü hayatımızı nasıl şekillendirdiğini açıklıyor.

Kendi yalanlarımıza neden inandığımızı, neden mutluluk peşinde koştuğumuzu, şöhret ve servetin neden mutluluk kadar mutsuzluk da getirdiğini izah ediyor.

Bizi biz yapan, mutlu eden şeylerin bilgisini hayatımızı iyileştirmek için nasıl kullanacağımıza dair yeni ipuçlarıyla, türümüze yeni ve kışkırtıcı bir bakış sunuyor.

  • Künye: William von Hippel – Toplumsal Sıçrama: Bizi Biz Yapan ve Mutlu Eden Şeylerin Yeni Evrimsel Bilimi, çeviren: Ekrem Berkay Ersöz, Fol Kitap, bilim, 304 sayfa, 2023

Edward Said – Seçme Eserler (2023)

Edward Said, tanık olduğu olaylara alışılmışın ve anaakımın dışında, titiz, bilimsel ve polemikçi bir tavırla yaklaşan sıra dışı bir entelektüel.

Ölümünün yarattığı boşluğa rağmen, eserleriyle ve politik tutumuyla bugünün tartışmalarına ışık tutmaya devam ediyor.

Said’in kariyerindeki 40 yıllık dönemin ürünlerini kapsayan ‘Seçme Eserler’, onun entelektüel yolculuğunu, ilham aldığı kaynakları ve ilgi alanının genişliğini keşfetmek için eşi bulunmaz bir fırsat.

‘Seçme Eserler’, Said’in eserlerindeki temel tartışma noktalarını ve metinleri kapsıyor.

Yazarın yaşamöyküsü ile akademik faaliyetleri arasındaki ilişkinin bütünlüklü bir biçimde takip edilebileceği bir izleği okurlara sunuyor.

Böylece Said’in erken dönem esinlenmelerinden Sarkiyatçılık’a ve oradan ömrünün son döneminde kaleme aldıklarına uzanan, ayaklarını edebiyat ve kültür eleştirisinin oluşturduğu bir köprü kuruluyor.

‘Seçme Eserler’, hem Said ile yeni tanışacaklar hem Said okurları hem de onun düşünsel mirası üzerine çalışanlar için çok önemli bir kaynak.

  • Künye: Edward Said – Seçme Eserler (1966-2006), editör: Moustafa Bayoumi ve Andrew Rubin, çeviren: Aslı Önal, Ayrıntı Yayınları, inceleme, 576 sayfa, 2023

Jack Zipes – Grimmlerin Mirası (2023)

On sekizinci yüzyılın sonlarında Almanya’da dünyaya gelen Grimm Kardeşler, Jacob ve Wilhelm, çeşitli Alman lehçelerindeki masalları köy köy, kasaba kasaba gezerek derlemiş ve Alman dilinin tüm inceliklerine hâkim olan iki dilbilimci olarak, bu dile büyük katkılarda bulunmuşlardı.

Derledikleri masalları ‘Kinder-und Hausmarchen’ (Çocuk ve Ev Masalları) adı altında yayımlayan Grimmler, yetişkinleri hedef alan masallarının zaman içinde çocuk masallarına dönüşmesini, dünyanın tüm ülkelerinde tanınıyor olmalarını ve masallarının özellikle Amerika tarafından sahiplenilip Disneyleştirilmesini hiç beklemiyorlardı muhakkak.

‘Grimmlerin Mirası’, “Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler”den “Uyuyan Güzel”e, “Hansel ile Gretel”den “Parmak Çocuk”a, “Kırmızı Başlıklı Kız”dan “Bremen Mızıkacıları”na kadar hepimizin çocukken dinlediği, okuduğu ve izlediği masalların kaynağına dönüp, onlara giden parıltılı dünyanın kapılarını ardına kadar açıyor.

  • Künye: Jack Zipes – Grimmlerin Mirası: Grimmlerin Halk Hikâyeleri ve Peri Masallarının Büyüsü, çeviren: Nuray Önoğlu, Alfa Yayınları, inceleme, 468 sayfa, 2023

Ilya Budraitskis – Rusya’da Sol (2023)

Rusya’nın önde gelen siyasi yorumcularından biri olan Ilya Budraitskis, şu anda Rusya’da hüküm süren serbest piyasa ideolojisi ile postmodern milliyetçiliğin garip bileşimini irdeliyor ve Rus solunun Sovyet sonrası evrimini anlatıyor.

