Stanley Lane-Poole – Orta Çağ’da İslam Egemenliğinde Hindistan (2025)

Stanley Lane-Poole’un bu eseri, 712 ile 1764 yılları arasında Müslüman yönetimi altındaki Hindistan’ın siyasi, sosyal ve kültürel tarihini kapsamlı bir şekilde ele alıyor.

Kitap, İslam’ın Hindistan’a girişini ve yayılma süreçlerini detaylı bir şekilde incelerken, Müslüman yönetimlerin Hindistan’ın sosyal ve kültürel dokusu üzerindeki etkilerini de mercek altına alıyor.

Delhi Sultanlığı ve Moğol İmparatorluğu gibi önemli hanedanlıkların yükselişi, düşüşü ve Hindistan’daki siyasete etkileri inceleniyor.

Kültürel etkileşimler de kitabın önemli bir konusu. İslam ve Hindu kültürlerinin etkileşimi, sanat, mimari, edebiyat ve bilim alanlarındaki gelişmeler kitapta detaylı bir şekilde yer alıyor.

Hindistan’ın ekonomik yapısı, ticaret yolları, sosyal sınıflar ve günlük hayat gibi konulara da değiniliyor.

Lane-Poole, çalışmasında Arapça ve Farsça kaynakları kullanarak dönemi daha iyi anlamamızı sağlıyor.

Kitap, siyasi olaylardan kültürel etkileşimlere kadar geniş bir yelpazede bilgi sunarak okuyuculara zengin bir tarihsel deneyim sunuyor.

Özetle, bu kitap Müslüman yönetimi altındaki Hindistan’ın karmaşık ve zengin tarihini anlamak için önemli bir kaynak. Hem tarihçiler hem de Hindistan tarihi meraklıları için değerli bir eser.

  • Künye: Stanley Lane-Poole – Orta Çağ’da İslam Egemenliğinde Hindistan: Gazneliler, Gurlular, Delhi Sultanlığı ve Babürlüler, çeviren: Ekin Duru, Say Yayınları, tarih, 344 sayfa, 2025

Denis Lawton, Peter Gordon – Batı Eğitim Düşüncesi Tarihi (2025)

‘Batı Eğitim Düşüncesi Tarihi’, batı dünyasında eğitim düşüncesinin tarihsel gelişimini kapsamlı bir şekilde inceleyen önemli bir çalışma.

Kitap, eğitim felsefesi ve tarihine ilgi duyan araştırmacılar, öğrenciler ve eğitimciler için değerli bir kaynak niteliğinde.

Kitap, Antik Yunan’dan günümüze kadar batı eğitim düşüncesinin tüm önemli dönemlerini ve akımlarını kapsar.

Her bir dönem ve düşünürün eğitim anlayışı, felsefi temelleri ve tarihsel bağlamı detaylı bir şekilde inceliyor.

Yazarlar, sadece düşünürlerin fikirlerini sunmakla kalmaz, aynı zamanda bu fikirlerin tarihsel ve toplumsal etkilerini de eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirir.

Kitap, günümüz eğitim sistemleri ve tartışmalarıyla da bağlantılar kurarak, okurların konuya daha yakından bakabilmelerini sağlar.

Kitapta ele alınan başlıca konular:

Antik Yunan Eğitimi: Sokrates, Platon ve Aristoteles gibi düşünürlerin eğitim anlayışları ve bu anlayışların batı eğitim düşüncesine etkileri.

Orta Çağ Eğitimi: Kilise’nin eğitim üzerindeki etkisi, skolastik felsefe ve üniversitelerin ortaya çıkışı.

Rönesans ve Reform Dönemleri: Humanizm, bireycilik ve sekülerleşmenin eğitim üzerindeki etkileri.

Aydınlanma Çağı: Akılcılık, deneyimcilik ve eğitimde eşitlik arayışları.

On Dokuzuncu ve Yirminci Yüzyıl Eğitim Düşünceleri: Progresivizm, pragmatizm ve eleştirel pedagoji gibi modern eğitim akımları.

  • Künye: Denis Lawton, Peter Gordon – Batı Eğitim Düşüncesi Tarihi, çeviren: Özgür Atakan, Nika Yayınevi, eğitim, 342 sayfa, 2025

İlyas Tunç – Ne çok gelecek, ne az zaman (2025)

‘Ne çok gelecek, ne az zaman’, savunmasız insanlara yapılan katliamlara ilişkin.

