Oya Güngörmüş Özkardeş – Baba Olmak (2011)

  • BABA OLMAK, Oya Güngörmüş Özkardeş, Remzi Kitabevi, eğitim, 135 sayfa

Türkiye’de baba olmak, belki üzerinde en az durulan, fakat en çok da ihtiyaç duyulan konulardan biri. Bir yönüyle Doğulu bir toplum olan Türkiye’de babalar çocuklarıyla, annelere oranla daha mesafeli, otoriter bir ilişki içindedir. Oysa çocuğun dünyasında babanın işlevi, döllenmiş yumurtayla birlikte başlar. İşte Oya Güngörmüş Özkardeş bu çalışmasında, Türkiye’de çok az işlenen bir alana, babanın çocuğun gelişimindeki rolüne odaklanıyor. Annelik üzerine yapılan araştırmaların çokluğu düşünüldüğünde, Özkardeş’in babalık konulu çalışmasının ne denli büyük bir boşluğu doldurduğu da açık. Çocuğun eğitiminde babaların ikinci planda kalmasının nedenleri; hamilelik döneminden başlayarak baba-bebek arasındaki sürekli etkileşim ve babanın çocuğun zekâsını ve akademik başarısını nasıl etkilediği, kitaptaki bazı konular.

Theodor W. Adorno – Otoritaryen Kişilik Üstüne (2011)

OTORİTARYEN KİŞİLİK ÜSTÜNE, Theodor W. Adorno, çeviren: Doğan Şahiner, Say Yayınları, felsefe, 336 sayfa

‘Otoritaryen Kişilik Üstüne’, düşünür Theodor W. Adorno’nun Nazi Almanyası’nı terk ettikten sonra ABD’de kaleme aldığı eserlerden biri. Kitap esasında, Frankfurt Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü üyelerinin, sürgünden sonra, başka bilimcilerle birlikte gerçekleştirdikleri ‘Önyargı Üstüne Çalışmalar’ın üçüncü cildini oluşturan kitaba Adorno’nun yaptığı katkıdan oluşuyor. Başta antisemitizm üzerine odaklanan araştırma, can alıcı bir soruyla, “Bu düşünceleri belli bireyler kabul ederken neden başkaları kabul etmiyor?” sorusuyla başlıyor. Kitap, bu sorunun yanıtını ararken, antisemitizmin muhtemelen özgül ya da yalıtık bir fenomen olmayıp daha genel bir ideolojik çerçevenin bir parçası olduğu ve bireyin bu ideolojiye açıklığının asıl olarak onun psikolojik gereksinimlerinden kaynaklandığı hipotezini de masaya yatırıyor.

Rıfat N. Bali – Tabutluklar, Sansaryan Han Ve İki Emniyet Müdürü (2011)

Rıfat Bali ‘Tabutluk, Sanbaryan Han ve İki Emniyet Müdürü’nde, 1940’lı yılların iki ünlü emniyet müdürünün, Nihat Halûk Pepeyi ve Ahmet Demir’in hayat hikâyelerini anlatıyor.

Müdürlerin ortak özellikleri, halef-selef olmaları ve hem solcular ve komünistler hem de Turancılar ve milliyetçiler tarafından olumsuz sıfatlarla anılmaları.

Bunlardan Pepeyi, 1943’te Almanya’ya yaptığı gezi nedeniyle, bazı söylencelerin baş aktörü haline gelecekti.

Nazilerin Türkiye’yi işgal etmelerinden korkan Türkiyeli Yahudilerin kanaatine göre, Pepeyi’nin ziyaretinin asıl maksadı, Nazilerin kullandığı insan yakma fırınlarının Türkiye’de inşa edilmesiydi.

İşte Bali, “Balat Fırınları” söylentisini, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün o tarihte faaliyet gösterdiği Sansaryan Han’ı ve burada “tabutluk” adıyla mal olan hücreleri anlatıyor.

