Judith Butler – Şiddetsizliğin Gücü (2022)

Şiddeti özsavunma olarak meşrulaştırmanın sorunları üzerine harika bir tartışma.

Judith Butler, toplumsal çatışmalarda şiddete ve şiddetsizliğe başvurmanın siyasi ve etik boyutlarını irdeliyor.

Açıkça şiddetsizlikten yana tavır alan Butler, meşru şiddet tekelini elinde tutan aktör olarak devletin şiddet tanımındaki muğlaklığı kendi amaçları doğrultusunda nasıl kullanabildiğini gösterirken, bir yandan da şiddetsizliği savunmak için yeni bir tasavvur geliştiriyor ve şiddetsizliği toplumsal eşitliğin bir gereği olarak temellendiriyor.

Şiddetin özsavunma olarak meşrulaştırılmasında sorunlu bulduğu sınırı, kimin “öz”, yani “biz” olarak tanımlanageldiğini ve bu sınır var olduğu sürece şiddeti özsavunmayla gerekçelendirmenin nasıl bir dışlama, dolayısıyla eşitsizlik yarattığını tartışıyor.

Yine eşitlik açısından, bütün yaşamların aynı derecede önemli addedilmesi için insanlar daha hayattayken “yası tutulabilirliğin” nasıl pay edildiğini düşünmeye çağırıyor.

Klasik sözleşmeciliğin temelinde yatan bireyciliğin eleştirisiyle birlikte, Butler şiddetsizliği karşılıklı bağımlılığın kaçınılmazlığına dayandırıyor.

Siyaset ve felsefeyle ilgilenen okurlarımızın zevkle okuyacağına inanıyoruz.

  • Künye: Judith Butler – Şiddetsizliğin Gücü: Etik-Politik Bir Düğüm, çeviren: Başak Ertür, Metis Yayınları, siyaset, 192 sayfa, 2022

Judith Butler – Çöz(ül)en Cinsiyet (2020)

Cinsel farkı nedeniyle dışlananlar için yeni bir hayat dilini nasıl kurabiliriz?

Judith Butler, toplumsal cinsiyet ve feminist teorinin, yalnızca dışlananı değil ataerkiyi, iktidarı, kısacası tüm bir toplumu nasıl özgürleştirebileceğini ortaya koyuyor.

Çalışmasında toplumsal cinsiyet karmaşıklığına hukuk, psikiyatri, sosyal teori ve edebiyat teorisi içinde yeni bir meşrulaştırma lügatı geliştirmeye koyulan Butler, bunu da iyi bir hayat nasıl yaşanır sorusunu merkeze alarak yapıyor.

Böylece ‘Çöz(ül)en Cinsiyet’, cinsel farkı nedeniyle dışlananlar için iyi bir hayatın nasıl yaşanacağını toplum, edebiyat, felsefe, sosyoloji ve klinikte izlemesiyle çok önemli.

  • Künye: Judith Butler – Çöz(ül)en Cinsiyet, çeviren: Barış Engin Aksoy, MonoKL Yayınları, feminizm, 304 sayfa, 2020

Kolektif – Çivisi Çıkan Dünya (2020)

“… şimdiki ve gelecekteki salgınlara karşı etkili şekilde yanıt verebilmek için gerekli olan demokratik modelleri tartışmalıyız.”

Covid-19 salgını, hayatımızı ve hatta muhtemeldir ki geleceğimizi kökten dönüştürdü.

Bu harika kitap ise, dünyanın önde gelen düşünürlerinin salgın üzerine yaptıkları ufuk açıcı değerlendirmelerini sunuyor.

Felsefe, sosyoloji, antropoloji, siyaset, iktisat ve biyoloji gibi zengin bir arka plandan beslenen buradaki makaleler, hem bugün yaşadıklarımızın sağlam bir muhasebesini yapıyor hem de Covid-19 gibi salgınların geleceğimizi nasıl şekillendireceği konusunda kimi öngörülerde bulunuyor.

Salgının iyi bir muhasebesini yapmak, bugün gelecekte bizi nelerin beklediği üzerine derinlemesine düşünmek için çok iyi fırsat.

