Brad Evans ve Sean Michael Wilson – Şiddetin Eleştirel Tarihi (2018)

Cehaletin siyasal ve kültürel yaşamın belirleyici özelliklerinden birine dönüştüğü bir dönemde yaşıyoruz.

O yüzden, özellikle de bugün en acil ihtiyacımız, şiddetin çeşitli biçimlerini eleştirmek için elzem olan pedagojik araçların geliştirilmesi.

İşte bu harikulade grafik roman, tam da bu ihtiyaca yanıt veren eserlerden biri.

Kitap, düşünce tarihinin önde gelen isimlerinin eleştirel düşüncelerinden yola çıkarak şiddet döngüsünün nasıl kırılabileceğini anlatıyor.

Kitapta, Hannah Arendt, Frantz Fanon, Paulo Freire, Michel Foucault, Edward Said, Noam Chomsky, Judith Butler ve Giorgio Agamben’in düşüncelerine farklı çizerlerin çizimleri eşlik ediyor.

Kitabın çizerleri ise şöyle: Inko, Carl Thompson, Robert Brown, Chris Mackenzie, Michiru Morikawa ve Yen Quach.

Başka bir dünya mümkün diyenlerin, bunun için ısrar edenlerin ve her şartta mücadele devam diyenlerin keyifle, aydınlanarak okuyacağı, çizimleriyle de göz dolduran bir çalışma.

  • Künye: Brad Evans ve Sean Michael Wilson – Radikal Düşünürlerin Gözünden Şiddetin Eleştirel Tarihi, çeviren: Utku Özmakas, Dipnot Yayınları, grafik roman, 135 sayfa, 2018

Michel Foucault – Ölüm ve Labirent (2018)

1877-1933 arasında yaşamış Raymond Roussel,  çağdaş Fransız yazınının en büyük öncüleri arasında yer alır.

Roussel o denli etkili olmuştur ki, gerçeküstücüler onun özgün imgelem yeteneğini göklere çıkarmışlardır.

Bunun yanı sıra “Yeni Roman” akımının önde gelen iki ismi olan Alain Robbe-Grillet ve Michel Butor da, Roussel’in dehasına hayran kalmıştır.

Böylesi bir etkilenme, Michel Foucault için de geçerli ki, elimizdeki bu çalışmasının tümünü Roussel’e ayırmıştır.

Foucault, şimdi ikinci baskısı yapılan bu kitabında, dilin doğası ile dış dünya arasındaki etkileşimi ya da kendisinin kavramsallaştırmasıyla “kelimeler” ve “şeyler” arasındaki ilişkiyi, Roussel’in yapıtları bağlamında irdeliyor.

Foucault, edebiyatı bir estetik dışavurum biçimi olarak değil, daha çok bir deneyim alanı olarak tasavvur ediyor ve buradan yola çıkarak Roussel’in yapıtları üzerinden dilin doğasına dair kapsamlı bir sorgulama yürütüyor.

Foucault, dilin bizler için bir labirent inşa ettiğini, bu labirentten çıkmanın da ancak ölümle mümkün olduğunu savunuyor.

Foucault, Roussel’in de, hem yapıtları hem de intiharıyla, kendisinin bu tezini ispat ettiğini düşünüyor.

  • Künye: Michel Foucault – Ölüm ve Labirent, çeviren: Savaş Kılıç, Koç Üniversitesi Yayınları, felsefe, 158 sayfa, 2018

Allan Megill – Aşırılığın Peygamberleri (2009)

Virginia Üniversitesi’nde tarih profesörü olarak çalışmalarını sürdüren Allan Megill ‘Aşırığılın Peygamberleri’nde, modernizm ve postmodernizmin dört ünlü düşünürü olan Nietzsche, Heidegger, Foucault ve Derrida’nın düşüncelerini irdeliyor.

Bu isimleri incelerken, kapsamlı bir modernizm ve postmodernizm analizi sunması ise kitabın ilgi çeken yönlerinden.