  • Künye: Rıfat N. Bali – Tabutluklar, Sansaryan Han Ve İki Emniyet Müdürü, Libra Kitap, tarih, 308 sayfa

Arnold Reisman – Nazizmden Kaçanlar ve Atatürk’ün Vizyonu (2011)

  • NAZİZMDEN KAÇANLAR VE ATATÜRK’ÜN VİZYONU, Arnold Reisman, çeviren: Gül Çağalı Güven, İş Kültür Yayınları, tarih, 619 sayfa

Arnold Reisman, bir kaynak kitap olarak değerlendirilebilecek ‘Nazizm’den Kaçanlar ve Atatürk’ün Vizyonu’nda, Almanya’dan Türkiye’ye gelerek, ülkede üniversitelerin gelişimine katkıda bulunan bilim insanlarını anlatıyor. Çok sayıda belge, mektup, hatıra, sözlü tarih ve fotoğraftan yararlanan kitap, Almanya’da Nazilerin iktidarı ele geçirmesinden sonra, kendi alanlarında tanınmış akademisyen ve profesyonellerin öyküleriyle başlıyor. Kitap, belki de en çok, bu parlak akademisyenlerin kişisel öyküleriyle dikkat çekiyor diyebiliriz. Reisman’ın da gösterdiği gibi, Nazilerin iktidara gelişi, en çok Türkiye Cumhuriyeti’ne yarayacaktı. Çünkü üniversiteler kurarak modernleşmeyi hedefleyen Atatürk ve diğer yönetici kesim, bu bilim insanları aracılığıyla, Batı standartlarında yüksek öğrenim kurumlarını ortaya koyacaktı.

Ruth Lane – Karşılaştırmalı Siyaset Sanatı (2011)

  • KARŞILAŞTIRMALI SİYASET SANATI, Ruth Lane, çeviren: Zeynel Abidin Kılınç, Küre Yayınları, siyaset, 200 sayfa

Ruth Lane, ilgi çeken çalışması ‘Karşılaştırmalı Siyaset Sanatı’nda, siyaset biliminin bir alt-disiplini olan karşılaştırmalı siyasetin yakın tarihi ve hâlihazırdaki uygulamalarını yorumluyor. Çalışma, özellikle bu alandaki temel eserlere odaklanmasıyla önemli bir boşluğu dolduruyor diyebiliriz. Lane, 1960’ların davranışsal akımına ve davranışçıların siyaset bilimine yaklaşımlarına odaklanarak çalışmasına başlıyor. Yazar devamında, siyasal gelişme, rasyonel tercih, kurumsalcılık, yeni-kurumsalcılık ve kültürel yaklaşımlar gibi, karşılaştırmalı siyasete dair alternatif açıklama modellerine ve alanın günümüzdeki durumuna odaklanıyor.

Devrim Kodakcı – Bir Çalçene Hikâyesi (2011)

  • BİR ÇALÇENE HİKÂYESİ, Devrim Kodakcı, Arkadaş Yayınevi, roman, 235 sayfa

‘Kebikeç’, Devrim Kodakcı’nın daha önce yayımlanmış ilk romanıydı. Kodakcı yeni romanı ‘Bir Çalçene Hikâyesi’nde ise, gerçek ve hayali bir dünyanın iç içe geçtiği masalsı bir dünyada, Esee ve Tuğçen adlı karakterleri arasında yaşanan bir aşkı hikâye ediyor. Roman, bu aşk hikâyesi ekseninde, yokluk, kıtlık ve savaşlarla can çekişen bir coğrafyada yaşananlara doğru yol alıyor. Bu zamansız coğrafyada yaşanan gerilim, Sultan ordusu ile Despot Devlet’in askerleri arasında tırmanan bir şiddetle doruğa ulaşacaktır. Esee ve Tuğçen, bu yıkımın ortasında onurlu bir hayat sürmeye çalışırken, aynı zamanda aşkları için de mücadele etmek zorundadır.