Kitaba katkıda bulunan isimler şöyle: David Harvey, Slavoj Žižek, Giorgio Agamben, Alain Badiou, Judith Butler, Mike Davis, Bruno Latour, Adam Tooze, Daniel Tanuro, Sandro Mezzadra, Panagiotis Sotiris, Massimo De Angelis, Ingar Solty, Josh Gabert Doyon ve Rob Wallace.

Kitaptan birkaç alıntı:

“Korona virüsü, hayli elzem bir şeyi tehdit ediyor: ‘müşterek’i.”

“Son yirmi otuz yıldaki deneyimleri hesaba katarak şu soruyu sormaktan asla yorulmamalıyız: Hangi ekonomik kısıtlamalar gerçek ve hangileri hayali?”

“Endüstriyel tarım o kadar kâr odaklıdır ki, bir milyar insanı öldürebilecek bir virüs için seçim yapmak alınmaya değer bir risk olarak görülür.”

“Sadece haddinden fazla tuvalet kâğıdı satın almanın ne kadar saçma olduğunu düşünün!”

“Asıl soru şu: Bu ne kadar sürecek? Bir yıldan uzun sürebilir, ayrıca ne kadar uzun sürerse işgücü dâhil, değersizleşme de o kadar artar.”

“Büyük çaplı davranış değişimleri de dâhil olmak üzere, insan topluluklarının sağlığına gerçekten yardımcı olacak ve aynı esnada zora başvurma ve gözetleme biçimlerini yaygınlaştırmayacak kolektif pratiklerimiz olabilir mi?”

“Korona virüsünü onarıcı biçimde okumak, kendimizi yalıttığımız, sosyal mesafelenme pratiğine uyduğumuz dönemlerde geliştirdiğimiz yeni türde dayanışmalara katılmak demektir.”

“Kendini izole etme talimatı, pandemiye özgü bu yeni zamanda ve mekânda, küresel olarak birbirimize bağımlı olduğumuz gerçeğini yeniden tanımamıza tesadüf ediyor.”

“Yönetici sınıfının elitleri şu anda retorik olsun diye işçi sınıfının sistem açısından öneminden bahsediyorsa da bu ‘tanıma’nın maddi bir karşılığa dönüşüp dönüşmeyeceği net değil.”

“Bu salgının sebep olduğu başlıca tehlike sağlık sisteminin tıkanma ihtimalidir. Bu da kaçınılmaz olarak en yoksul ve güçsüz kesimlerin, özellikle de yaşlı yurttaşların ödediği bedellerin ağırlaşmasına sebep olacaktır.”

“Görünen o ki salgının ortaya koyduğu güçlük her yerde aklın iç faaliyetini dağıtıyor, özneleri mistisizm, masal uydurma, dua, kehanet ve beddua gibi, vebanın hüküm sürdüğü Orta Çağ’da âdetten olan kederli etkilere geri dönmeye zorluyor.”

“Kendimizi izole ederken bile ve hatta tam da böyle yaparken, bilimin kontrol edebildiği hakikatler ve yeni bir siyasetin ayakları yere basan bakış açıları, yerelleşmiş deneyimleri ve stratejik hedefleri dışında hiçbir şeye itimat etmeyelim.”

“Yıllardır ilk defa, evlerine tıkılı kalmış bir milyar insan, şu unutulmuş lüksü keşfetti: kendilerini sık sık, gereksiz yere oraya buraya çeken şeyi düşünme ve onu fark etme zamanı.”

  • Künye: Kolektif – Çivisi Çıkan Dünya: Covid-19 Salgını Üzerine Muhasebeler, derleyen: Erkan Ünal, Runik Kitap, siyaset, 132 sayfa, 2020

Kenneth Allan – Çağdaş Sosyal ve Sosyolojik Teori (2020)

Yirmi birinci yüzyılın ilk onyıllarına özgü bir birey tipi, modernitenin başlangıcından bu yana dramatik değişimlere uğradı.

İşte Kenneth Allan’ın bu harika çalışması, bu değişimi merkeze alarak modernitenin serüvenini anlamaya koyulmuş zengin çağdaş sosyal ve sosyolojik teorileri izliyor.

Dört kısımdan oluşan kitabında Allan ilk olarak, modernite dediğimiz dönemin nasıl başladığına odaklanıyor, modern zamanların belirli bir amaçla başladığını ve daha da önemlisi, bu başlangıcın bütün bilme biçimlerinden daha fazla değer atfedilen bir bilme biçimini, bilimi beraberinde getirdiğini gösteriyor.

