Samir Amin – İnsanlar Tarihlerini Kendileri Yazar (2024)

Radikal politik iktisatçı Samir Amin (1931-2018), ardında Marksist yazılardan oluşan değerli bir külliyat bıraktı.

Amin’in iktisattan kültüre uzanan entelektüel yelpazesi takdire şayandı ve verdiği dersler hâlâ önemini koruyor.

Bu kitap, Monthly Review Press tarafından Samir Amin’in yirmi birinci yüzyılda yazdığı en önemli on makalesinin Monthly Review dergisinden derlenerek yayımlanmasıyla oluştu.

Koleksiyonun “Giriş” kısmı, Amin’in arkadaşı ve yoldaşı olan Marksist filozof Aijaz Ahmad tarafından yazıldı ve Amin’in yaşamı ile çığır açan çalışmaları hakkında kapsamlı bir inceleme sunuyor.

Ahmad ayrıca “Devrim mi Çöküş mü?” ve “Çağdaş Emperyalizm” gibi çarpıcı ve zekice yazılmış makaleleri okumak için bağlamsal bir odak noktası sunuyor.

Sermayenin ve burjuva ideolojisinin tüm biçimlerinin verdiği büyük hasarı daha iyi kavramak için birebir.

  • Künye: Samir Amin – İnsanlar Tarihlerini Kendileri Yazar: Kapitalizm, Emperyalizm ve Devrim Üzerine Yazılar, çeviren: Adnan Kahiloğulları, Efil Yayınevi, siyaset, 288 sayfa, 2024

Karen Horney – Nevroz ve İnsan Gelişimi (2024)

Freud’un ardından gelen en özgün psikanalistlerden biri olan Karen Horney, yabancılaşma, kendini gerçekleştirme ve idealize edilmiş imge gibi kavramlara öncülük etmiş, kültür ve çevrenin önemine dair psikanalize yeni bir anlayış getirdi.

Bu kitapta Dr. Horney nevrotik süreci, sağlıklı gelişimin antitezi olan insan gelişiminin özel bir biçimi olarak tartışıyor.

Bu durumun farklı aşamalarını ortaya koymuş, nevrotik talepler, içsel buyrukların zorbalığı, kendinden nefret etme, hastalıklı bağımlılık ya da boyun eğme ve insan ilişkilerinde nevrotik rahatsızlıklar gibi duygusal tutumlardaki çatışma gerilimlerini hafifletmek için bulduğu çözümleri tanımlıyor.

‘Nevroz ve İnsan Gelişimi’, baştan sona, kişinin potansiyelini hem olumlu hem olumsuz yönde etkileyen güçleri çarpıcı bir anlayışla özetleyen bir eser.

  • Künye: Karen Horney – Nevroz ve İnsan Gelişimi: Kendini Gerçekleştirme Mücadelesi, çeviren: Yonca Kocadağ, Say Yayınları, psikanaliz, 376 sayfa, 2024

 

Aytek Soner Alpan – 1929 Tatavla Yangını ve Tatavla’nın “Kurtuluş”u (2024)

Aytek Soner Alpan, ‘1929 Tatavla Yangını ve Tatavla’nın “Kurtuluş”u’ başlıklı çalışmasında, bir semti kül eden yangının Türk milliyetçiliği tarafından nasıl araçsallaştırıldığının izini sürüyor.

Rum kimliğiyle özdeşleşen Tatavla’nın, ulus anlatısı için bir tehdit nesnesi olarak algılanışının çok boyutlu yansımalarını ele alan Alpan, yangının Türkleştirme politikası için nasıl bir fırsat olarak görüldüğünü ortaya koyuyor.

“Tatavla Nasıl Kurtuldu?” başlıklı ilk bölümde, yangının ardından ulusal belleğin tüm kodlarının seferber edilerek mahallenin bir ulusal öteki olarak stigmatize edilişi ve Tatavla adının Kurtuluş olarak değiştirilmesi süreci aktarılıyor.

“Bir Cemaatin Seksüel Olarak Tahayyülü: Tatavla Dilberi Sokrati” başlıklı ikinci bölümde ise Tatavla’nın hâkim ulusal kimliğin muhayyilesinde nasıl yer edindiği, yangından birkaç ay sonra yayımlanan bir tefrika üzerinden milliyetçilik ve cinsellik arasındaki ilişki kuramsallaştırılarak tartışılıyor.

  • Künye: Aytek Soner Alpan – 1929 Tatavla Yangını ve Tatavla’nın “Kurtuluş”u, İstos Yayın, tarih, 184 sayfa, 2024

Antonio Damasio – Olan Biteni Hissetmek (2024)

Yenilikçi bilimsel düşünme şekli ve net ifade biçimiyle tanınan Antonio Damasio, bu kitabında en derinlerde yatan soruları ve yanıtlarını ele alarak bilinç konusuna yeni bir anlayış getiriyor:

  • Ne bildiğimizi nasıl biliyoruz?
  • Bilinç kazanmış insan zihninde benlik algısı nasıl oluşuyor?

