İbrahim Aylak – Şizofreni Fenomenolojisi (2025)

İbrahim Aylak’ın ‘Şizofreni Fenomenolojisi’ adlı kitabı, zihinsel bozuklukları anlamanın sınırlarını zorlayan özgün bir düşünsel deneme niteliğinde. Kitap, klasik psikiyatrik tanı dilinin ötesine geçerek, şizofreniyi bir “bozukluk”tan çok, insan olma hâlinin uç noktalarından biri olarak ele alıyor. Aylak, fenomenolojik psikopatolojinin kavramsal araçlarını kullanarak şizofreninin zamanı, bedeni ve öznelerarasılığı nasıl dönüştürdüğünü inceliyor; hastalığın “ne olduğu”ndan çok “nasıl deneyimlendiği” sorusuna yoğunlaşıyor.

Kitabın sunuş bölümünde Özgür Taburoğlu, Aylak’ın yaklaşımını “psikiyatrinin sınırlarını genişleten” bir tutum olarak tanımlıyor. Gerçekten de Aylak, hastayı yalnızca bir “vaka” olarak değil, anlam üreten bir özne olarak konumlandırıyor. DSM veya ICD gibi tanı sistemlerinin dar çerçevesine sıkışmadan, açıklamak ile anlamak arasındaki mesafeyi fenomenolojik bir köprüyle aşmaya çalışıyor. Bu yaklaşım, Husserl’in yönelimsellik, Heidegger’in dünya-içinde-olmak, Merleau-Ponty’nin bedenlenme gibi kavramlarını modern psikiyatrik gözlemle buluşturuyor.

Kitabın bölümleri de bu kavramsal hattı izliyor: zaman deneyimi, bedenlenmiş kendilik, öznelerarasılık gibi temel fenomenolojik alanlar şizofreni deneyimiyle birlikte yeniden ele alınıyor. Zamanın akışı tuhaflaşıyor, bedenle dünya arasındaki bağ çözülüyor, başkalarıyla ilişki alanı kırılganlaşıyor. Bu çözülme, yalnızca bir patoloji değil, varoluşun sınırında beliren yeni bir anlam biçimi olarak sunuluyor.

‘Şizofreni Fenomenolojisi’, tanıların soğuk yüzeyinin ötesine geçip, hastanın dünyasını içeriden duyumsamaya çağıran bir çalışma. Klinik bilgiyi felsefi sezgiyle birleştiriyor; “normal” bilincin güvenli zeminini sorgularken, düşüncenin sınırına dokunan bir varoluş anlatısı kuruyor.

  • Künye: İbrahim Aylak – Şizofreni Fenomenolojisi, Akademim Yayıncılık, felsefe, 262 sayfa, 2025

Özgür Taburoğlu – Tekil ve Çoğul (2025)

Semiyotik, hayatın her alanında – toplumsal, siyasal, kültürel, ekonomik ve sanatsal – görünmez bir ağ gibi işliyor. Bu ağ, uzak zaman ve mekânların sakinlerini yan yana getirirken, bazen de bağları koparıyor. Bağlantılar, ilişkiler ve ayrışmalar; tıpkı evrenin yapısındaki kararsızlıklar gibi, farklı olay ve nesneler üzerinden okunuyor. Semiyotik hem kuramsal hem pratik bir alan olarak, yalnızca farklı nesneleri değil, tekil ve çoğul varlıkların da bağ kurma koşullarını tanımlıyor. Bu bağlar basitçe yan yana gelişlerden ibaret olmayıp, belirsizlikler içinde yeni imkânlara kapı aralıyor.

Özgür Taburoğlu bu kitabında, Donna Haraway’in figürlerinden Jakob von Uexküll’ün biyosemiyotiğine, Merleau-Ponty’nin düşünce çemberlerinden Achille Mbembe’nin brütalist mimari okumalarına uzanan geniş bir yelpazede, anlamın izini sürüyor. Düz ontolojideki güç mücadelelerinden Montessori pedagojisinin işçi sınıfı çocuklarıyla ilişkisine, çağın sonunu işaret eden korku atmosferinden şiddet tekniklerine, öznesiz tarih anlayışından popüler kültürdeki aktarım ilişkilerine kadar çok farklı alanlar, semiyotik merceğinden yeniden yorumlanıyor.