Yazar ardından, Frankfurt Okulu’nun eleştirel teorisi ile Talcott Parsons’ın teorisinin sosyal düşünce üzerindeki etkisini anlatıyor, ayrıca ırk, toplumsal cinsiyet ve sınıf gibi sosyolojik söylemin ve sosyal hayatın merkezinde yer alan teorilere odaklanıyor.

Daha sonra modern olmaktan çıkmış olma ihtimalimizi, ya da eğer hâlâ modernsek modernite projelerinin sakatlanmış ya da kontrolden çıkmış olabileceği ve ayrıca kültürün yoldan çıkmış olma ihtimalini değerlendiren Allan, kapitalizmle, kitle iletişimiyle, reklamla, sosyal bilimlerle ve cinsiyet hakkında müphem Freudyen fikirlerle hemhal olmuş bir toplumda ırkın, toplumsal cinsiyetin ve cinselliğin nasıl şekillendiğine ve ifade edildiğine odaklanıyor.

Kitapta fikirleri kapsamlı bir şekilde tartışılan isimler ise şöyle: Talcott Parsons, Max Horkheimer, Theodor W. Adorno, Herbert Blumer, Erving Goffman, Harold Garfinkel, George Homans, Peter Blau, Randall Collins, William Julius Wilson, Janet Saltzman Chafetz, Pierre Bourdieu, Michel Foucault, Immanuel Wallerstein, Manuel Castells, Jürgen Habermas, Jeffrey C. Alexander, Anthony Giddens, Patricia Hill Collins, Cornel West, Dorothy E. Smith ve Judith Butler.

  • Künye: Kenneth Allan – Çağdaş Sosyal ve Sosyolojik Teori: Toplumsal Dünyaları Görünür Kılmak, çeviren: Aksu Bora, Simten Coşar, Hakan Ergül, Mete Pamir ve Erkal Ünal, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, sosyoloji, 592 sayfa, 2020

William Outhwaite – Sosyal Teori (2019)

Sosyal teori neden vazgeçilmezdir?

Çünkü tam da siyasi ve ekonomik sorunlarla, kültürle, toplumsal cinsiyetle ya da etnik ilişkilerle ilgilenenler için biçilmiş kaftandır.

Zira bu alanların ve sorunların “hepsini birden” kapsar.

Örneğin küreselleşmeye bakalım.

Küreselleşmeye yönelik ilk açıklamalar, ekonomik boyutların ve ulus devletlere ilişkin siyasi meselelerin üzerinde durmuştu.

Oysa sosyologlar, kültürün küreselleşmesinin aynı derecede önemli ve hayati bir biçimde diğer boyutlarla ilişkili olduğuna hiç zaman kaybetmeden dikkati çektiler.

Aynısı kapitalizm, modernleşme, ulus devlet, toplum, siyaset ve akla gelebilecek daha birçok konu için de geçerli.

Sosyal teorisyenler büyük sorular sorup nesiller boyunca farklı biçimlerde tekrar tekrar bunlara geri dönerler.

William Outwhite’ın bu kısa ama yetkin çalışması da, sosyal teorinin niçin dünyayı anlamanın vazgeçilmez bir parçası olduğunu çarpıcı bir biçimde açıklıyor.

Bunu yaparken Rousseau, Marx, Simmel, Freud ve Butler gibi pek çok düşünürün fikirlerini masaya yatıran Outwhite, aynı zamanda sosyoloji, psikoloji, siyasetbilim, psikanaliz, felsefe gibi farklı disiplinlerin ortaya koyduğu birikimlerden mümkün mertebe yararlanıyor.

Sosyal teorinin kökenlerinden sosyal teorinin ilgilendiği kapitalizm, toplum, kapitalizmin kökenleri ve siyaset gibi pek çok konuyu açıklayan yazar, kitabının sonunda, çokça faydalı ek okuma önerileri de sunuyor.

  • Künye: William Outhwaite – Sosyal Teori, çeviren: Ümit Hüsrev Yolsal, Sel Yayıncılık, sosyoloji, 124 sayfa, 2019

Hannah Stark – Deleuze’den Sonra Feminist Teori (2019)

Güncel feminist teorinin karşı karşıya kaldığı sorunlar nelerdir ve bunların aşılması için ne gibi çözümler ortaya konabilir?

