Stanley Wells – Shakespeare Nasıl Biriydi? (2025)

Stanley Wells’in bu eseri, William Shakespeare’in hayatını ve kariyerini, dönemin diğer önemli oyun yazarları ve tiyatrocularıyla olan ilişkileri çerçevesinde inceliyor. ‘Shakespeare Nasıl Biriydi?’ (‘Shakespeare and Co.: Christopher Marlowe, Thomas Dekker, Ben Jonson, Thomas Middleton, John Fletcher and the Other Players in His Story’), Shakespeare’in sadece tek başına bir dahi olmadığını, aynı zamanda canlı ve rekabetçi bir tiyatro ortamının içinde yetiştiğini ve bu ortamdaki diğer yetenekli isimlerle etkileşim içinde olduğunu vurguluyor. Kitap, Shakespeare’in çağdaşları olan Christopher Marlowe’un edebi dehasını, Ben Jonson’ın klasiklere olan bağlılığını, Thomas Dekker ve Thomas Middleton’ın popüler zevklere hitap eden oyunlarını ve John Fletcher’ın Shakespeare’in ölümünden sonra tiyatro dünyasındaki etkisini ayrıntılı bir şekilde ele alıyor.

Wells, bu oyun yazarlarının sadece Shakespeare’in rakipleri değil, aynı zamanda meslektaşları ve işbirlikçileri olduğunu da gösteriyor. Shakespeare’in bu isimlerden nasıl etkilendiğini, onlarla nasıl ortak projelerde yer aldığını ve onlara nasıl ilham verdiğini analiz ediyor. Kitap, dönemin tiyatro dünyasının sosyal ve ekonomik yapısını da gözler önüne seriyor, oyun yazarlarının patronlarla olan ilişkilerini, tiyatro şirketlerinin organizasyonunu ve oyunların sahnelenme koşullarını detaylı bir şekilde betimliyor. Wells, Shakespeare’in başarısının sadece edebi yeteneğine değil, aynı zamanda bu dinamik ve rekabetçi ortamda kendini kanıtlamasına ve doğru bağlantılar kurmasına da bağlı olduğunu savunuyor.

Kitap, Shakespeare’i sadece bir yazar olarak değil, aynı zamanda dönemin tiyatro dünyasının aktif bir üyesi olarak anlamak için önemli bir kaynak sunuyor. Çalışma, tiyatro tarihi, edebiyat tarihi ve biyografi alanlarına ilgi duyan okuyucular için değerli bilgiler sunuyor.

  • Künye: Stanley Wells – Shakespeare Nasıl Biriydi?, çeviren: Hamdi Koç, Koç Üniversitesi Yayınları, inceleme, 144 sayfa, 2025

Yervant Tolayan – Gavroşname (2025)

Yervant Tolayan’ın ‘Gavroşname’ adlı kitabı, 20. yüzyılın başlarında Osmanlı ve Türkiye Ermenilerinin tiyatro ve gazetecilik serüvenini anlatan önemli bir eser. Tolayan, bu kitabında, o dönemde İstanbul’da yaşayan Ermeniler ve Türkler arasındaki ilişkilere, özellikle tiyatrocuların ve gazetecilerin kültürel, sanatsal ve politik yaşamına odaklanıyor. Kitap, yazarın kendi anılarından ve gözlemlerinden oluşuyor ve dönemin sosyokültürel atmosferini canlı bir şekilde yansıtıyor.

Tolayan, kitabında, dönemin tiyatro ve gazetecilik dünyasında yer alan önemli isimleri, olayları ve anekdotları detaylı bir şekilde anlatmaktadır. Kitapta, Mardiros Mınakyan gibi ünlü tiyatrocuların yanı sıra, dönemin gazetecileri ve yazarları da yer almaktadır. Tolayan, bu kişilerin hayatlarını, çalışmalarını ve aralarındaki ilişkileri okuyucuya aktarırken, aynı zamanda dönemin toplumsal ve politik olaylarına da değinmektedir. Kitap, sadece tiyatro ve gazetecilik tarihine değil, aynı zamanda Osmanlı ve Türkiye Ermenilerinin tarihine de ışık tutmaktadır.