Kremlin’in jeopolitik fantezilerinin can alıcı noktalarının ve çelişkilerinin keskin bir dille anlatıldığı bu kitapta saldırgan Soğuk Savaş söylemlerinin yeniden canlandırılışına ve Putin rejiminin yönüne dair ipuçları aktarılıyor.

Budraitskis, Kruşçev’in Thaw döneminden Gorbaçov’un perestroykasına kadar alternatif bir Marksist ve sosyalist düşünce geleneğinin haritasını çıkarıyor, SSCB’nin muhalif solunun unutulmuş tarihini yeniden inşa ederek bu anlamda paha biçilmez bir katkı sunuyor.

Liberallerin hâkim olduğu entelijansiya içinde Sovyet döneminin bütünüyle kınanması ile Komünist Parti yönetimine yönelik kapsamlı bir nostalji arasındaki çıkmazdan potansiyel bir çıkış yolu sunuyor ve solun keşfetmesi için yeni yollar öneriyor.

  • Künye: Ilya Budraitskis – Rusya’da Sol: Muhalifler Arasındaki Muhalifler, çeviren: Aydın Çavdar, Ayrıntı Yayınları, siyaset, 240 sayfa, 2023

Avner Wishnitzer – Gece Çökerken (2023)

On sekizinci yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nda gündüz vakti gerçekleştirmesi pek de mümkün olmayan iktisada, suça, siyasete, cinselliğe, ibadete ve serbest zamana dair uğraşlar hakkında özgün bir çalışma.

Avner Wishnitzer, gözden kaybolmaya çalışanların yalnızca toplumsal ya da dinî açıdan marjinal olanlar değil, hegemonya bizzat kendisi olduğunu da gösteriyor, ayrıca, devletin bugün de olduğu gibi alkol tüketiminden ve fuhuştan alınan vergilerden doğrudan yararlandığını ortaya koyuyor.

  • Osmanlı’nın izbe sokaklarına saptığımızda sokakta kimleri görmeyiz ki?
  • İsyan hazırlığında olan yeniçerileri mi, hırsızları mı, sokak köpeklerini mi, işret âlemlerinin müdavimlerini mi?
  • Gece sokakta yürüyenler karanlığın perdesi altında gözlerden ırak kalabilirdi, peki ya kulaklardan?

Padişahın, deliksiz bir uykunun sadece ihtimaline sahip olabildiği gecede, yapay ışıkların nazarından, kolektif dikizden kaçan başka bir Osmanlı nizamı kurulurdu.

Herkesin bilip de sustuğu, sadece karanlıkta kol gezen başka bir âlemdi bu.

Gündüzün muktedir ve makbulü, yerini gecenin kendi muvazenesine bırakır, hiyerarşiler değişir, gözlerden uzak olmanın özgürlüğü, görememenin korkusuyla bir araya gelirdi.

Deliksiz uykunun imkânını ancak sokaktakiler belirlerdi.

Başta İstanbul olmak üzere, 18. yüzyılın Osmanlı kentlerinde karanlık, gölge ve ışık farklı iktidar ilişkilerini, var olma biçimlerini ve gündelik hayatı belirleyen, görül(e)meyen ama hissedilen sınırlardı.

Görülmek veya görülmemek ait olunan sınıfa göre lüks veya tehlike unsuru olabilirdi.

Bu kitabın yazarı, bu iki ihtimalin bağlama göre padişahtan sokak serserisine, evinde derin uykusuna dalan mazbut mahallelilerden bekâr odalarının sakinlerine nasıl değiştiğini bizlere gösteriyor.

Ayrıca, çeşitli arşiv kaynakları ve zengin edebî metinlerle farklı toplumsal grupların karanlık deneyimlerine bir nevi “ışık tutuyor”.

  • Künye: Avner Wishnitzer – Gece Çökerken: Osmanlı’da Gece Hayatı, çeviren: Can Gümüş İspir, Fol Kitap, tarih, 448 sayfa, 2023