Hannah Stark tam da bu sorunun yanıtını arıyor ve bunu yaparken de, 20. yüzyılın önde gelen düşünürlerinden Gilles Deleuze ile feminizmi diyaloga sokarak daha kapsayıcı ve daha radikal bir feminizmin imkânları üzerine derinlemesine düşünüyor.

Sadece Deleuze’ü değil, aynı zamanda Simone de Beauvoir, Rosi Braidotti, Judith Butler, Elizabeth Grosz ve Luce Irigaray gibi önde gelen düşünürlerle Deleuze arasında köprüler kurmasıyla da dikkat çeken çalışma, toplumsal cinsiyet, beden, arzu ve politika gibi güncel konu ve kavramları yeniden yorumluyor.

Stark’ın çalışması, feminist teorinin Deleuze’ün fikirlerine getirdiği eleştirileri de ihmal etmeden, Deleuzecü düşüncenin feminist teoriye ne gibi katkılar sunacağını irdelemesiyle dikkat çekici.

Kitabın bir diğer önemli katkısı ise, Anglo-Amerikan ve Fransız feminizminin yanı sıra, Avustralya’da ve Avrupa’nın diğer bölgelerinde ortaya çıkmış feminist düşüncenin feminist teori içindeki yerini bütünlüklü bir şekilde saptaması.

  • Künye: Hannah Stark – Deleuze’den Sonra Feminist Teori, çeviren: Yonca Cingöz, Otonom Yayıncılık, feminizm, 184 sayfa, 2019

Geoff Boucher – İdeolojinin Büyülü Çemberi (2019)

Geoff Boucher’in bu önemli çalışması, Ernesto Laclau, Chantal Mouffe, Slavoj Žižek ve Judith Butler’ın postmarksist söylem teorilerinin eleştirel bir okumasından yola çıkarak radikal demokrasinin politik stratejisiyle tanımlanan postmarksizm eğilimini haritalandırmasıyla önemli.

Postmarksizmin doğuş momenti olarak ‘Hegemonya ve Sosyalist Strateji’ ve ‘Olumsallık, Hegemonya, Evrensellik’ kitaplarını merkeze alan Boucher, özellikle bu oluşum evresi boyunca tarihsel sorunsalın kapsamının Laclau ve Mouffe, Buttler ve Žižek’in görüşlerini tarih ve praksisin dışavurumcu ve bireyci kavramları içerisinde ne şekilde kurduğuyla ilgileniyor.

Kitabın ilk bölümü, postmarksizmi tarihsel bağlamına oturtuyor ve teorinin izafiliğinin, “Marksizmin ötesinde” bir değişimin zorunluluğu konusunda postmarksist anlayışı nasıl belirlediğini açıklıyor.

İkinci bölüm, Laclau ve Mouffe’un çalışmalarındaki postmarksizmin başlıca teorik önermelerine dönüyor ve örtük dışavurumcu bir tarih bütünlüğünün bu iki ismin sorunsalına karşılık geldiğini ortaya koyuyor.

Boucher üçüncü bölümde de, Butler’ın Foucault esinli post-Althusserci ideoloji teorisini eleştirel bir şekilde mercek altına alıyor.

Dördüncü bölümde ise, Žižek’in Lacan esinli post-Althusserci ideoloji yaklaşımındaki teorik tereddütleri, politik tersine çevirmeleri ve etik belirsizlikleri inceliyor.

Yazar burada, Žižek’in Mesihçi bir Marksizm doğrultusunda postmarksizmden kopuşunun, tarihin tek özne-nesnesini yeniden yaratma doğrultusundaki imkânsız bir arzuyla biçimlendiğini öne sürüyor.

  • Künye: Geoff Boucher – İdeolojinin Büyülü Çemberi: Laclau ve Mouffe, Butler ve Žižek’in Eleştirisi, çeviren: Akın Sarı, Doruk Yayınları, siyaset, 360 sayfa, 2019

Kolektif – Fanon’un Hayaletleri (2019)

Hayatını sömürgecilik, ekonomik/kültürel eşitsizlikler ve psikanaliz alanlarındaki çalışmalara adamış, etkisi günümüzde de yoğun şekilde devam eden fikirler ortaya koymuş Frantz Fanon’un düşüncesini ve mirasını farklı yönleriyle irdeleyen güzel bir derleme ile karşı karşıyayız.