‘Gavroşname’, sadece bir anı kitabı değil, aynı zamanda bir dönemin sosyokültürel ve politik panoramasıdır. Tolayan, kitabında, dönemin çokkültürlü yapısını, insanların yaşam tarzlarını, geleneklerini ve inançlarını da anlatmaktadır. Kitap, okuyucuya, o dönemde İstanbul’da yaşayan Ermenilerin ve Türklerin nasıl bir arada yaşadıklarını, neler paylaştıklarını ve neler yaşadıklarını göstermektedir. Bu yönüyle, “Gavroşname”, sadece bir tiyatro ve gazetecilik tarihi kitabı değil, aynı zamanda bir toplumsal tarih kitabıdır.

  • Künye: Yervant Tolayan – Gavroşname: Osmanlı ve Türkiye Ermenilerinin Tiyatro ve Gazetecilik Serüveni, 1900-1935, çeviren: Solina Silahlı, Aras Yayıncılık, anı, 512 sayfa, 2025

Augusto Boal – Ezilenlerin Tiyatrosu ve Diğer Politik Poetikalar (2025)

Augusto Boal’ın ‘Ezilenlerin Tiyatrosu ve Diğer Politik Poetikalar’ (‘Teatro del Oprimido y otras poéticas políticas’) adlı kitabı, tiyatronun toplumsal değişim için bir araç olarak nasıl kullanılabileceğini inceleyen önemli bir eserdir. Boal, bu kitabında Ezilenlerin Tiyatrosu’nun temel prensiplerini ve uygulamalarını detaylı bir şekilde açıklar.

Kitapta ele alınan ana temalar şunlardır:

  • Ezilenlerin Tiyatrosu’nun Temel İlkeleri: Boal, tiyatronun pasif bir izleme etkinliği olmaktan çıkarılıp, aktif bir katılım ve değişim aracı haline getirilmesi gerektiğini savunur. Bu bağlamda, seyircilerin oyuna dahil olduğu ve kendi sorunlarını araştırdığı interaktif tiyatro teknikleri geliştirmiştir.
  • Forum Tiyatrosu: Bu teknik, seyircilerin bir oyundaki baskıcı bir durumu değiştirmek için sahneye çıkıp müdahale etmelerini içerir. Seyirciler, karakterlerin yerine geçerek alternatif çözümler önerir ve uygular.
  • Görünmez Tiyatro: Bu teknikte, tiyatrocular gerçek hayattaki mekanlarda (örneğin, bir otobüs veya restoran) önceden hazırlanmış senaryoları oynarlar. Amaç, insanların tepkilerini gözlemlemek ve toplumsal sorunlara dikkat çekmektir.
  • İmgeler Tiyatrosu: Bu teknik, insanların fiziksel imgeler ve heykeller aracılığıyla duygularını ve düşüncelerini ifade etmelerini sağlar. Katılımcılar, kendi bedenlerini kullanarak soyut kavramları somutlaştırır ve böylece iletişim kurar.
  • Politik Poetikalar: Boal, tiyatronun sadece bir eğlence aracı olmadığını, aynı zamanda politik bir eylem biçimi olduğunu vurgular. Tiyatro, baskıya karşı mücadele etmek, toplumsal farkındalık yaratmak ve değişim için harekete geçmek için güçlü bir araçtır.

‘Ezilenlerin Tiyatrosu ve Diğer Politik Poetikalar’, tiyatronun toplumsal değişimdeki potansiyelini keşfetmek isteyen herkes için önemli bir kaynaktır. Boal’ın bu eseri, tiyatronun sadece sahnedeki bir gösteri olmadığını, aynı zamanda hayatın içinde bir eylem biçimi olduğunu gösterir.

