Kolektif – Walter Benjamin’in Pasajlar’ında Gezintiler (2025)

‘Walter Benjamin’in Pasajlar’ında Gezintiler’, Benjamin’in yarım kalmış ama etkisi hiç azalmayan ‘Pasajlar Projesi’nden esinle yola çıkan düşünsel bir derleme. Bu kitap, yalnızca Benjamin’in fikirlerine bir saygı duruşu değil; aynı zamanda modernliğin labirentinde süren bir keşif denemesi olarak okunuyor. Benjamin’in 19. yüzyıl Paris’inde şekillenen pasajları, burada tarih, kültür, sanat ve kent deneyimiyle iç içe geçmiş çok katmanlı bir düşünme biçimine dönüşüyor. Pasajlar, modernliğin hem büyüsünü hem de kaygısını taşıyan ara mekânlar olarak, günümüz kentlerinin ruhuna da yansıyor.

Kitapta yer alan makaleler, Benjamin’in modernleşmeyi görme, gösterme ve temsil rejimleri üzerinden okuma biçimini bugünün sorularıyla yeniden buluşturuyor. Paris ve Beyoğlu pasajlarından flâneur figürüne, Baudelaire’in alegorik diliyle kentteki tekinsizliğe kadar uzanan bu metinler, modernliğin görsel, mekânsal ve duygusal katmanlarını çözümlüyor. Haussmann’ın Paris’ine yapılan müdahaleler, barikatlar ve ütopya tartışmaları, kent yaşamının estetik olduğu kadar politik bir alan olduğunu hatırlatıyor.

Serpil Kırel’in editörlüğündeki bu derleme, Benjamin’in “her pasajın kapısı aralıktır” düşüncesini rehber edinerek, okuru farklı dönemler, kavramlar ve mekânlar arasında dolaşmaya davet ediyor. Bu gezinti, yalnızca geçmişin izini sürmek değil, aynı zamanda bugünün şehirlerinde Benjamin’in duyarlılığını yeniden keşfetmek anlamına geliyor. ‘Walter Benjamin’in Pasajlar’ında Gezintiler’, modernliğin süreğen ritmini anlamak isteyen okurlar için bir tür entelektüel harita sunuyor; zamansız bir yürüyüşe çıkarıyor.

  • Künye: Kolektif – Walter Benjamin’in Pasajlar’ında Gezintiler, editör: Serpil Kırel, Minotor Kitap, felsefe, 328 sayfa, 2025

Katja Haustein – Kayıp Zamana Dair (2025)

Katja Haustein’in bu kitabı, fotoğrafın edebiyat, felsefe ve kültürle ilişkisini derinlemesine inceleyen disiplinlerarası bir çalışma. Haustein, fotoğrafın yalnızca bir temsil aracı değil, aynı zamanda kimliğin, belleğin ve duygunun (affect) kurucu bir unsuru olduğunu ileri sürüyor. ‘Kayıp Zamana Dair: Proust, Benjamın ve Barthes’ta Fotoğraf, Kimlik ve Duygulanım’ (‘Regarding Lost Time: Photography, Identity, and Affect in Proust, Benjamin, and Barthes’), özellikle üç büyük düşünür ve yazar üzerinden bu sorunsalı tartışıyor: Marcel Proust, Walter Benjamin ve Roland Barthes.

İlk bölümde, Proust’un “Kayıp Zamanın İzinde”si bağlamında fotoğrafın zamanı sabitleyen, kaybolanı yeniden çağıran ama aynı zamanda asla geri getirilemeyen bir anın melankolik izi olduğu vurgulanıyor. Haustein, Proust’un karakterleri ve anlatısı üzerinden fotoğrafın hem kişisel hatırlamanın hem de kaybın ifadesi olduğunu gösteriyor.

İkinci bölümde, Walter Benjamin’in fotoğraf üzerine yazıları ele alınıyor. Benjamin’in “aura” kavramı, teknik yeniden üretimin etkileri ve fotoğrafın tarihle kurduğu bağ merkeze alınıyor. Haustein, Benjamin’in fotoğrafı hem politik hem de estetik bir araç olarak düşündüğünü ve kimlik inşasında kolektif boyutun öne çıktığını belirtiyor.

Üçüncü bölümde, Roland Barthes’ın “Camera Lucida”sı üzerinden fotoğrafın kişisel ve duygusal etkisi tartışılıyor. Barthes’ın “punctum” kavramı, fotoğrafın seyircide yarattığı ani ve kişisel sarsıntıyı ifade ederken, Haustein bu kavramın kimlik ve aidiyetle nasıl ilişkilendiğini inceliyor.