Bu yaklaşım, tesadüf ile zorunluluk arasındaki karşılaşmaları, bilincin ve bilinçdışının ortak paydalarını, yeryüzünün ve evrenin paydaşlarını anlamak için kullanılıyor. ‘Tekil ve Çoğul’, semiyotiğin yalnızca anlam çözümleme aracı değil, aynı zamanda varoluş biçimlerini yeniden kuran bir ilişki zemini olduğunu ortaya koyuyor.

  • Künye: Özgür Taburoğlu – Tekil ve Çoğul: Semiyotik Bağlantılar, Akademim Yayıncılık, felsefe, 184 sayfa, 2025

Kolektif – Ne Akilem Ne Divane (2024)

Dünyanın çeşitli yerlerindeki farklı bilgelik gelenekleri felsefeyle ilişkilendirilebilir mi?

Önemini koruyan bu sorunun farklı cevapları bulunuyor.

Diğer taraftan tüm kültürlerin bütüncül bir yaklaşımla ve felsefi bir bakışla ele alınması gayet mümkün.

Birçok medeniyete beşik olan ve içerisinden filozoflar çıkaran Anadolu, felsefi yaklaşımlarla değerlendirilebilecek bilge ozanların ve dervişlerin de yurdu olduğundan oldukça bereketli bir sahadır.

Bu kitap, Anadolu bilgeliğinin izlerini farklı disiplinlere ve bakış açılarına da müracaat ederek genellikle felsefi bir perspektiften sürüyor.

Felsefeyle özdeşlik kurmak ya da mukayese etmekten ziyade, Anadolu bilgeliğini felsefeyle bir arada ele alıyor ya da felsefi perspektife açıyor.

Böylece bu bilgeliğin tadımlık ve yeni yaklaşımlara vesile olabilecek bir seyrini okuyucuya sunuyor.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise şöyle: Ahmet İnam, Akın Gülyurt, Ayşe Acar, Ergun Kocabıyık, Mehmet Bilgin Saydam, Ömer Mızrak, Önder Kulak, Özgür Taburoğlu, Senail Özkan, Süreyya Su, Yakup Kalın, Zeynep Oktay.

  • Künye: Kolektif – Ne Akilem Ne Divane: Anadolu Bilgeliği Üzerine Felsefi Düşünümler, hazırlayan: Akın Gülyurt, Lejand Yayınları, felsefe, 312 sayfa, 2024

Özgür Taburoğlu – Hayaletbilim (2024)

Yeryüzünün huzursuz sakinleri hayaletler, geçmişteki bir adaletsizliğin belirtisi olsalar da geleceğe dair işaretler taşırlar.

Hayalet güncel sahneyi bulandıran, belirsiz, “ne var ne yok” diyebileceğimiz üçüncü türden bir görüngüdür.

Gündelik hayatta başarılı ve sağduyulu kalmak için onları görmezden gelmek, kovmak zorunda kalırız.

Hayaletler araya girdiğinde doğru bildiğimiz yanlışlar belli olur.

Bu durumda yanılsama içindekiler hayalet görmeyenlerdir.

Özgür Taburoğlu güncel olaylarda, sinema ve edebiyatta, politik söylemlerde veya medyada saklanmış, çok farklı biçimler alabilen hayaletlerin desteğiyle gündelik hayatın yapısökümüne girişiyor.

Hayalet, herhangi bir yapıdaki sökük yerlerin, boşlukların, kusurların işareti gibi beliriyor.

Fakat ne zaman bu sökükler dikilse orada bir başkası canlanıyor.

  • Künye: Özgür Taburoğlu – Hayaletbilim: Gündelik Hayatın Yapısökümü, Akademim Yayıncılık, sosyoloji, 160 sayfa, 2024

 

Özgür Taburoğlu – Hakikat-Sonrası (2023)

Kısa aralıklarla çağların açılıp kapandığı, hızlanmış bir zamanın sakinleri olarak hakikat-sonrası dönemin egemenliğine tanık oluyoruz.

Bu dönem yalanların, komploların, algı yönetiminin ve cehaletin egemenliğiyle öne çıkıyor.

Taburoğlu, farklı başlıklar altında bir yandan hakikat-sonrası gibi bir adlandırmanın dayanaklarını sorguluyor bir yandan da hakikatin etkin irade ve yaratıcı eylemler gerektirdiğini, aksi takdirde yalanlara ve yanlış anlamalara dönüşeceğini belirtiyor.

Hakikat-sonrası dönemde tanımlanması zor görüngüler de mevcut.