İlk baskısı 1985 yılında yapılan çalışma esas olarak, ele aldığı isimlerin hangi özellikleriyle, modern Batı’nın düşünce tarihine damga vurduklarını gösteriyor.

Yazar düşünürleri, sahip olduklarını söylediği “estetist duyarlılıklar”ı ve modern/postmodern süreçlerle yaşadıkları krizler çerçevesinden yorumluyor.

  • Künye: Allan Megill – Aşırılığın Peygamberleri, çeviren: Tuncay Birkan, Ayraç Yayınevi, felsefe, 519 sayfa

Umut Koloş – Foucault, İktidar ve Hukuk (2015)

Türkiye’de daha önce benzeri yapılmamış, Michel Foucault’nun hukuka ilişkin tespit ve iddialarını hukuk felsefesi bağlamında analiz eden bir çalışma.

Umut Koloş çalışmasında, Foucault’nun felsefeyi ele alış metodolojisini irdeledikten sonra, iktidar sorununu ve Foucault’nun iktidar analizinde hukukun yerini tartışıyor.

  • Künye: Umut Koloş – Foucault, İktidar ve Hukuk, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları

Michel Foucault – Hakikat Cesareti (2018)

Foucault’nun ölümünden kısa bir süre önce Collège de France’ta verdiği son dersi olan ‘Hakikat Cesareti’, bir yönüyle düşünürün felsefi vasiyetnamesi olarak da okunabilir.

Foucault burada, daha önce üzerinde tartıştığı parrêsia kavramını, bu kez kavramın soybilimi ve politik kökenleri bağlamında Antik Yunan’da ve Orta Çağ’da doğruyu söyleme biçimlerine uzanan kapsamlı bir sorgulamaya doğru genişletiyor.

Foucault’nun bu derslerde tartıştığı kimi konular şöyle:

  • Parrêsia’nın yapısal özellikleri,
  • Antik Çağ kültüründe doğru söyleme biçimleri,
  • Sokrates’te doğru söylemenin dört türü,
  • Orta Çağ vaazında doğru söyleme,
  • Modern dönemde doğrulamanın dört kipinin yeniden şekillenmesi,
  • Demokratik bir parrêsia’nın otokratik bir parrêsia’ya dönüşümü,
  • Kendilik kaygısının etik kurulumu olarak Sokrates’in ölüm döngüsü,
  • Ruhun hastalığı olarak yanlış fikir,
  • Çocukların eğitimi sorunu,
  • Sokratesçi parrêsia’nın nesnesi olarak bios,
  • Hakikatin sahnesi olarak yaşam,
  • Modern sanatın Platon karşıtlığı ve Aristoteles karşıtlığı,
  • Doğru yaşam sorunu,
  • Felsefi sahtekârlık,
  • Yaşam donanımı olarak kinik öğretimi…

Foucault’nun bu son dersleri, yalnızca Yunan ve Orta Çağ düşüncesinin ölüm karşısındaki tutumunu irdelemiyor, aynı zamanda “felsefi yaşam”ın ne olabileceği hakkında okurunu derinlemesine düşünmeye de davet ediyor.

  • Künye: Michel Foucault – Hakikat Cesareti, çeviren: Adem Beyaz, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, felsefe, 332 sayfa, 2018

Michel Foucault – Öznellik ve Hakikat (2017)

Michel Foucault düşüncesini daha iyi kavramak açısından büyük önem arz eden Collège de France’taki dersleri, bu kitapta.

Foucault’nun, özellikle ‘Cinselliğin Tarihi’ adlı kült eserinin ikinci ve üçüncü ciltlerine temel teşkil etmesiyle önem arz eden bu kitabında,