Catherine Eagleton ve Jonathan Williams – Paranın Tarihi (2011)

  • PARANIN TARİHİ, Catherine Eagleton ve Jonathan Williams, çeviren: Fadime Kâhya, İş Kültür Yayınları, tarih, 394 sayfa

‘Paranın Tarihi’ndeki bölümler, sikke ve kağıt paranın tarihine dair belirli yer ve dönemlerin uzmanları olan, British Museum Sikke ve Madalyonlar Bölümü küratörlerince kaleme alınmış. Dolayısıyla kitap, bilinen ilk ödeme kaydından günümüzün elektronik parasına kadar, dünya genelinde paranın tarihini inceliyor. Çalışma, bununla da yetinmeyerek, farklı kültürlerde para tarafından kışkırtılan çeşitli ahlaki, siyasî ve dini tutumları ortaya koyuyor. Mezopotamya, Mısır ve Yunanistan medeniyetlerinde paranın kullanımıyla başlayıp günümüze uzanan kitap, 500’ü aşkın sikke ve banknot resmi ile illüstrasyon ve haritalarla da zenginleştirilmiş.

Stieg Larsson – Arı Kovanına Çomak Sokan Kız (2011)

  • ARI KOVANINA ÇOMAK SOKAN KIZ, Stieg Larsson, çeviren: Ali Arda, Pegasus Yayınları, roman, 799 sayfa

‘Millenium Serisi’nin daha önce yayımlanan romanları ‘Ejderha Dövmeli Kız’ ve ‘Ateşle Oynayan Kız’, Stieg Larsson’a dünya çapında ün getirmişti. Larsson, serinin son romanı ‘Arı Kovanına Çomak Sokan Kız’da ise, cinayete teşebbüsle suçlanan ve akıl hastanesine kapatılan Lisbeth Salander’ın masumiyetini ispat etme çabasını anlatıyor. Fakat Salander’ın işi bu sefer oldukça zordur. Çünkü çürümüş düzeni koruyan İsveç İstihbarat Teşkilatı, aynı zamanda yargıyı da ele geçirmiş ve Salander’ın karşısına alt edilemeyecek bir düşman olarak dikilmiştir. Salander ise, gazetecilerin de yardımıyla kendisine biçilen hayattan kurtulmaya çalışacaktır.

Ayhan Kaya – Türkiye’de Çerkesler (2011)

  • TÜRKİYE’DE ÇERKESLER, Ayhan Kaya, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, sosyoloji, 192 sayfa

Ayhan Kaya, sosyolojik ve antropolojik özellikler barındıran  ‘Türkiye’de Çerkesler’de, bir etnik çeşitlilik diyarı olan Türkiye’de Çerkes diasporasında kimliğin oluşumu, anlatımı ve kuşaktan kuşağa aktarımını irdeliyor. Geleneksel ve modern diaspora kavramlarını ayrıntılı bir bakışla değerlendiren Kaya, Çerkes diasporasının genel özelliklerini betimleyerek çalışmasına başlıyor. Günümüz “göçmenlik” kavramındaki değişimler; ötekini anlamanın mümkün olup olmadığı; Çerkeslerin 19. yüzyılın ikinci yarısında maruz kaldıkları sürgünün geçmişteki ve günümüzdeki etkileri ve Anadolu’daki Çerkes diasporası, kitapta ele alınan konulardan birkaçı.

Mehmet Altan – Muş’ta Meryem Olmak (2011)

  • MUŞ’TA MERYEM OLMAK, Mehmet Altan, söyleşi: Mehmet Tuncel, Etkileşim Yayınları, siyaset, 151 sayfa

Mehmet Altan ‘Muş’ta Meryem Olmak’ adlı söyleşi kitabında, uzun yıllar sadece siyasî ve askeri yönleriyle değerlendirilen Kürt sorununu, insani ve sosyolojik yönleriyle ele alıyor. Ulus devlet düşüncesinden kaynaklanan tek ırk, tek devlet anlayışının Kürtler de dahil Türkiye’de yaşayan bütün diğer ırkları baskı yoluyla tektipleştirmeye çalıştığını söyleyen Altan, Kürtlerin, mensup oldukları ırk nedeniyle, “Birinci Cumhuriyet” tarafından ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğünü söylüyor. Altan, Muş’ta solunum cihazı olmadığı için hayatını kaybeden Meryem bebeğin trajedisinden hareketle, soruna dair gözlemlerini okurlarıyla paylaşıyor.