Buradaki makalelerin dikkat çeken yönlerinden biri, Fanon düşüncesindeki eleştirel potansiyelleri ortaya çıkarmaları ve bu düşüncelere, tam da olması gerektiği gibi siyasal biçim kazandırmayı amaçlamaları.

Kitapta,

  • Sömürge karşıtı devrimci etkilerin Fanon’un kişiliği ve düşüncesi üzerindeki rolü,
  • Postkolonyal eleştirinin gölgede kalmış öncüsü olarak Aimé Césaire’in, Fanon’un düşünceleri üzerindeki etkileri,
  • Sömürgeciliğe karşı bir silah olarak sürrealizm ve psikanaliz,
  • Batı hümanizminin ikiyüzlülüğü ve şeyleşmesi olarak sömürgecilik,
  • Fanon’un çelişkilerle örülü kimliği,
  • Fanon’da şiddet sorunu,
  • Sömürge karşıtı milliyetçilik ve postkolonyal milliyetçilik ayrımı,
  • Ulusal kurtuluş mücadelesi ve şiddet,
  • Fanon’u Lacancı okumasının bize söyledikleri,
  • Ve Fanon düşüncesinin 21. yüzyıla nasıl karşılık verebileceği gibi önemli konular irdeleniyor.

Kitaba makaleleriyle katkıda bulunan isimler ise şöyle: Barış Ünlü, Elçin Aktoprak, Vefa Saygın Öğütle, Judith Butler, Homi Bhabha, Andrew Ryder, Güneş Ayas, Abdurrahman Aydın, Ömer Mollaer, Immanuel Wallerstein ve Fırat Mollaer.

  • Künye: Kolektif – Fanon’un Hayaletleri: Fanon’la Konuşmayı Sürdürmek, editör: Fırat Mollaer, İthaki Yayınları, siyaset, 288 sayfa, 2019

Jale Karabekir – Türkiye’de Kadınlarla Ezilenlerin Tiyatrosu (2015)

Bu kitap, Jale Karabekir’in Türkiye’de kadınlarla birlikte gerçekleştirdiği Ezilenlerin Tiyatrosu çalışmalarının nitelikli bir dökümü.

Kitap buradan yola çıkarak, hem Augusto Boal’ın kuramsallaştırdığı Ezilenlerin Tiyatrosu’nun gelişimini ele almakta hem de Judith Butler’ın performatiflik kuramından yola çıkarak toplumsal cinsiyet ve rol kimliklerini detaylıca tartışmakta.

  • Künye: Jale Karabekir – Türkiye’de Kadınlarla Ezilenlerin Tiyatrosu, Agora Kitaplığı

Judith Butler – Biziz, Halk! (2018)

Sokakta toplanmak ne anlama gelir, nasıl bir işlev görür?

Judith Butler bu kitabında, tam da bu sorunun yanıtını arıyor ve sokakta olmayı tamı tamına performatif bir eylem olarak tartışıyor.

Performatif kuram bağlamında toplanma özgürlüğünü ele alan Butler, sınırsız şekilde esnekleşmiş, sürekli değişen, başka bir deyişle düzenli olarak düzensiz işlerde çalışan kesimleri anlatan; kimilerince “çalışan yoksullar” veya “güvencesiz işçiler” olarak tanımlanan prekaryaların bu süreçte nasıl devindirici bir güç olabileceğini irdeliyor.

Bunu yaparken toplumsal cinsiyet siyaseti, sokak siyaseti, birlikte yaşamın etiği ve koalisyon siyaseti gibi kavramları enine boyuna tartışan Butler, kamusal toplanmanın dışavurumcu ya da göstergesel biçimlerini anlamaya çalışıyor.

Butler’a göre toplanma özgürlüğü de, tıpkı konuşma özgürlüğü gibi bir “ifade özgürlüğü”dür.

  • Künye: Judith Butler – Biziz, Halk!: Toplanma Özgürlüğü Üzerine Düşünceler, çeviren: Ferit Burak Aydar, Koç Üniversitesi Yayınları, siyaset, 217 sayfa, 2018