Genel olarak kitap, fotoğrafın bireysel hafıza, toplumsal kimlik ve duygusal deneyim arasında nasıl bir köprü kurduğunu, kayıp ve hatırlama üzerinden şekillenen bir estetik ve varoluşsal alan sunduğunu savunuyor.

  • Künye: Katja Haustein – Kayıp Zamana Dair: Proust, Benjamın ve Barthes’ta Fotoğraf, Kimlik ve Duygulanım, çeviren: Sibel Erduman, Vakıfbank Kültür Yayınları, fotoğraf, 344 sayfa, 2025

Sibel Kiraz – Şiddetsiz Bir Tarihin Olanağı (2025)

Tarih ve şiddet, insanlık tarihi boyunca iç içe geçmiş kavramlar olarak karşımıza çıkar. Savaşların tarihi, aynı zamanda şiddetin de tarihidir. Bu durum, şiddetin ve tarihin özdeş olduğu, hatta tarihin şiddetin tarihi olduğu yanılgısını beraberinde getirmiştir. Ancak bu bakış açısı, Hannah Arendt ve Walter Benjamin gibi düşünürler tarafından sorgulanmıştır.

Arendt ve Benjamin, şiddetin tarihi tahrif ettiğini ve tarihin ancak şiddetsizliğin koşuluyla ortaya çıkabileceğini savunmuşlardır. Onlara göre, şiddet, düzenin içine nüfuz ederek kendini görünmez kılar ve bu nedenle de ancak çözümleyici bir yöntemle açığa çıkarılabilir. Bu iki düşünür, düzenin şiddetten arındırılmasının, tarih, siyaset ve hukukun da şiddetten arındırılmasıyla mümkün olacağını ileri sürmüşlerdir.

Sibel Kiraz, bu kitabında Arendt ve Benjamin’in şiddet eleştirilerini ve şiddetsiz tarih anlayışlarını karşılaştırmalı bir biçimde ele alarak tartışmaktadır. Yazar, bu tartışma ile şiddet olgusunun çözümlenmesine katkıda bulunmayı ve şiddetsizliğin olanağına ışık tutmayı amaçlamaktadır. Kiraz’a göre, şiddetten arındırılmış bir siyasetin, özgürlüğün, demokrasinin ve hukukun adalete yaklaşmasının olanağı, bu tartışmada yatmaktadır.

  • Künye: Sibel Kiraz – Şiddetsiz Bir Tarihin Olanağı: Arendt ve Benjamin, Nika Yayınevi, siyaset, 196 sayfa, 2025

Walter Benjamin, Theodor W. Adorno – Pasajlaşmalar (2025)

Bu kitap, Walter Benjamin ve Theodor W. Adorno arasındaki yoğun ve karmaşık entelektüel ilişkiyi belgeleyen bir mektup derlemesidir. Bu mektuplaşmalar, ilk kez Türkçede.

Kitap, Adorno ve Benjamin’in felsefe, edebiyat, sanat, kültür ve siyaset gibi geniş bir yelpazedeki konulara dair görüşlerini ve tartışmalarını ortaya koyuyor. Mektuplar, iki düşünürün birbirlerinin çalışmalarına yaptıkları eleştirileri, yorumları ve önerileri içeriyor. Bu yazışmalar, onların düşünce süreçlerini, entelektüel gelişimlerini ve birbirlerine olan etkilerini anlamak için benzersiz bir kaynak sunuyor.

Kitap, Adorno ve Benjamin’in özellikle önemli yapıtı “Pasajlar Projesi” eserinin minyatür bir modeli olarak tasarlayıp yazdığı “Baudelaire” yazıları oluşturmakta. Mektuplar, bu eserin kavramsal çerçevesinin nasıl şekillendiğini, hangi düşünsel etkileşimlerden beslendiğini ve hangi zorluklarla karşılaşıldığını gösteriyor. Adorno ve Benjamin’in mektupları, sadece entelektüel bir diyalog değil, aynı zamanda kişisel bir ilişkiyi de yansıtıyor. Onların birbirlerine duydukları saygı, hayranlık, eleştiri ve zaman zaman da hayal kırıklığı, mektupların satır aralarında hissediliyor. Kitap, iki düşünürün sürgün yılları, maddi sıkıntıları ve siyasi baskılar altında yaşadıkları zorlukları da gözler önüne seriyor.