  • Künye: Augusto Boal – Ezilenlerin Tiyatrosu ve Diğer Politik Poetikalar, çeviren: Necdet Hasgül, Habitus Kitap, tiyatro, 240 sayfa, 2025

Zehra Aslan – Türkiye’de Modern Tiyatronun Gelişimi ve Türk Devlet Tiyatrosu (2024)

Türkiye’de tiyatro, özellikle II. Mahmut dönemiyle birlikte batılı anlamda bir sanat dalı olarak hayatımıza girdi.

Darülbedayi’nin kurulmasıyla da bu alanda önemli bir adım atıldı.

Cumhuriyet döneminde ise tiyatro, devletin kültür politikalarının merkezine oturdu.

Atatürk’ün de büyük önem verdiği tiyatro, halkı aydınlatmak ve milli birlik ve beraberliği sağlamak amacıyla kullanıldı.

Türk Devlet Tiyatrosu, bu dönemde kuruldu ve Türk tiyatrosunun lokomotifi haline geldi.

Devletin desteğiyle büyüyerek, Türk edebiyatından, tarihinden ve dünya klasiklerinden seçilen eserlerle geniş bir repertuvar oluşturdu.

Ancak, siyasi olaylar, özellikle askeri darbeler ve siyasi istikrarsızlıklar, tiyatronun özgürce ifade edilmesini engelledi.

Zehra Aslan’ın ‘Türkiye’de Modern Tiyatronun Gelişimi ve Türk Devlet Tiyatrosu’ adlı kitabı, bu süreçte tiyatronun yaşadığı değişimleri ve dönüşümleri detaylı bir şekilde inceliyor.

Kitap vesilesiyle, Türkiye’de modern tiyatronun doğuşu ve gelişmesinde atılan adımlardan başlanarak, tiyatroya dair ilkleri ve kuruluşundan günümüze faaliyetleri, iç düzeni, siyaset-yönetim ilişkisi, darbe ve olağanüstü dönemlerin yansımaları, siyasi müdahaleleri, içinden dışarıya yansıyan sorunları, yasal düzenlemeleriyle Cumhuriyet’in en büyük sanat kurumu olan Türk Devlet Tiyatrosunun tarihî yolculuğu izlenebilir.

  • Künye: Zehra Aslan – Türkiye’de Modern Tiyatronun Gelişimi ve Türk Devlet Tiyatrosu, Selenge Yayınları, tiyatro, 208 sayfa, 2024

Katie Mitchell – Yönetmenlik Zanaatı (2024)

Katie Mitchell, ünlü bir İngiliz tiyatro yönetmeni.

Royal Shakespeare Company, National Theatre, Royal Court, Young Vic ve Donmar Warehouse gibi İngiltere’nin en nitelikli tiyatrolarında ve İngiltere dışında da İsveç Kraliyet Drama Tiyatrosu’unda, Almanya Cologne Schauspielhaus’da, Berlin Schaubühne’de, İtalya Tiyatro Piccolo’da oyunlar yönetti.

İngiltere’deki çağdaş tiyatro dünyasının en önde gelen sanatçılarından biri olduğu gibi, yenilikçi yapımları ve düşünceleriyle Batı tiyatrosunun pek çok eğitim kurumuna ve uygulayıcısına da ilham vermiş bir yönetmendir.

‘Yönetmenlik Zanaatı’, sahne için yönetmenliğe yönelik, adım adım gelişen benzersiz ve kesinlikle vazgeçilmez bir rehberdir.

Katie Mitchell, çalışmalarını geliştirmek için kullandığı temel pratik araçları oyuncularla, yapım ekipleriyle ve metnin kendisiyle paylaşıyor, açıklamalarda bulunuyor.

Her bölümün kritik noktalarının bir özetiyle sonuçlanması, bu kitabı, gelişimlerinin herhangi bir aşamasında hem yönetmenler hem de oyuncular için ideal bir başvuru eseri haline getirmekte…

  • Künye: Katie Mitchell – Yönetmenlik Zanaatı: Tiyatro İçin Elkitabı, çeviren: Yasin Çetin, Mitos Boyut Yayınları, tiyatro, 272 sayfa, 2024

Muhsin Ertuğrul – Moskova Notları (2023)

“Modern Türk tiyatrosunun kurucusu” Muhsin Ertuğrul, dönemin “tiyatro mabetleri” olarak gördüğü Almanya, Fransa, İsveç, ABD gibi birçok ülkeye araştırma gezileri yapmış, buralarda gördüklerini de gazete ve dergilere yazmıştır.