Beyin hasarı bulunan hastalara yıllar boyunca çareler sunan yetenekli tıp doktoru Damasio, ‘Descartes’ın Yanılgısı’ adlı kitabının devamı niteliğinde olan bu çığır açacak çalışmada bilincin biyolojik temellerini ve hayatta kalmada özel rolünü araştırıyor.

Çalışma, insanın varoluşunu anlamaya çalışırken beden ve duyguyu ilişkilendiriyor.

  • Künye: Antonio Damasio – Olan Biteni Hissetmek: Bilincin Oluşumunda Beden ve Duygu, ODTÜ Yayıncılık, bilim, 472 sayfa, 2024

Olivier Roy – Dünyanın Düzleşmesi (2024)

Psikolojik destek almak için uçağa tavuskuşunuzla ya da tasmalı bir timsahla binmeyi düşünür müydünüz?

Yirmi-otuz yıl önce aklımızdan bile geçmeyecek bu tür davranışlar bugün yaşanmakla kalmıyor, bunlara ilişkin düzenleme ve açıklamaların yapılması zorunlu hale geliyor.

Peki neden?

Olivier Roy bu soruya yanıt ararken, davranışların zımni kabullerle belirlenmesi anlamına gelen kültürün aşılması ihtiyacına işaret ediyor.

Dünyanın pek çok yerinde geleneksel anlamıyla kültür aşınır; edebiyatı, sanatı, düşünceyi kapsayan “yüksek kültür” de değerini kaybederken, kültür kelimesinin kullanım alanı genişliyor ve “iptal kültürü” gibi ifadelere rastlıyoruz.

Giderek daha çok davranış apaçık ifade edilen normlarla düzenlenmeye çalışılıyor; genç kuşaklar woke denen, “duyarlılık yanlısı” bir tavırla yeni doğruları ve yanlışları gündeme getirmeye ve belirlemeye yöneliyor.

Yazara göre eşzamanlı sayılabilecek dört hareketin bir sonucu bu da: 68’le birlikte başlamış kültür eleştirisi, internet teknolojisinin dünyanın büyük kısmını birbiriyle iletişime sokmuş olması, neoliberalizmle birlikte her türlü ilişkinin metalaşması ve ürünlerin, ilişkilerin yurtsuzlaşması, bu arada kitleselleşen göçler.

Kültürün krizi aynı zamanda insanın doğa içindeki ve gezegen üzerindeki yeriyle ilgili bir kriz.

‘Dünyanın Düzleşmesi’, yaşadığımız dönemi ve içinden geçtiğimiz dönüşümü anlamak ve yorumlamak isteyenlere kapsamlı bir çerçeve sunuyor.

  • Künye: Olivier Roy – Dünyanın Düzleşmesi: Kültürün Krizi ve Normların Tahakkümü, Metis Yayınları, inceleme, 200 sayfa, 2024

Kolektif – Psikomitoloji (2024)

Öncesi hiçlikti.

Sonra, varlık peyda oldu.

Canlandı bir zaman; günü geldi ayaklandı, insan oldu.

Söylenmeye başladı.

Kendini ve dünyasını anlamak için öyküler uydurdu, anlatmaya koyuldu.

Masallar anlattı, mitler yarattı, destanlar söyledi.

Şüphesiz inandı.

Tutkulu ideolojilere kapıldı.

Yazı yazdı, sayı saydı, kuram kurdu.

Baktı, düşündü, felsefe yaptı.

Varlığın ardındaki mutlak hiçliği, sözün gerisindeki derin sessizliği fark ettiği vakit ise her şeyden kuşkuya düştü.

Mehmet Bilgin Saydam’ın, özgün bir yorumlamayla, bireysel ve kolektif öykülerin çatı disiplini olarak tanımladığı psikomitoloji işte bu kuşkuyu rehber edinir.

Masalların, mitlerin, destanların, halk öykülerinin, türlü inanç ve felsefi görüşlerin, ideolojilerin ve bilimsel kuramların, varlık ve eylem bilgisinden yoksun insan tarafından, bu epistemolojik yoksunluğu ikame etmek üzere çoğu kez farkında olunmaksızın kurgulanan öyküler olduğunu varsayar.

Bu kurgusal öyküleri psikodinamik/psikokültürel perspektiften yorumlamak suretiyle, insan bilincinin ve ruhsallığının içyüzünü açığa çıkarmaya, yapısını, işleyişini ve gelişimini anlamaya çalışır.