Özetle bu kitap, Adorno ve Benjamin’in düşüncelerini ve birbirleriyle olan ilişkilerini anlamak için temel bir kaynak olarak kabul ediliyor. Kitap, 20. yüzyılın en önemli düşünürlerinden ikisinin entelektüel mirasına dair değerli bir bakış açısı sunuyor.

  • Künye: Walter Benjamin, Theodor W. Adorno – Pasajlaşmalar, çeviren: Suat Kemal Angı, Cem Yayınevi, mektup, 153 sayfa, 2025

Miriam Bratu Hansen – Sinema ve Deneyim (2025)

Miriam Bratu Hansen’in ‘Sinema ve Deneyim’ adlı kitabı, 20. yüzyılın en etkili düşünürlerinden üçünün -Siegfried Kracauer, Walter Benjamin ve Theodor W. Adorno- sinema üzerine geliştirdikleri düşünceleri derinlemesine inceliyor. Hansen, bu üç düşünürün sinemaya yaklaşımlarını, modern deneyim, algı, kitle kültürü ve sanatın rolü gibi geniş bir yelpazedeki kavramlar üzerinden analiz ediyor.

Kitap, sadece sinema teorisine değil, aynı zamanda modernite, kültür endüstrisi ve estetik üzerine yapılan tartışmalara da önemli katkılar sunuyor.

Hansen, Kracauer’in “kitle süsleri” kavramından Benjamin’in “teknik olarak yeniden üretilebilirlik çağında sanat eseri” tezi ve “aura” kavramına, Adorno’nun ise “kültür endüstrisi” eleştirisine kadar birçok önemli konuyu ele alıyor. Bu düşünürlerin sinemaya dair görüşlerini, kendi özgün düşünce sistemleri ve yaşadıkları dönemin sosyal ve politik koşulları bağlamında değerlendiriyor. Hansen, bu üç düşünürün sinemayı sadece bir eğlence aracı olarak değil, aynı zamanda modern toplumun ve bireyin deneyimini anlamak için önemli bir anahtar olarak gördüklerini vurguluyor.

Kitap, sinemanın modern deneyimi nasıl şekillendirdiğini, algı ve dikkatin nasıl değiştiğini, kitle kültürünün nasıl üretildiğini ve sanatın bu süreçteki rolünü anlamak için bu üç düşünürün sunduğu kavramsal çerçeveyi detaylı bir şekilde inceliyor. Hansen’in analizi, sinema teorisine yeni bir soluk getirirken, günümüzdeki dijital kültür ve görsel medya üzerine yapılan tartışmalara da ışık tutuyor.

“Sinema ve Deneyim’, sinemaya dair düşüncelerin sadece akademik bir ilgi alanı olmadığını, aynı zamanda modern dünyayı ve kendimizi anlamak için de önemli bir araç olduğunu gösteriyor.

  • Künye: Miriam Bratu Hansen – Sinema ve Deneyim: Kracauer, Benjamin, Adorno, çeviren: Salih Furkan Sevim, Vakıfbank Kültür Yayınları, sinema, 608 sayfa, 2025

Kolektif – Başkası ve Şiddet (2024)

Devletin kuruluşu bireyler için düzen ve güvenliği olanaklı kılsa da şiddetin tamamıyla ortadan kalkmasını sağlamadı.

Bugün uygar dünyayı tanımlarken siyasal referansımız genelde liberal ve parlamenter demokrasilerdir; siyasal olanın özünü ise ‘özgürlük’ ve ‘müzakere’ kavramları belirler.

Ancak demokrasiler de dâhil bütün rejimlerin siyasal alanını oluşturan ögeler içerisinde güç karşılaşmalarına ve çatışmalara tanık oluruz.

Hannah Arendt, 20. yüzyılın savaş ve devrimlerin, dolayısıyla şiddetin yüzyılı olduğunu ifade eder.

Felsefesinde özellikle şiddetin ve kötülüğün sıradanlaştırılmasına, günlük yaşamın olağan bir parçası olarak görülmesine itiraz eder.

Schmitt, siyasal olanın merkezine ‘gücü’ yerleştirir.

Ona göre bir halk kendini düşman olarak tanımlanan üzerinden tanımlar.

Walter Benjamin, hukuk ve adalet arasında kurduğu ilişki ile şiddeti mitik, ilahi ve mesiyanik tavır üzerinden okur.