Ama “tiyatro sanatının en yüksek mertebesi”nde olduğunu düşündüğü Sovyet Rusya’ya 1925 ve 1934’te yaptığı ziyaretlerin ve oradan yazdıklarının yeri ayrıdır.

Zira bu metinlerde Sovyet sanatçılarının tiyatro ve sinema alanına getirdikleri yenilikleri anlatmakla kalmaz, oradaki büyük inkılabın müzikten gündelik hayata, tarımdan eğitime hayatın her alanındaki yansımalarını, sıradan “amele”lerin radikal dönüşümünü de coşkuyla kayda geçirir.

Moskova’nın bütün sinema ve tiyatrolarına, kütüphane, müze, konser ve opera salonlarına kolayca girer.

“Tamir ve badana hastalığı”na yakalanmış Moskova’da en çok amele sınıfının şimdiye kadar her yerde dışlandığı yüksek sanatla buluşmasının örneklerine hayranlık beyan eder: Tiyatro fuayelerinde şık aktrislerle beraber çay içen işçi kızları, sergi salonlarını gezen “tabur tabur” köylü ve işçiyi, temiz ve şık sade kıyafetleriyle tiyatro salonlarını dolduran ameleleri, tıklım tıklım dolu kütüphaneleri, işçi üniversitelerini ballandırarak ve gıptayla anlatır.

“Buraya geldiğim günden beri nereye gittim ve ne gördümse hepsinin karşısında aczimizi ve cehlimizi hatırlayarak göğüs geçirmekten zevk-yab olmaya vakit bulamadım. Ah ne geriyiz, ne geriyiz…” diye yakınarak Türkiye’nin “medeniyet” arayışında “kör değneğini beller gibi” yalnız Batı’yı değil Sovyetler Birliği’ni de model alması gerektiğine işaret eder.

Nergis Ertürk kitaba yazdığı güzel sunuşta özellikle hem Muhsin Ertuğrul’un dinin yerine geçecek yeni bir ahlak ve maneviyat arayışını ve bu arayışın kilit önemdeki parçası olarak sanat ve tiyatro anlayışını ayrıntılı olarak anlatıyor hem de Ertuğrul’un bu ilginç metinlerini “SSCB’den Dönüş” adı verilen seyahatname alt türünün örnekleriyle, özellikle Benjamin’in Moskova Günlüğü’yle birlikte okuyor.

  • Künye: Muhsin Ertuğrul – Moskova Notları, hazırlayan: Tuncay Birkan, Can Yayınları, deneme, 200 sayfa, 2023

Beliz Güçbilmez – Zaman / Zemin / Zuhur (2023)

 

Geçmiş’in izleri, şimdi’nin hızla akan zamansallığı ve geleceği tahayyül biçimleri sanatta, özellikle de tiyatro sanatında yapıta nasıl ve ne ölçüde yansıyor?

Unutmaya ve hatırlamaya dair pratikler bizde ve Batı’da nasıl farklılaşıyor?

“Unutuşun kolay ülkesinde” yaşayan bizler, geçmişi yok saymaya meylettikçe icra ettiğimiz herhangi bir sanat dalında sadece bugüne çağırabildiğimiz geçmiş temsillerine tutunuyor, hafıza kırıntılarımızla ona yepyeni bir beden şekillendiriyoruz.

İşte bu yeni bedeni, zaten bir tür temsil yoluyla işleyen tiyatro sahnesine çıkardığımızda, hakikatten fazlasıyla uzak bir geçmiş imgesiyle kendimizi yanıltıyor olabilir miyiz?