Kontrol edemediğimiz olayların başımıza geldiği ve hakikati savunmada yetersiz kaldığımız böylesi tuhaf bir dönemde, zamanın yıkıcı olaylarını ve dağınık nesnelerini izlerken ister istemez en eskiye, nesnelerin ve olayların kör istencine terk edilmiş zamanlara geri dönüyoruz.

  • Künye: Özgür Taburoğlu – Hakikat-Sonrası: Olaylar ve Nesneler, Akademim Yayıncılık, sosyoloji, 160 sayfa, 2023

Özgür Taburoğlu – Varlık İzleri (2022)

“Varlık hiçbir zaman dolaysız, kendi hâlinde açığa çıkmaz.”

Her zaman varoluşun ve varolanların arasına gömülmüş olarak izlerini belli eder.

Varlıkla yüzleşen ve ‘müstesna’ bir fail olan Dasein’a kendisini duyuran izler, onun çeşitli ruh hâllerine bürünmesine neden olur.

Varlık, ona doğru sorular soranlara, bir çeşit olay gibi açılır.

Ama aydınlandığı anda yeniden karanlığa gömülür.

‘Varlık İzleri’, klasik bir sözlük çalışması değildir, Heidegger’in yapıtına bir bakış denemesi.

Genel bir değerlendirmeden çok, ışık ve ses gibi temel fenomenler etrafında düşünürün temel kavramlarını yorumlama çabası.

Özgür Taburoğlu, Heidegger’in temel eseri ‘Varlık ve Zaman’dan önceki ve sonraki varlık anlayışlarının geçirdiği değişimlerin de işaretlerini takip ediyor.

Öncesinde kararlı ve iradeli bir duruşla varlığın önündeki perdeleri aralamaya çalışan Dasein’ın, sonrasında varlık hakkında daha çok düşündüğünü, onu seyre daldığını ortaya koyuyor.

Varlığa teknik çerçeveler, hazır görüşlerle yaklaşmanın tehlikelerini sergileyerek, ona, şiirli ve sabırlı biçimde eşlik ediyor.

  • Künye: Özgür Taburoğlu – Varlık İzleri: Işık ve Ses Heidegger’de Temel Kavramlar, Fol Kitap, felsefe, 272 sayfa, 2022

Kolektif – Kavramsal Ritimler (2021)

Edebiyat ile felsefe arasında sıkı bir ilişki vardır.

Bu nitelikli derleme de, filozofların kullandıkları kavramları merkeze alarak, filozofların edebiyata yönelik tutumlarını ve kendi düşünceleriyle edebiyat arasında nasıl bağ kurduklarını aydınlatıyor.

Felsefe edebiyatın yerini alamaz; edebiyat da felsefenin yerini tutamaz.

Edebiyat bir şey yapar, etkileri vardır; bazı sonuçlar doğurur, felsefe bu sonuçların ne olduğunu, böylelikle edebiyatın ne olduğunu anlamak ve açıklamak ister.

Fakat aslında bu, felsefenin daima önünde duran zor bir meseledir.

Zira edebiyatın sonsuz evreninde hep keşfedilecek başka yollar, anlaşılmayı bekleyen başka sonuçlar var olacaktır.

İnsana dair kavranabilir ve hissedilebilir olanı arayan bu iki faaliyet arasındaki bağlar, her zaman kavramların gücüyle eleştirel bir biçimde tartışılmayı bekleyecektir.

Elinizdeki derlemede, edebiyat ile felsefe arasındaki ilişkiler filozofların edebiyata yaklaşırken kullandıkları kavramlar merkeze alınarak tartışmaya açılmaktadır.

Derlemede bir araya getirilen metinler, filozofların edebiyata yönelik tutumlarının ne olduğunu, kendi düşünceleriyle edebiyat arasında nasıl bir bağ kurduklarını ve bu bağın genel olarak felsefe ile edebiyata yönelik kavrayışları ya da kabulleri ne şekilde değiştirdiğini göstermektedir.

Kitaba katkıda bulunan isimler şöyle: Ömer Küçük, Sercan Çalcı, Burcu Canar, Hakan Yücefer, P. Burcu Yalım, Emre Koyuncu, Mustafa Demirtaş, Uğur Ermez, Özgür Taburoğlu, Zeliha Dişçi ve Yüce Aydoğan.