İstanbul Psikomitoloji Çalışma Grubu (İPM) etkinliği kapsamında İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda Prof. Dr. M. Bilgin Saydam’la birlikte 2015 yılından bu yana düzenlenen “HER ŞEY HİKÂYE!” başlıklı seminer dizisinde mitolojiden dine, sanattan felsefeye, ideolojiden bilime dek insanın tüm kültürel hayat bilgisini kapsayan disiplinleri kendine has “öykü”lerine yer veriliyor.

İşte bu kitap, söz konusu seminerin metinlerini barındırıyor.

  • Künye: Kolektif – Psikomitoloji: İnsanı Öykülerinde Aramak 1, editör: M. Bilgin Saydam, Hakan Kızıltan, Minotor Kitap, mitoloji, 248 sayfa, 2024

Orlando Figes – Rusya’nın Öyküsü (2024)

‘Rusya’nın Öyküsü’nde Orlando Figes, Rusya’nın bin yıllık tarihine yeni bir yaklaşım getiriyor; Rusların geçmişe bakışlarını şekillendiren fikirler kadar, bu geçmişi oluşturan olaylar ve şahsiyetlerle de ilgileniyor.

Coğrafyasında hüküm süren egemen ideolojilerin değişimlerine ayak uydurmaya çaba harcayarak kendi öyküsü üzerine tekrar tekrar düşünen, tarih sahnesindeki ender uluslardandır Ruslar.

Figes, bu olgunun hakkını vererek, Kiev Rus Knezliği’nin 1. binyıldaki kuruluşundan Putin’in Ukrayna’yla savaşına kadar, Rusya’nın yaşadığı uzun tarihsel sürecin arkasındaki anlatıları araştırıyor.

‘Rusya’nın Öyküsü’ Korkunç İvan’ın mum ışığıyla aydınlatılan bir katedraldeki taç giyme töreninden köylü devriminin dramatik çalkantılarına, Rusya Ana’nın dünyaya yönelik kutsal misyonu hakkındaki Ortaçağ efsanesinden Batı tarafından haksız muamele gördüğüne ilişkin milliyetçi nutuklara varıncaya dek Rusya’nın geçmişini ve siyasetini şekillendiren ulusal mitleri ve bunların ideolojilere olan etkisini anlamak için kapsamlı ve yetkin bir çalışma.

Modern Rusya’yı ve onun Ukrayna’yla, komşularıyla, Amerika’yla ve Batı’yla savaşlarını anlamak istiyorsanız, ihtiyacınız olan en temel arka plan hikâyesini içeren tarih kitabı.

  • Künye: Orlando Figes – Rusya’nın Öyküsü, çeviren: Ercan Ertürk, Yapı Kredi Yayınları, tarih, 288 sayfa, 2024

Neil Faulkner – Tırmanan Faşizmin Kitle Psikolojisi (2024)

Dünyanın farklı coğrafyalarında otoriter sağın ve faşist hareketlerin güçlenmesine tanıklık ediyoruz.

Günümüz dünyası faşist bir irrasyonalizm kasırgasının etkisi altında.

Dinmek bilmeyen bu kasırga otoriterlik, milliyetçilik, ırkçılık, kadın düşmanlığı, homofobi, narsisizm, komplo teorileri ve hakikatin önemini yitirmesi türünden belirtilerle dışavuruyor kendini.

Ünlü Marksist tarihçi Neil Faulkner bu kısa ve özlü kitabında, Marksist-Freudyen teoriden yararlanarak faşizmin kitle psikolojisinin güncel bir analizini sunuyor.

Faulkner, Marksizmi psikanalizle yoğururken ikisinin de sınırlarını genişleten; ancak bunu teorik bir cambazlık arzusuyla değil, günümüzün yaygın narsisistik-otoriter kişiliğini geçer akçe kılan özgürlük korkusu ve psikotik öfkenin sebeplerini kavrama maksadıyla yapıyor.

Faşizm ile otoriterliğin insanların zihinleri ve ruhlarına zoraki istikamet iddiasıyla çıkardığı bu celbin, esasen demokrasinin başını ezmeye çalışan neoliberal sömürü ve baskı sistemine hizmet ettiğini gözler önüne seriyor.

Kitaptan bir alıntı:

“Umut sınıf mücadelesindedir. Kapitalizm evreninde yaşanan zihinsel ıstırabı sona erdirmek, yani narsisizme, otoriterliğe ve faşizmin kitle psikolojisine yol açan toplumsal koşulları ortadan kaldırmak için müşterekleri yeniden halka vererek, iktisadi ve toplumsal yaşam üzerinde demokratik bir denetim kurarak, doğa ile toplum arasındaki metabolik kopuşu tedavi ederek yabancılaşmanın üstesinden gelmek zorundayız. Sevgi ile emeğin -işbirliği, dayanışma ve özgürlüğe dayanan- yeni topluluklarda çiçek açabileceği bir dünya yaratmak zorundayız.”