‘Zaman / Zemin / Zuhur’da Beliz Güçbilmez işte tam da böyle bir merakla, Osmanlı’dan köklenen, Tanzimat’la birlikte geçmişinden kopmaya niyetli üstelik Batı tiyatrosuna öykünen gerçekçiliğiyle, yeni kurulan cumhuriyetin gölgesinde filizlenen Türk tiyatrosunun bebek adımlarının peşine düşüyor.

Güçbilmez kitabında Antik Yunan’dan beri süregelen Batılı tiyatro geleneğine özenen Türk tiyatrosunun çocukluğunu ve bir nevi ergenlik sancılarını dışarıdan, son derece detaycı ama bir o kadar da anlayışlı bir bakış açısıyla analiz ediyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Geçmişinden kaçan toplum, o geçmişi yok saymanın yolunu bulmuş, tiyatrosunda, üstelik de gerçeği temsil etmeyi vaat eden “gerçekçi” tiyatrosunda geçmişle hiç ilgilenmemiş, yekpare bir an’da, dondurulmuş bir zaman’da ve salt bir “satıh”a dönüşmüş zemininde, kendini, ansızın zuhur eden hikâyelere tutturmuştur. Öyleyse gerçekçi Türk tiyatrosu kendini derinliksiz, iki boyutlu bir satıh olarak kurdukça, anlattığı hikâyeyi ona yaklaşmadan, kişilerini canlandırmadan dışardan anlattıkça, sadece görünümü, sathı ya da dışıyla ilgilenen bir zâhirperest’e dönüşmüş; ‘Araba Sevdası’nın züppesi Bihruz’un ruhunu hiç durmadan şâd etmiştir.”

  • Künye: Beliz Güçbilmez – Zaman / Zemin / Zuhur: Geçmişin Tiyatral Temsili (Doğrudan Perspektifli Resimden Minyatüre), Kolektif Kitap, tiyatro, 264 sayfa, 2023

Nesim Ovadya İzrail – Düşler Sahnesinde (2022)

Aşod Madatyan, Osmanlı İmparatorluğu’nun son çeyreğinde ve Cumhuriyet’in ilk kırk yılında tiyatro yaşantımızın tam merkezinde ve ön saflarında yer aldı.

Güllü Agop’un Mardiros Mınakyan’a geçirdiği tiyatro bayrağını daha sonra o devraldı ve yirminci yüzyılın ortasına kadar taşıdı.

Ermeni ve Türk sanatçılarla, farklı tiyatro topluluklarıyla, Darülbedayi’yle ilişkileri, bir rejisör ve tiyatro insanı olarak yaptıkları, teori üzerine kafa yoran bir düşünce insanı olarak yazıp çizdikleriyle, sahnelerimizde hoş bir seda bıraktı.

Spekülatif olmak pahasına akıl yürütmek gerekirse, Madatyan eğer Ermeni değil Türk olsaydı, tiyatromuzda dostu Muhsin Ertuğrul’a denk bir konumda olacağı teslim edilecektir.

Sadece sahne tecrübesi, yöneticiliği, girişimciliği değil, çağdaşlarının her fırsatta onayladığı teorik bilgisi de bu tespiti haklı çıkarır.

Bu çalışma, Aşod Madatyan’ı, Meşrutiyet dönemindeki tiyatro faaliyetlerini, Mütareke sahnelerindeki hareketliliği, Cumhuriyet’le gelen değişim ve dönüşümleri, tiyatro tarihi çalışmalarında hiç ele alınmayan konuları siyasal ve sosyal gelişmelerin içine yerleştirerek ele alıyor.

Nesim Ovadya İzrail ‘Düşler Sahnesinde’, perdenin dışında kalanları veya bırakılanları yeniden sahneye davet ederken, bizleri tiyatro tarihimiz üzerine bir kez daha düşünmeye davet ediyor.

  • Künye: Nesim Ovadya İzrail – Düşler Sahnesinde: Rejisör Aşod Madatyan ve Kozmopolitizmden Milliyetçiliğe Türkiye’de Tiyatro 1902-1962, Aras Yayıncılık, inceleme, 216 sayfa, 2022

Elif Çongur – Yapısalcılık, Göstergebilim ve Martı (2021)

 

Anton Çehov’un ‘Martı’ adlı oyunu örtük göstergelerle adeta şifrelenmiştir.