Nazi kamplarında tutsak olmuş bir Yahudi olan Levinas, İkinci Dünya Savaşı sırasında yaratılan şiddet ve yaşatılan trajedinin temelinin ‘akıl’ ve ‘Ben’ merkezli Batı felsefe geleneğinde olduğunu öne sürer.

Ricouer’ün felsefesinde şiddet “Ahlaksal sorumluluğu taşıyan kimdir?” sorusu üzerinden ele alınır.

Derrida, yasanın gücü ile şiddet arasındaki ilişkiye odaklanır.

Bu kitap, Schmitt’ten Derrida’ya başkası ve şiddet kavramlarının felsefi serüvenini ele alıyor.

  • Künye: Kolektif – Başkası ve Şiddet, editör: Işıl Bayar Bravo, Hamdi Bravo, Fol Kitap, felsefe, 192 sayfa, 2024

Kolektif – Enkaz ve Parıltı (2023)

Mültecilerin çantasından, dilsiz deneyimlerden, sokakları geri isteyen politik mücadeleden, kent hakkı tanınmayanlardan, anayasal şiddetin ekonomi-politiğinden, paçavra toplayıcısı bilim insanlarından ve kötümser bir umudun yeşerteceği dünya inancından dem vuran bu derleme, bize Walter Benjamin’in çağdaş düşünce için önemini ve sahip olduğu epistemolojik ve metodolojik imkânlarını hatırlatıyor.

Fragmanlardan, montajlardan, alıntılardan ve şoklardan oluşan epistemolojisi ve oyalanmanın, düş görmenin, uyumanın ve uyanmanın imkânlarını kullanan metodolojisi, egemen bilim ve tarih anlayışının normallerine karşı mücadele eden her varoluşun bakışına da yârenlik edebilme potansiyelini haiz.

Aynı zamanda, ikilikleri bağdaştırmaktan ziyade aralığı kat eden, akademinin ve bilimin aralığından geçmeyi değil de onu tahriş etmeyi, süreklilik gibi görülen bu aralıktaki iktidar ilişkilerinin dönemeçlerini ve kopuşlarını fark eden, yani aralığı kendisine dert edinen ve onunla konuşan bir felsefenin imkânını da müjdeliyor.

İşte bu kitap, modernitenin iki’sine sığmamış bu düşünürün hem yaşamındaki hem de düşüncesindeki arada-kalmışlığıyla, bizi genişlemeye teşne disiplinlerarası bir çatlaktan içeriye buyur ediyor.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise şöyle: İlkay Özküralpli, Özgür Yaren, Ralph Buchenhorst, M. Ertan Kardeş, Leyla Bektaş Ata, Ulaş Karadağ, Meriç Kükrer ve Serhat Celal Birdal.

  • Künye: Kolektif – Enkaz ve Parıltı: Walter Benjamin ile Disiplinlerarası Bir Soruşturma, editör: İlkay Özküralpli ve Meriç Kükrer, Nika Yayınevi, inceleme, 188 sayfa, 2023

Wolfram Eilenberger – Büyücüler Çağı (2023)

Yaşam ve insan varoluşu hakkında yeni soruların sorulduğu, bazı fikirlerin ilk kez düşünüldüğü bir on yıl.

Uzun yıllar Philosophie Magazin dergisinin yayın yönetmenliğini yapan Wolfram Eilenberger; iki dünya savaşı arası dönemde 1920’lerin ruh halini, büyük belirsizliği, biten bir savaşın ardında bıraktığı tahribatı ve bir sonrakinin yaklaşan ayak seslerini, yükselen ekonomik krize karşın her şeye eşlik eden yaşam sevincini, eskinin yıkıldığı ama yeninin ne olduğunun da tam bilinemediği bir zaman aralığını dört büyük filozofun hayatı üzerinden anlatıyor.

Dünyaya çarpan bir göktaşı misali aniden ortaya çıkan ve Hannah Arendt’e olan aşkıyla kavrulan Martin Heidegger. Cambridge’deki herkes bir felsefe tanrısı olarak ona taparken taşrada ilkokul çocuklarına yoksulluk içinde ders vermeyi seçen, servetini reddetmiş bir milyarderin oğlu, büyük dâhi Ludwig Wittgenstein. Letonyalı bir anarşistle Capri’de yaşadığı aşkın bir devrimciye dönüştürdüğü Walter Benjamin.

Ve son olarak, ülkesini terk etmeden önce Hamburg’un burjuva mahallelerinde Nazi iktidarının ve Yahudi düşmanlığının yükselişine çıplak gözle tanık olan Ernst Cassirer.