İlyas Tunç, insanlığın karanlık yüzünü mercek altına alarak, yirminci yüzyılın kanlı sayfalarını gözler önüne seriyor. Siyasi, etnik veya dini gerekçelerle işlenen sayısız cinayet, katliam ve kırımı, Tunç’un kaleminde yeniden canlanıyor.

Birçoğumuzun bilmediği veya unuttuğu bu olaylar, devletlerin ve ideolojilerin acımasız yüzünü gözler önüne sererek, tarihin karanlık köşelerini aydınlatıyor.

Tunç’un çalışması, geçmişin yaralarını deşerek, geleceğe dair önemli sorular soruyor. Bu tür örgütlü şiddet eylemlerinin, günümüz dünyasını nasıl şekillendirdiğini ve geleceğimiz üzerinde nasıl bir etki bıraktığını sorguluyor.

Yazar, yaşadığımız çağda barış ve huzurun ne kadar kırılgan olduğunu hatırlatarak, insanlığın içine işlemiş olan şiddet eğilimlerine karşı mücadele etmenin önemini vurguluyor.

Bölgesel çatışmaların ve küresel bir savaş tehdidinin gölgesinde yaşadığımız bu dönemde, Tunç’un kitabı bize bir kez daha, uygarlığın içinde gizlenen barbarlığı ve ona karşı koyma gücümüzü hatırlatıyor.

Yazar, geçmişle yüzleşmenin, geleceğe dair umutlarımızı canlı tutmanın en önemli yolu olduğunu savunuyor. Zira geçmişteki hatalardan ders çıkararak, gelecekte benzer acıları yaşamamak için çaba göstermeliyiz.

Bu kitap, sadece tarih meraklıları için değil, aynı zamanda insanlık haliyle ilgilenen herkes için önemli bir kaynak niteliğinde.

  • Künye: İlyas Tunç – Ne çok gelecek, ne az zaman: Yirminci Yüzyıl Trajedileri, Metis Yayınları, inceleme, 248 sayfa, 2024

Murat Can Kabagöz – Kemalizmin Mâbedi (2025)

Murat Can Karaboz, Halkevlerinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında inkılapların halka intikalinde oynadığı rolü, resmi söylemlerle gündelik hayat arasındaki çelişkileri ortaya koyarak inceliyor.

Özellikle, Halkevlerinin kurulduğu bölgelerdeki sosyal, ekonomik ve coğrafi koşulların, inkılapların yerelde nasıl algılandığını ve uygulandığını anlamak için önemli bir anahtar olduğunu vurguluyor.

Bir resmî raporda (1935), “İslâm’ın camisi, Hıristiyan’ın kilisesi olduğu gibi Kemalist mezhebinin de Halkevleri bence birer mâbedidir” denmişti.

Halkevleri, Türkiye’de tek parti döneminde inkılâp rejiminin “halk terbiyesi” kurumu olarak kurulmuş, gündelik hayatın her alanına müdahale etmeyi amaçlamıştı.

Kabagöz, ‘Kemalizmin Mâbedi’nde, Halkevlerinin taşradaki gerçekliğinin manzaralarını sunuyor.

Halkevleri mekânlarını, eğitsel işlerden eğlenceye, müziğe, spora uzanan geniş faaliyet yelpazesini, aydınlarla ilgili çelişkileri, memur-halk ilişkilerini analiz ediyor.

Erken Cumhuriyet dönemi toplumsal gerçekliğinin, gündelik hayatının son derece ayrıntılı, canlı bir manzarası…

Kitaptan bir alıntı:

“Sonuçta Halkevleri yeteri kadar olmasa da çalışıyordu ve bu haliyle bile sıradan taşra hayatına bir değişiklik katmıştı. Ancak mevcut çalışmaları itibarıyla Halkevleri; akademik araştırmalar yapan birer enstitü, halkı ücretsiz muayene eden birer poliklinik; birer dershane, tiyatro veya konser salonuydu. Kurslar veya eğlenceli etkinlikler için insanlar Ev’e geliyor, sonra da gidiyordu. Evler henüz insanların birlikte vakit geçirdiği, ‘bir düşünür, bir duyar bir kütle’ haline geldiği bir kamusal alan olmaktan çok uzaktı.”

  • Künye: Murat Can Kabagöz – Kemalizmin Mâbedi: Halkevleri ve Gündelik Hayat, İletişim Yayınları, inceleme, 472 sayfa, 2024