Elif Çongur eldeki özenli çalışmasında, yapısalcı yönteme başvurarak bu ünlü eserin işaret ettiği şifrelenmiş dizgeleri açıklığa kavuşturuyor.

Yirminci yüzyılın ortalarında etkinlik kazanan yapısalcılık, gerçeği birbirine bağımlı bir parça-bütün ilişkisi içinde anlama ilkesinden yola çıkan bir öğrenme ve değerlendirme yaklaşımı.

Bir kavram olarak kurumlaşması Prag Dilbilim Okulu’na rastlayan yapısalcı yöntem, yirminci yüzyılın yarısında batı ülkelerinin hemen hepsinde tartışma gündemi yaratan bir akıma dönüştü.

Yapısalcı yöntem, metni şifrelenmiş bir dizge olarak kabul eder.

Oyun metni çözümlemesinde, metinde somut olarak var olan göstergeler değil, işaret ettiği anlam kolayca belirlenemeyen örtük göstergeler önem taşır.

Yüzeydeki görüntünün altında, derinde yatan kuralların ve yasaların oluşturduğu yapıyı arayan yöntem, yapıyı oluşturan birimlerin tek başlarına anlam taşımadıklarını, birbirleriyle olan bağıntılardan anlam kazandıklarını savunur.

Anton Çehov’un ‘Martı’ adlı oyunu örtük göstergelerle şifrelenmiş bir oyun metni olarak karşımıza çıkıyor, yapısalcı çözümleme yöntemi sonucunda yazarın kullandığı tekrarların karakter çözümlemesinde örtük anlamları ortaya çıkardığı görülüyor.

Çongur da incelemesinde, Çehov’un bu oyunundaki temel kurgulamayı ve oyun kişisi yönelimlerini metodolojik olarak saptıyor.

  • Künye: Elif Çongur – Yapısalcılık, Göstergebilim ve Martı, İmge Kitabevi, inceleme, 230 sayfa, 2021

Yuzo Nagata ve Hikari Egawa – Osmanlı’nın Son Döneminde İstanbul’da Tiyatro ve Çevresi (2021)

On dokuzuncu yüzyılın sonunda İstanbul, renkli bir tiyatro çevresine sahipti.

Öyle ki, Paris, Londra, Viyana, Tokyo gibi bir “tiyatro şehri”ydi.

İki Japon araştırmacı, Yuzo Nagata ve Hikari Egawa da, Türkiye modern tiyatro tarihine çok büyük katkıda bulunuyor.

On dokuzuncu yüzyıl sonu İstanbul’unda, Batı’dan alınan tiyatro biçimleriyle geleneksel Türk tiyatrosu biçimlerinin kaynaşarak dinamik bir tiyatro çevresinin oluşturulmuştu.

Nagata ve Egawa da, bu çalışmalarında, 1881-1921 yıllarına ait yüz yetmiş tiyatro afişi ve broşürünü çeşitli tiyatro temsillerinde seyirciye sunulan oyun programlarıyla birlikte değerlendiriyor ve her bir temsilin nasıl bir manzara oluşturduğunu ortaya koyuyor.

Böylece modern çağ Türk tiyatrosu tarihi araştırmalarına büyük katkı sunan yazarlar, ayrıca Türk tiyatro tarihini hem dünya tiyatro tarihi içine yerleştiriyor, hem de Japon tiyatro tarihiyle bazı noktalarda karşılaştırıp aralarındaki benzerlikleri ortaya koyuyor.

Tiyatro araştırmacılarının ve tiyatro tutkunlarının kitaplığında bulunması gereken bir çalışma.

  • Künye: Yuzo Nagata ve Hikari Egawa – Bir Kentin Toplumsal Tarihi Açısından Osmanlı’nın Son Döneminde İstanbul’da Tiyatro ve Çevresi, Dergah Yayınları, 210 sayfa, 2021