Farklı kökenlerden, farklı dünya anlayışlarından gelip farklı bir geleceğe yelken açsalar da temelde peşine düştükleri soru aynıdır: İnsan nedir?

Eilenberger, bu dört aykırı filozofun yaşamlarında ve devrimci düşüncelerinde bugünkü dünyamızın kökenlerini görüyor.

1920’lere felsefe tarihi üzerinden bu bakış; aynı zamanda günümüz dünyasındaki benzer anlamsızlığa, tıkanmışlığa dair hem bir hatırlatma hem de bir ilham kaynağı.

Ama hepsinden önce büyüleyici bir okuma deneyimi.

  • Künye: Wolfram Eilenberger – Büyücüler Çağı: Felsefenin İhtişamlı On Yılı 1919-1929, çeviren: Ali Nalbant, Kolektif Kitap, felsefe, 376 sayfa, 2023

Walter Benjamin – Teknik Olarak Yeniden Üretilebilirlik Çağında Sanat Eseri (2023)

Walter Benjamin’in Paris’te sürgünde olduğu dönemde yazdığı ‘Teknik Olarak Yeniden Üretilebilirlik Çağında Sanat Eseri’ ilk olarak 1936’da kısaltılmış Fransızca çevirisiyle yayımlandı.

Benjamin’in “materyalizmin adına layık ilk sanat kuramı” olarak tanımladığı bu metin, 60’lı ve 70’li yıllarda yeniden keşfedildi.

80’lerden beri de modern kültür ve medya teorilerinin temel metinlerinden biri olarak kabul ediliyor.

Benjamin bu denemesinde, sanatın ve sanatın alımlanışının, özellikle fotoğraf ve filmin gelişimiyle kaçınılmaz olarak dönüşüm geçirdiğini, kitlesel yeniden üretim olanaklarının artmasıyla sanat eserinin “aura”sını, özgünlüğünü ve kültürel otoritesini yitirdiğini savunuyor.

Yeniden üretilebilirlik sayesinde oluşan kolektif estetik, bir yandan toplumsal özgürleşme yolunda gelişim olanağı sunarken diğer yandan faşizmin yükselişinden de anlaşılacağı gibi siyasetin güdümüne girme tehlikesini de içinde barındırıyor.

  • Künye: Walter Benjamin – Teknik Olarak Yeniden Üretilebilirlik Çağında Sanat Eseri, çeviren: Ogün Duman, Can Yayınları, sanat, 48 sayfa, 2023

Ülker Gökberk – Hafıza Kazısı (2023)

  • Bilge Karasu ile Walter Benjamin arasında bir bağ olabilir mi?
  • Birbirinden farklı ve uzak görünen bu iki isim arasında ortak noktalar var mıdır?
  • İkisini karşılaştırmak mümkün müdür?

‘Hafıza Kazısı’ Bilge Karasu’nun ‘Lağımlaranası ya da Beyoğlu’ başlığı altında toplanmış metinlerini Walter Benjamin’in ‘Bin Dokuz Yüzlerin Başında Berlin’de Çocukluk’ ve hafıza ile ilgili diğer metinleriyle birlikte okuyan ve Karasu’nun metinlerindeki tarihsel hafıza katmanlarını araştıran bir çalışma.

Ülker Gökberk kişisel olarak da tanımış olduğu Bilge Karasu’nun anlatılarında kurmacayla birlikte var olan gerçeklik parçalarını bulup çıkarmaya çalışırken ‘Lağımlaranası’nı kişisel ve kolektif hatıraların yansımış olabileceği bir Beyoğlu anlatısı olarak okuyor.

Gökberk “hafıza kazısını” bağlamına oturturken Benjamin’in yanı sıra Freud, Bergson, Ricoeur, Barthes gibi düşünürlerin geliştirdiği yaklaşımlardan yararlanıyor, bunlara ek olarak Türkiye’nin yakın tarihinde Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül Olayları gibi önemli konuları ele alıyor.

Walter Benjamin’le diyaloğa soktuğu Bilge Karasu’yu dünya edebiyatının bir parçası olarak yorumlayan ‘Hafıza Kazısı’, Karasu hakkındaki eleştirel yazına kapsamlı bir katkı.

  • Künye: Ülker Gökberk – Hafıza Kazısı: Bilge Karasu’nun İstanbul’u Walter Benjamin’in Berlin’i, çeviren: Kübra Kelebekoğlu, Metis Yayınları, inceleme, 2023