  • Künye: Neil Faulkner – Tırmanan Faşizmin Kitle Psikolojisi: Marksist-Freudyen Bir Analiz, çeviren: Utku Özmakas, Yordam Kitap, siyaset, 96 sayfa, 2024

Sabahattin Türkoğlu – Tarih Boyunca Anadolu’da Giyim-Kuşam (2024)

İnsan yaşamındaki önemli fenomenlerden biri olan giyim-kuşamın Anadolu’daki geçmişi on bin yıl öncesine kadar uzanır.

Bir kural olarak, tarih boyunca kıyafetler, iklim ve doğa koşullarına uygun biçimde oluşmakta ve biçimlenir.

Bu süreçte elbette insanoğluna özgü, karşı cinsin hoşa gitme içgüdüsü de rol oynar.

Yıl içinde dört mevsimi dolu dolu yaşayan, farklı doğal oluşumları içinde barındıran ve dünya tarihinin en önemli dönemlerinde, çeşitli ulusların yaşadığı bu topraklarda binlerce yıldan beri çok zengin bir giyim kuşam repertuvarının oluşması doğaldır.

Böyle bir repertuvarın elbette ulusal, yöresel ve tarihsel farklılıkları vardır ve bu durum ona çok renkli bir içerik kazandırır.

Ülkemizde giyim kuşamda batılılaşma, 19. yüzyıldan sonra başlar.

Yirminci yüzyılda ise bütün batı ülkelerinde moda olgusuyla beraber küreselleşme eğilimi ortaya çıkar.

Türkiye küreselleşme akımına 1940’lardan sonra büyük şehirlerden başlayarak yavaş yavaş ayak uyduran ilk Doğulu ve Müslüman ülkelerin başında yer alır.

Böyle bir gelişmeyi sağlayan faktörlerin kaynağında elbette ülkemizin tekstil potansiyelinin gücü vardır.

Ortak giyim kuşama yönelim böylece bütün dünyada yayılırken ulusal ve yerel kıyafetlerimiz, estetik çizgileri ve görkemli içerikleriyle anneannelerimizin çeyiz sandıklarında, özel kolleksiyonlarda ve müzelerde saygıdeğer yerlerini almışlardır.

Konuyla ilgili araştırmacı ve kurumlara düşen, ulusal kültürümüzün bu gurur verici simgesel değerlerinin bilimsel envanterini yapmak ve onları, yeni tasarımlarda kaynak olarak kullanmaktır.

  • Künye: Sabahattin Türkoğlu – Tarih Boyunca Anadolu’da Giyim-Kuşam, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, tarih, 384 sayfa, 2024

María Martinón-Torres – Homo Imperfectus (2024)

Hastalıklar ve travmalar zayıflık değildir, insanın direncinin ve dayanışmasının dokunduğu büyüleyici bir hikâyedir.

Hastalıklar, Homo Sapiens tarihinin büyük sessiz kahramanlarıdır.

İnsanlığın biyolojik kusurlarının birçoğu, hayatta kalma stratejimizi eleveren anahtarlardır.

Bu kusurlar sadece ölümün ve yıkımın tarihini anlatmaz bize, aynı zamanda insanın büyüme ve ilişki kurma macerasının büyüleyici bir anlatısıdır.

Kendisini insan evrimi araştırmalarına adamış, yüzlerce bilimsel makaleye imza atmış, sosyal bilimler alanında dünyaca haklı bir üne sahip Dr. María Martinón-Torres, bu kitapta bizleri biyolojimizin en karanlık köşelerini araştırmaya davet ediyor.

Kusur olarak nitelendirdiğimiz şeylerin Homo Sapines’in uyum sağlamadaki başarısının kilit yönlerini sakladığını ortaya koyan Martinón-Torres, insanın evrimsel yolculuğuna bambaşka bir perspektifle bakmamızı sağlıyor.

Kitap, evrim teorisinin ışığında insan türünün kanser, enfeksiyonlar, bağışıklık sistemi bozuklukları, kaygı bozukluğu, kardiyovasküler vakalar, nörodejeneratif bozukluklar, yaşlılık ve ölüm korkusu gibi başlıca hastalıklar eşliğinde verdiği bu hayatta kalma mücadelesini daha iyi kavramak için birebir.

  • Künye: María Martinón-Torres – Homo Imperfectus: Kusurlu İnsan, çeviren: Gaye Solano Amador, Ezgi Şayan, Beyaz Baykuş Yayınları, bilim, 248 sayfa, 2024