  • Künye: Kolektif – Kavramsal Ritimler, editör: Mustafa Demirtaş, Nika Yayınevi, inceleme, 316 sayfa, 2021

Kolektif – Ulus Baker’i Okumak (2021)

Ulus Baker’in yazılarını estetikten tarihe, felsefeden sosyolojiye, farklı ilgi ve bilgi alanlarıyla etkileşime açan usta işi bir derleme.

Ulus Baker’in yazdıkları, kalıcı izler bıraktı.

2015’ten beri “Ulus Baker Okumaları” adıyla onun metinlerinden biri etrafında hazırlanan sunuşlar ve yürütülen tartışmalar, bu kitapta bir araya getirilmiş.

Çalışma bu yönüyle, Baker’in “derinlere daldıran, uzaklara götüren” yazılarının hakkını veren bir seçki niteliğinde.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise şöyle: Şükrü Argın, Ali Artun, Mustafa Çağlar Atmaca, Eylem Canaslan, Özge Çelikaslan ve Alper Şen, Gülsüm Depeli, Toros Güneş Esgün, Beliz Güçbilmez, Can Gündüz, Ahmet Gürata, Fulden İbrahimhakkıoğlu, Emre Koyuncu, Barış Mücen, Oktay Özel, Mehmet Şiray, Özgür Taburoğlu, Latif Yılmaz ve Hakan Yücefer.

  • Künye: Kolektif – Ulus Baker’i Okumak (2015-2019), derleyen: Onur Eylül Kara, İletişim Yayınları, sosyoloji, 352 sayfa, 2021

Özgür Taburoğlu – Yavaşlık Felsefesi (2020)

Hız, yeryüzüyle, kendimizle ve diğer canlılarla olan ilişkilerimizi mahvediyor.

Özgür Taburoğlu da, hızlanmış varlıklar ve olaylar arasında yavaşlamanın imkânları üzerine düşünerek bir yavaşlık felsefesi inşa ediyor.

Bunu yaparken romantizmden geç kapitalizme ve avangarda, modern düşünce üzerine derinlemesine düşünen Taburoğlu, hem düşünsel hem de fiziksel anlamda bizlere ivme kazandıran, hızlandıran ve yavaşlamamızı zorlaştıran etkileri ortaya koyuyor.

Kitapta, romantizmde ifade ve iradenin önemi, geç kapitalizmde hız ve yavaşlık, Tao’nun gösterişsiz fiilleri, edebiyatta dinginlik arayışları, yürümenin felsefesi, yaşam hamlesine karşı durma felsefesi, ifade ve iradenin sonu olarak Beckett karakterleri ve yavaş eğitim gibi ilgi çekici konular tartışılıyor.

  • Künye: Özgür Taburoğlu – Yavaşlık Felsefesi: Khôra, Tao ve Aralıklar, Doğu Batı Yayınları, felsefe, 424 sayfa, 2020

Kolektif – Mekân Varyasyonları (2020)

Toplumsal mekân meselesini felsefe ve sosyal bilimlerin penceresinden irdeleyen güzel bir derleme.

Çalışmayı, insanın mekânla kurduğu ilişkiye eleştirel bir perspektiften bakmak isteyen okurların özellikle seveceğini özellikle belirtelim.

Mekâna dair farklı teorileştirme pratiklerini barındırmasıyla büyük önem arz eden kitaba katılan yazarlar,

  • Marksizm ve toplumsal mekân meselesi,
  • Henri Lefebvre’nin gündelik hayat ve toplumsal mekâna dair yaklaşımı,
  • Edward Said’in mekânsal praksisi,
  • Immanuel Wallerstein düşüncesinin mekân, epistemoloji ve sosyal bilim bağlamında yorumu,
  • Mekânın tahakkümü,
  • Gaston Bachelard’ın poetik mekânı,
  • Heidegger’de mekânsallık ve zamansallık,
  • Jean Paul Sartre’da zamansal oluş ve no-place,
  • Merleau Ponty düşüncesinde mekânın teni ve deneyimin ontolojisi,
  • Ve Ahmet Hamdi Tanpınar’da yer ve eşya ilişkisi konularını tartışıyor.

Kitaba katkıda bulunan isimler ise şöyle: A. Kadir Gülen, Senem Kurtar, Pınar Yurdadön, Ömer Faik Anlı, Nehir Durna, Kaan H. Ökten, Çağatay Şahin, Dilan Alataş ve Özgür Taburoğlu.

  • Künye: Kolektif – Mekân Varyasyonları, editör: Senem Kurtar, Nota Bene Yayınları, kent çalışmaları, 312 sayfa, 2020