  • Antik Yunan’da paranın tesisi,
  • On sekizinci yüzyıl Fransa şehirciliği,
  • Psikiyatrik iktidar,
  • Devlet aklı,
  • Hıristiyan öznellik biçimleri,
  • Neoliberalizmin insan kavrayışı,
  • Meselin Ortaçağ’da ve on altıncı yüzyılda aldığı biçimler,
  • Hakikat ve özne arasındaki ilişkinin biçimleri,
  • Antikçağ’ın cinselliği sorunsallaştırma biçimleri,
  • Tekeşli cinsellik etiğinin ilkeleri,
  • Batı toplumlarının oto-analiz kategorileri olarak “paganlık”, “Yahudi-Hıristiyan” ve “kapitalizm” kavramları,
  • Hıristiyan cinsel ahlakının Stoacılıkta önceden mevcut olması meselesi,
  • Evliliğin değer kazanması ve zinanın tanımı,
  • Genç erkeklerde ilişkinin sorunsallaştırılması,
  • Modernliğin “cinsellik” ve “arzu”yu inşa edişinin altındaki dinamikler,
  • Ve arzunun doğuşu gibi konular ele alınıyor.

Kitap, özellikle, Foucault’nun tarihsel materyalleri nasıl ustaca işlediğini ve bilhassa felsefeyle tarih arasındaki bağı nasıl ördüğünü gözler önüne sermesiyle ayrıca önemli.

  • Künye: Michel Foucault – Öznellik ve Hakikat, çeviren: Sibel Yardımcı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, felsefe, 335 sayfa, 2017

Douglas Spencer – Neoliberalizmin Mimarlığı (2018)

Kimi mimar ve mimarlık kuramcıları, kendilerini mimarlığa yeni ve özgürleştirici bir yön kazandıran birer öncü gibi göstermek amacıyla Deleuze ve Guattari’ye ait kavramsal sözdağarcığını nasıl suistimal ediyor?

Başka bir deyişle Zaha Hadid, Patrik Schumacher, Rem Koolhaas ve Greg Lynn Spencer gibi bugün mimarlık alanının şöhretli isimlerinin ortaya koydukları, özünde neoliberal düşünceyle nasıl bir ortaklık kurdu?

Şehircilik tarihi ve kuramı ile mimarlık üzerine uzun yıllardır ders vermekte olan Douglas Spencer bu önemli çalışmasında, çağdaş mimarlıktaki egemen düşünce ve uygulamaların neoliberal yönetim teknikleriyle nasıl bir ittifak kurduğunu gözler önüne seriyor.

Spencer, “mimari Deleuze’cülük”ün hem yazılı söylemini yakın bir okumaya tabi tutuyor, hem de inşa edilmiş projelerini analiz ederek aslında bunların, özgürleştirici olmak şöyle dursun, neoliberal özneleştirme gündemine alet olduğunu ortaya koyuyor.

Kitap bunun yanı sıra, mimarlıkta post-eleştirel ve “projeci” görüşün gelişimini ve bunun hayata geçirilmesi için mimarlık kuramına nasıl yeni bir biçim ve amaç kazandırıldığını ele alıyor.

Ayrıca mimarlıkta kendiliğinden organizasyona, karmaşıklığa ve oluşuma ilişkin genel modeller üzerinde, özellikle de bunların neoliberalizme ait “hakikat oyunları”nın inşasında nasıl rol oynadığı üzerinde duruyor.

Spencer, buna ilaveten, son zamanlarda mimarlık söylemine hâkim olan duygulanım kuramlarını eleştirel bir bakışla ele alarak, yapılı çevreyle ilgili dolayımsız ve post-linguistik deneyimlerin olumlanmasını sorguluyor.

Spencer, aynı zamanda, Foucault’nun izinden giderek “öznelliğin üretimi” dediği mesele bağlamında, neoliberalizmin verimli bir iktidar ve denetim modeli ve aracı olarak işleyişini anlamaya ve ortaya sermeye çalışıyor; neoliberalizmi, kapitalizmin hiç değişmeyen asli “doğasının” gem vurulamayan aşırı bir dışavurumu gibi sunmaktansa, bir iktisadi düşünce ekolü olarak kavramaya çalışıyor.

Bu minvalde hem Foucault’nun “Biyopolitikanın Doğuşu” üzerine derslerini, hem de daha yakın zamanlarda bu dersler üzerinden çalışmalarını geliştiren Christian Laval, Pierre Dardot ve Philip Mirowski gibi yazarların yazılarını esas alan Spencer, Zaha Hadid Architects, Foreign Office Architects, Rem Koolhaas/OMA gibi önemli mimari projeleri bu bağlamda analiz ediyor.

  • Künye: Douglas Spencer – Neoliberalizmin Mimarlığı: Çağdaş Mimarlığın Denetim ve İtaat Aracına Dönüşme Süreci, çeviri: Akın Terzi, İletişim Yayınları, mimari, 304 sayfa, 2018

Maurizio Lazzarato – Borçlandırılmış İnsanın İmali (2014)

Bugün her bebek, gözlerini Devlet “Ana”dan miras borçlara açıyor.

Sınıf mücadelesinin şimdi borç etrafında serpilip yoğunlaştığını belirten Maurizio Lazzaroti, Nietzsche, Deleuze, Guattari, Foucault ve Marx’ın fikirleri ışığında, neoliberal sistemin kamu borcuyla tüm toplumu nasıl borçlandırıp esir aldığını ortaya koyuyor.

  • Künye: Maurizio Lazzarato – Borçlandırılmış İnsanın İmali, çeviren: Murat Erşen, Açılım Kitap

Madan Sarup – Post-yapısalcılık ve Postmodernizm: Eleştirel Bir Giriş (2017)

Postmodern felsefe, temelde birbirinden çok farklı felsefelerin bir araya gelebildiği, farklı yönelimlerin aynı potada eritildiği, fakat bu yönüyle de bütünlüğü olmayan bir felsefi akım olarak kabul edilir.

Madan Sarup da, yeniden yayımlanan bu önemli çalışmasında, post-yapısalcı ve postmodern felsefenin tanınmasını sağlamış önde gelen isimlerin düşüncelerini adım adım ve eleştirel bir gözle takip ediyor.

Sarup’un burada ele aldığı düşünürler şöyle: Jacques Lacan, Jacques Derrida, Michel Foucault, Gilles Deleuze, Felix Guattari, Hélène Cixous, Luce Irigaray, Julia Kristeva, Jean-François Lyotard ve Jean Baudrillard.

Kitapta,

  • Lacan ve psikanaliz,
  • Derrida ve yapısöküm,
  • Foucault ve toplum bilimleri,
  • Günümüzde post-yapısalcılık içindeki birtakım yönelimler,
  • Cixous, Irigaray, Kristeva’nın feminist kuramları,
  • Lyotard ve postmodernizm,
  • Ve Baudrillard ve birtakım kültürel pratikler gibi konular ele alınıyor.

“Post-modern düşüncenin, modern düşünce geleneğini ortadan kaldırmaya yönelik gizli bir gündemi olmadığı gibi, söz konusu geleneğin mirasını yok etmeye soyunmak gibi bir amacı da yoktur,” diyen Sarup, yukarıdaki düşünürlerin katkılarını detaylı bir şekilde serimlemekle kalmıyor, aynı zamanda bu düşünürlere yöneltilmiş belli başlı eleştirileri de ele alıp değerlendiriyor.

  • Künye: Madan Sarup – Post-yapısalcılık ve Postmodernizm: Eleştirel Bir Giriş, çeviren: Abdülbaki Güçlü, Pharmakon Yayınevi, felsefe, 279 sayfa

Jason Read – Sermayenin Mikropolitikası (2014)

Bugünün kapitalist üretim tarzı ile öznelliğin üretimi arasında ne gibi bir ilişki var?

Jason Read bu önemli çalışmasında, hem Marx’ın kavramlarında öznelliğin üretimine ilişkin ipuçlarını arıyor hem de Michel Foucault, Étienne Balibar, Jacques Rancière, Antonio Negri, Mario Tronti, Paolo Virno ve Maurizio Lazzarato’nun kışkırtıcı metinlerinde bunun nasıl boyutlandırılıp geliştirildiğini araştırıyor.

  • Künye: Jason Read – Sermayenin Mikropolitikası, çeviren: Ayşe Deniz Temiz, Metis Yayınları